Uçak Krizi ve AKP’nin Suriye Açmazı – Veli Umut Arslan
Çarşamba akşamı Moskova’dan havalanan Suriye uçağı Ankara’da alıkonulunca tüm dünyanın gözleri bir kez daha Türkiye’ye çevrildi. Gerekçe olarak T.Erdoğan, Rusya’nın resmi savunma sanayi şirketinden Suriye Savunma Bakanlığı’na araç, gereç ve mühimmat taşındığını söyledi. Gelgelelim Rusya’nın askeri ihracat şirketi Rosoboronexport uçakta kendilerine ait bir kargo bulunmadığını açıkladı. Moskova kaynaklı itirazlar ısrarlı ve sertti. Uçaktaki 30 yolcudan 17’si Rus vatandaşıydı ve vatandaşlarının hayatlarının tehlikeye atılmasından ötürü Türkiye’den bir açıklama bekliyorlardı. Suriye yönetimi ise Türkiye’yi korsanlıkla suçladı.
Uçak indirme olayının asıl hedefinin Rusya olduğu anlaşılmaktadır. Zira Suriye’de süregiden kriz karşısında NATO kuvvetlerinin en önemli çıkış planı, Rusya’nın daha önce Yugoslavya, Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi aradan çekilmesi ve operasyona yeşil yıkmasıydı. Bu yüzden beklenti, Rusya’nın üzerindeki basıncın arttırılması yoluyla Suriye’de Libya benzeri “uçuşa yasak bölge” kararının BM eliyle çıkarılmasıdır. Bu beklenti doğrultusunda uçak krizi Rusya’yı Suriye’deki katliamcı rejimin destekçisi olarak dünya kamuoyuna resmetmek için kasıtlı olarak çıkarılmıştır. Dolayısıyla uçak krizinin arkasındaki asıl hedef Rusya’dır. Bu yüzden de Rusya Türkiye’ye sert tepki göstermektedir.
Suriye krizinin başlangıcından beri farklı kamplarda bulunmalarına karşın doğrudan bir karşıtlık içine girmemeye dikkat eden Türkiye ve Rusya, ilk kez uçak krizi nedeniyle kafa kafaya gelmiş oldu. Oysa daha birkaç ay önce, Temmuz ayında T. Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Moskova ziyareti sırasında başta enerji ve nükleer alan olmak üzere bir sürü ekonomik stratejik alanda ilişkiler ‘derinleştirilmişti’. Tam da birkaç gün sonra 14-15 Ekim’de Putin Türkiye’ye gelecekti, “iş” konuşulacaktı. Ama Ortadoğu’da ipler gerilirken Putin, Türkiye gezisini iptal etti ve aynı gün, tesadüf mü bilinmez, Moskova’dan kalkan Suriye uçağı askeri jetler tarafınndan Esenboğa’ya inmeye zorlandı. Putin, Türkiye ile köprüleri atmak istemeyecektir, ama ipler iyice gerildiğinde bu işten en zararlı çıkacak olan Türkiye olacaktır. Yalnızca, kışın yaklaşmakta olduğunu ve Türkiye’nin doğalgazda %60 oranında Rusya’ya bağlı olduğunu hatırlatalım.
Suriye’de Adım Adım Savaşa Doğru
AKP Türkiye’si Suriye’de bir bataklık yaratılmasında birinci aktör oldu. Suriye yüksek ihtimalle uzun yıllar sürecek bir gırtlaklaşmanın içine itildi. En kötü senaryo Suriye’de yaşananların daha bir şey olmadığı, Ortadoğu halkları arasında büyük yaralar açacak çok daha büyük trajedilerin yolda olduğudur.
Diğer taraftan neredeyse maceracı bir rota tutturan AKP hükümeti, yaratılmasında büyük pay sahibi olduğu Suriye bataklığına kendisini ve ülkeyi bir anda boğazına kadar sokabilecek kadar pervasızlaşmıştır. TSK Suriye sınırına yığınağını arttırıyor, sıfıra yakın noktalara hendekler kazılıyor, genelkurmay başkanı bir dahaki sefere daha sert olacağız gibilerinden tehditler savuruyor… Türkiye’nin hemen her yerinde provokasyon için gayet uygun ortamlar mevcut. Akçakale’ye düşen kimin attığı belli olmayan ama AKP’nin sorgusuz sualsiz Esad’a yıktığı havan olayından daha ağır gelişmeler bu saatten sonra hiç de sürpriz sayılmaz.
AKP iktidarı emperyalist işgal için ortamı adeta kademe kademe kızıştırırken bir yandan da bazı AKP milletvekilleri “3 saatte Şam’dayız gibi” fantazilerle kendilerince ülkeye gaz verip ortamı hazırlıyor.
Suriye ile Savaştan Kürtlerle Savaşa
Emperyalist işgalin ilk sonuçları ne olur? İlk hedefte Kürtlerin olduğunu kimse inkar etmiyor zaten. Suriye Kürtleri ile bir çatışma, ya da aslında Suriye Kürtleri’ni ezme girişimi… Böyle bir durumda Suriye savaşının Kürtlerle savaşa evrileceği kimse için sır değildir. Türkiye halihazırda düşük yoğunluk bir çatışma ortamını zaten yaşıyor. Resmi kaynakları göre bu yılın ilk dokuz ayında 500’ün üzerinde insan çatışmalarda yaşamını yitirmiş durumda. Durum böyleyken PKK’nin bir hayli etkin olduğu Suriye Kürdistanı’na olası bir TSK saldırısı sonrasında bir Türk-Kürt boğazlaşması tarihsel bir eğilim olarak gerçekleşmeye doğru büyük bir adım daha atacaktır. Buna herhangi bir provokasyonla parlamaya hazır bir “Alevi meselesi”ni de eklersek alın size Suriyeleşen bir Türkiye. Zor mu gözüküyor? Hep lafı edilen Ortadoğu bataklığı böyle bir şey aslında.
AKP Hükümeti Neyine Güveniyor?
AKP teorik olarak yakaladığı tarihsel fırsatı tehlikeye düşürecek bir maceraya asla atılmak istemeyecektir. İktidarda 10. yıllarını doldursalar da şunun şurasında son birkaç senedir istedikleri toplumsal dönüşümleri hayata geçirme fırsatı buldular. Daha uzun yıllar iktidarda kalıp her türlü nimetin tadına bakıp, siyasi hırsları tatmin ederken, ülkeyi adım adım muhafazakarlaştırırken kendilerini riske atmak istemeyeceklerdir. Ama Suriye konusunda işi basit sanıp, kolaydan bir “fatih” ünvanı kazanmak için ileri atıldılar, açıldıkça açıldılar ve şimdilerde gerçeklikten kopma noktasına geldiler.
İçerideki mega problem Kürt sorununu bir yana koyalım, ekonomik durum da hiç iç açıcı değil. Ekonomi adım adım durgunluğa sürüklenirken, Suriye savaşının yükünün hele hele uzayan bir savaşın yükünün iktisaden kaldırılamayacağı ortada. Bu durumda ilk seçimlerde AKP’nin hezimet yaşaması kesinleşecektir. Bu da ılımlı İslam için rüyanın sonu olacaktır. T.Erdoğan bunu göze almayı hayatta istemez.
Irak Başbakanı Maliki “uluslararası kamuoyu küstah Türkiye’ye haddini bildirmeli” gibi çıkışlar yaparken Türkiyeli kapitalistlerin Bağdat’tan kopardığı lokmaların kesilmesine kim şaşırır ki. İran için de durum benzer, Rusya için de… İşin insani boyutu, iç ve dış savaşlarda hayatını kaybedecek askerler, Esad’ın askeri kapasitesi, kimyasal silahları vb’ne girmeye gerek bile yok.
“Şam’a 3 günde varırız” diyenler, “Esad’ın işi en geç birkaç ay içinde tamam” buyuruyorlardı. Esad’ı sadece Alevi azınlık rejimi olarak lanse ettiler. Toplumsal muhalefet olgunlaşmadan Körfez şeyhlikleriyle beraber ÖSO adında bir kontra yapılanmayla etnik ve mezhepsel ayrışmalar üzerinden iç savaş kışkırttılar. Bu durumda Suriye halkının büyük bir kısmı geri adım attı, diğer büyük bir kısım da potansiyel gelişmelerden korkarak Esad’ın arkasına geçti. Suriye’de iç savaşın aslında büyük güçlerin bir vesayet savaşı olduğunu ve uzayabileceğini ya da bölgesel bir iç savaşa doğru evrilebileceğini de hesaplayamadılar.
Sonuç olarak AKP kendisini ve Türkiye’yi bu arada Arap ve Kürt halklarını ateşe atmanın kıyısına kadar geldi. Bu saatten sonra bir sürü aktörün yapacağı bir sürü hamleyi öngörecek durumda değiller ve olaylar etrafında sürüklenmeye namzetler. Her şeye rağmen AKP içerideki hesaplarını düşünecek ve iktidarlarını riske atmamaya özen gösterecektir. Ama artık ipler ne kadar elindedir? Orası bir hayli tartışmalı. Hatırlanacak olursa bu yaz yaşanan Suriye ordusunca düşürülen savaş uçağı olayında sahte kabadayı oldukları utanç verici bir şekilde ortaya çıkmıştı. Yutkunup yerlerine oturmak zorunda kalmışlardı. Utanç verici geri çekilmeler de neticede bir taktik esneklik ama aradan geçen zaman zarfında bu şekilde bile olsa manevra kabiliyetinin azaldığına şüphe yok.
Sonuç olarak bu toz duman içerisinde biz Marksistler örgütlenmek zorundayız. Kimsenin oturup kenarda izlemeye sonra da sızlanıp vahlamaya hakkı yok. Kapitalist kriz ve emperyalist savaşlar dönemindeyiz, bu anlamı büyük tehlikeler kadar büyük fırsatlardır da. Ama somut, zinde, gelişen bir güç olmadan tehlikeleri savuşturmak kadar fırsatları değerlendirmek de mümkün olmayacaktır.