Yeni Günah Keçileri: Sokak Hayvanları
Sokak hayvanları ile ilgili yasa Meclis’te görüşülmeye başlandı.
Sokak hayvanları meselesi uzunca bir süredir Türkiye’nin gündeminde ve aynı zamanda toplumu ortadan ikiye bölmüş vaziyette: Bir yanda sokakta başıboş dolaşan köpeklerin yol açtığı kazalardan, can kayıplarından, kaza tehlikelerinden hareketle ortadan kaldırılmalarını mübah gören bir anlayış; diğer tarafta bu duruma karşı çıkan ve sorunun hayvanların katledilmesine gerek kalmadan da çözüme kavuşturulabileceğini savunanlar…
İktidar yine en iyi yaptığı işi olan kutuplaşma iklimini bu konu üzerinden de yaratmayı başardı ve toplumun biriken öfkesini sokak hayvanları üzerine boca etmeyi başardı. Erdoğan yakın geçmişte yaptığı bir açıklamada konuyla ilgili “fetva”sını vermiş; vicdana ve sorunun hayvanların yaşam hakkını gözeten bir noktadan çözümüne kapıyı kapatmıştı: “Canlıya her zaman merhametle yaklaştık. Hiç kimse bizim merhametimizi sorgulamasın. Kimse bize merhamet üzerinden ders vermeye kalkmasın. 2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nu biz çıkardık. Hayvanları mal statüsünden çıkarıp, can statüsüne aldık. Sahipsiz köpek sayısını, yakala-kısırlaştır metoduyla çözmek istedik. Ama bu bir çözüm olmadı. Veriler bu metodun dünyanın diğer ülkelerinde de sahipsiz hayvan sayısını azaltmadığını gösteriyor. Bu sorunu köklü şekilde bir çözüme kavuşturmamız şart. Bu meseleyi çözmüş ülke örneklerini inceliyoruz. Tüm taraflarla istişare halindeyiz. Gerçek şudur… Toplumun çok büyük bir kesimi bu meselenin çözülmesini, sokakların herkes için güvenli hale gelmesini istiyor. Bu çağrıya kayıtsız kalmamız düşünülemez. Şu hususun altını özellikle çiziyorum; biz sahipsiz köpeklerin sahiplenilmesini amaçlıyoruz. Bu değişiklikteki yegane hedefimiz budur.“
Evet, iktidar bir Hayvan Hakları Kanunu çıkardı, ancak bu kanunun gerekleri hiçbir zaman yerine getirilmedi. Erdoğan’ın bahsettiği 2004 yılında çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu’nda sokak köpeklerinin bakımevlerinde müşahade altına alınarak kısırlaştırılmaları, aşılanmaları ve rehabilite edilmeleri sonrasında alındıkları ortama bırakılmaları esas alınırken; bunun gerekleri çeşitli bahanelerle yapılmadı.
Yerel yönetimler, bunlara CHP’li belediyeler de dahil, ve merkezi iktidar gerek maliyet hesabı yaparak gerekse de sorunun çözümünün yıllara yayılacak olması nedeniyle kısırlaştırma konusuna mesafeli yaklaştılar. Dahası bu alanda yapılacak maliyetten kaçınarak hayvanların rehabilite edilebilecekleri bakım merkezlerinin yapılmasını gereksiz gördüler. Çözüm sokak hayvanlarını barınaklara tıkmakta arandı; bu da barınakların hayvanların açlıktan birbirini parçaladığı, çalışanların kürekle köpek itlaf ettiği şiddet merkezlerine dönüşmesine yol açtı.
Hemen her konuda olduğu gibi başıboş köpek sorununun kangrene dönüşmesinde, düzenin bu konuya dair şimdiye kadar canlıların yaşam haklarını da gözeten kalıcı bir çözüm getirememiş olmasının payı bulunmaktadır. İktidarın da ötesinde bunun bir sistem sorunu olduğu ortadadır. Zira bu coğrafyanın tarihinde Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana sokak köpekleri meselesinde akla gelen tek çözüm hayvanların ya boş bir adaya veya yabana terk edilmesi ya da itlaf edilmesi olmuştur. Sermayenin çıkarları söz konusu olduğunda kaynakları bol keseden savuranlar için sokak hayvanlarının yaşam hakkının gözetilmesi söz konusu olduğunda harcanacak kaynakları boşa masraf olarak görmektedir.
Yapılması gerekenler açıktır: Kedi, köpek gibi canlılar öncelikle bir meta olarak alınıp satılabilir varlıklar olmaktan çıkarılmalı ve canlıları sokağa terk edenler için yaptırımlar artırılmalıdır. Zira sokaklarda karşı karşıya kaldığımız köpek popülasyonunun önemli bir bölümü bu yolla oluşmaktadır. Sokağa terk edilen canlılar zor koşullarda hayatta kalma içgüdüsü ile hızlı bir üreme sürecine gitmektedir.
Ayrıca sokak hayvanlarının da en az insanlar kadar yaşam hakkına saygı duyulması gereken canlılar oldukları unutulmamalıdır. Canlıları ortadan kaldırmak, toplumun bir bölümünde oluşan histerinin bastırılması için en kısa yol olarak görünmektedir. Ancak bunun toplum vicdanında açacağı yaralar göz ardı edilmemelidir. Kısırlaştırma ve rehabilitasyon yolu ile hayvanları tekrar yaşadıkları alana bırakmak orta vadede bu meselenin en kalıcı ve etik çözümüdür. Belediyeler, Tarım ve Orman Bakanlığı gerekli altyapıyı sağlayarak bu yöntemi gerçekçi bir şekilde hayata geçirmelidir. Sokak hayvanları için kısıtlı imkanlarla çabalayan gönüllüler ile bu çözüm yolu doğrultusunda işbirliği yapılmalıdır. İktidar hemen her konuda izlediği ben yaptım oldu tavrından vazgeçmelidir.
Egemenler her zaman mevcut düzene karşı biriken öfkemizi toplumda ve doğada ötekiye karşı yönlendirerek soğurmaya çalışır. Bu yeri gelir dini veya etnik bir azınlık, yeri gelir LGBT bireyler ve şimdi olduğu gibi sokak hayvanları olur. Düzenin duygularımızı, öfkemizi rasyonel görünen ama arka planında vahşete zemin oluşturan argümanlarla manipüle etmesine geçit vermeyelim!