Türkiye Sağının Okulu: Milli Türk Talebe Birliği

25 Temmuz, 2013
Bu sayımızda Türkiye sağının önemli oluşumlarından birisi olan Milli Türk Talebe Birliğini ele alacağız. Türkiye’nin birçok sağcı siyasetçisinin yetiştiği bir örgüt olan MTTB, aynı zamanda bugün devleti yöneten AKP kadrolarını da yetiştiren bir okuldu. Devlet yöneticilerinin en üst kadrolarında olan Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ömer Dinçer, Taner Yıldız, Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik ve Bahattin Yıldız gibi birçok isim esasen MTTB kökenlidir.AKP’nin yönetici kadrolarının tepesinde ve bugün hepsi hükümet koltuklarında bulunan bu isimlerin hepsinin 60’lı ve 70’li yılların sağcı bir gençlik örgütlenmesi içinde yetişmiş olması da bu örgütü daha yakından inceleme gereği doğuruyor. Bu gençlik örgütünün milliyetçi-muhafazakâr ideolojisi ve siyasal İslam’ın Türkiye’deki gelişimi ile ilgili bir bağ kurmak ve Türkiye sağının içindeki ayrımları ve yine Türkiye sağının politik gelişimini anlamak açısından örgütün seyri ve öyküsü de önemli bir noktada duruyor. AKP’nin bugün ulaştığı yer, hem genel olarak Türkiye sağı içinde hem de Türkiye’deki siyasal İslam’ın gelişimi ve oradaki ayrımların neticesinde bir anlam kazanıyor. Dolayısıyla MTTB’yi konu edinen bu yazı da, bu gelişim sürecini kavrama çabasının bir parçası. Türkiye sağının en önemli okullarından biri olan MTTB esas olarak 4 döneme (1916-1920, 1920-1936, 1946-1965, 1965-1980) ayrılıyor. Bizim için önemli olan son dönemi olsa da MTTB’nin ilk yıllarından da kısaca bahsetmek gerek.

MTTB’nin ilk dönemi 1916’da başlar, ancak kuruluş dönemine ait yeterli sayıda doküman bulunmamaktadır.  Türkiye’de Enver Paşa döneminde Alman militarizminin etkisinde kurulan örgütlerin etki alanı oldukça sınırlı kaldı. Türkiye topraklarında işgale karşı süren savaşın motivasyonu MTTB’nin kuruluşunda etkili oldu. Keza bu örgütün esas amacı da işgale muhalefet edecek bir etkili bir gençlik teşkilatı oluşturmaktı. Ancak tüm gençlerin cephede savaştığı bir ortamda bir talebe birliği olarak gençlik örgütlenmesi gerçekleştirmek çok gerçekçi görünmüyor. Bu yüzden de savaş sonuna kadar bu örgütün etkisiz kaldığı söylenebilir.

1929’dan sonraki dönemde ise örgüt daha çok resmi ideolojinin sözcülüğünü ve bekçiliğini yapmıştır. Bu dönem aslında tüm sivil toplum örgütleri gibi MTTB de Kemalizmin özellikle 30’lardaki milliyetçi çıkışlarına hizmet etmiş ve onun koruyuculuğuna soyunmuştu.

Bu dönemi incelerken karşımıza çıkan en önemli şey ise Milli Türk Talebe Birliği’nin başlattığı ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyası oluyor. Bu meşhur kampanyanın başlatıcısı bu örgüt olmuştu. Türkiye devlet geleneğinin azınlıklara yönelik baskı politikasının en çarpıcı örneklerinden birisi olan bu kampanyanın başlatıcısı olan bu örgütlenmenin o dönemde devletin baskı politikalarının nasıl bir parçası olduğunun ve bu politikaları nasıl meşrulaştırdığının iyi bir örneği.  Daha sonra bu kampanya 1960’lı yıllarda tekrar hatırlanacak ve tekrardan bir devlet politikası haline dönüşecekti. Bu örgüt, Hatay sorunu gündemde iken Türkiye’nin Hatay’a katılımı ile ilgili izinsiz bir miting düzenlemesinin ardından İçişleri Bakanlığınca kapatıldı. Ancak bu MTTB’ye özgü bir olay değil, bu dönemde pek çok örgütlenmenin kapatıldığını söyleyebiliriz. Burada dış politika konusunda bu örgütün görüşünün CHP’den farklı olduğu görülüyor. MTTB kendi tarih anlatılarında da bu dönemde Turancılığa sahip çıktığını belirtmektedir.

Bu dönem için atlanmaması gereken birkaç dipnot var. İleride DP için çeşitli bakanlık görevlerinde bulunacak olan Tevfik İleri bu yıllarda MTTB genel başkanlığı görevini üstlenmiştir. İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkılması gibi kuralların da onun başının altından çıktığı belirtiliyor.  Ayrıca örgüt 1933 yılındaki kongresinde amblemini ‘bozkurt’ yapmıştır. Bu dönem, özetle örgütün Kemalist iktidarın yanında saf tuttuğu ve kendisini buradan var ettiği bir dönemdir.

Milliyetçi MTTB

1945 yılındaki Tan matbaası baskınında da resmi olarak o dönemde henüz kurulmuş olmasa da MTTB’nin olayda parmağı olduğu iddia edilir. 1946 yılına gelindiğinde örgüt tekrar kurulur. 60’lı yıllara kadar da Kemalist çizgi buraya hâkimdi. 10 Aralık 1947’de komünizmle mücadele konusunda yayınlanan MTTB bildirisinde anti-komünist çizginin korunduğu şu ifadelerle kendini gösterir: “Derneğimiz iman olarak benimsediği milliyetçilik anlayışına dayanarak vatan, millet ve aile gibi milli mukaddesat mefhumlarını inkâr eden komünizm ile daha şiddetli mücadeleyi şiar ittihaz eder.” (1)  50’lerde seçilen yönetimler daha çok CHP’ye yakındır. Rasim Cinisli’nin 1965 yılında genel başkan seçilmesinin ardından örgüt milliyetçi-muhafazakâr kanadın eline geçmiştir. 1967’den sonra İsmail Kahraman’ın genel başkan seçilmesinin ardından örgüt Türk-İslam çizgisine iyice yaklaşmıştı. 1965 seçimlerinde birliğin AP’yi desteklediği iddia edilmektedir(2). Ancak bu dönemden sonra İsmail Kahraman AP ya da CKPM arasında bir ayrım yapmadıklarını yalnızca CHP ve TİP’e düşman olduklarını iddia edecektir. Bu dönemde Necip Fazıl gibi isimlerin birliğin tabanını yoğun bir şekilde etkilediğini söylemek gerekir. Daha sonra Türk-İslamcıların ağırlıklarını İslam’dan yana koymasının ardından birlik de İslamcı bir pozisyona evrilecektir. İsmail Kahraman döneminde örgütün yine Türkçü pozisyona daha yakın olduğu söylenebilir. İsmail Kahraman’ın, Alparslan Türkeş’in desteği ile yönetime geldiği de bilinmekte.

Bu dönemde, aslında sağcı örgütlenmelerin hepsinin iç içe bir hali bulunmaktaydı. Dediğimiz gibi NATO ve ABD’nin desteklediği vekışkırttığı anti-komünist hareket de özellikle Soğuk Savaş’ın kızıştığı dönemlere denk gelmesi bakımından burada belirleyici bir konuma sahip. Dolayısıyla Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin de MTTB ile iç içe olduğunu söylemek yanlış olmayacak. 1969 yılında Kanlı Pazar’ın kışkırtıcıları ve saldırganları arasında MTTB’de bulunmaktaydı. “Kanlı Pazar”dan iki gün önce, 14 Şubat’ta, MTTB ve Komünizmle Mücadele Dernekleri tarafından ortaklaşa yapılan “Bayrağa Saygı” mitingi,gericilerin gövde gösterisine dönüşmüş ve Komünizmle Mücadele Dernekleri Başkanı İlhan Darendelioğlu, MTTB’nin İstanbul Cağaloğlu’ndaki merkezinde, “Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin” demişti. Yaşar Okuyan, Aksiyon dergisine verdiği bir röportajda, “Kanlı Pazar olayından bir gün önce dediler ki, ‘MTTB’ye saat 5’te gelin, size istediğiniz kadar tornadan çıkmış keser sapları…’ MTTB’ye en az iki kamyondan fazla sopa indirildi” diyordu.(3) Ayrıca şu an Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün ve şuan AKP’de bakan ve milletvekili olan birçok ismin de o saldırılara katıldığı iddia edilmektedir. Keza o dönem Abdullah Gül MTTB’nin icra kurulu başkanıydı. Bu noktadan sonra MTTB’nin adı artık eli kanlı ve kontra bir örgütlenme olarak hafızalarda kalacaktır. MTTB’nin solculara yönelik birçok kontra faaliyete de adı karışmıştır. Kanlı Pazar olayı ve üniversitelerde yaşanan fiziki müdahalelerin dışında öldürülen devrimci öğrenciler Battal Mehetoğlu ve Mehmet Cantekin’in ölümlerinden de MTTB sorumludur. MTTB kendisinin her ne kadar kurşun sıkmayı doğru bulmadığını iddia etse de ellerinde birçok devrimcinin kanı bulunmaktadır.

1970’lere kadar MTTB’nin omurgasını oluşturan dönemin Türk-İslam ideolojisi için de şöyle bir değerlendirme yapılabilir. O dönemde Türkçülük ve İslamcılık dönemin Türk-İslamcı entelektüellerinin ve milliyetçi muhafazakar siyasi oluşumlarının etkisi ile ortak bir paydada yürüdüler. Bu eksenin şekillenmesinde de anti-komünizmin de belirleyici bir rolü olduğu söylenebilir. Yükselen sol harekete yönelik NATO ve ABD güdümlü tepkinin, bu şekillenmenin unsurlarından birisi olduğu kuşkusuz.  Ancak daha sonra Türk milliyetçileri ile siyasal İslam arasındaki açı farkı daha da netleşecektir. Türkçülük ve İslamcılık farklı şeyleri ifade etse de bu birliktelik Türkiye sağının radikal eğilimlerinde de belirleyiciliğini uzun yıllar hissettirecektir.

İslamcılığa Geçiş

1970 yılında Necmettin Erbakan tarafından kurulan Milli Nizam Partisi Türkiye’deki siyasal İslam’ın gelişimi açısından köşe taşlarından birisidir. Buradan sonra Türkiye’deki yüksek siyasette yer alan İslamcı kadroların tamamı bu gelenekten yetişecektir. Necip Fazıl’ın ve İslamcı otoritelerin bu harekete yaklaşmaları, ardından İslami cemaatlerin birçoğunun Erbakan hareketinin etki alanına girmelerinin ardından MTTB’nin tabanı da bu harekete yaklaşmıştır. Bu noktada ülkücü hareket kendi örgütlenme alanını oluşturmuş ve artık İslamcılıkla arasındaki açı farkını genişletmiştir. Buradaki farkın nedenlerine daha sonra değineceğiz.  Daha sonra komünizmle mücadele ekseninde de cihat sloganını daha sıkça vurgulayacaktır.

Rabıta* örgütünce yayımlanan “A World Guide to Organizations of Islamic Activites” yani “İslamcı Eylem Örgütleri Dünya Rehberi”nin “Rabıta Ofisleri ve Temsilcileri” ile ilgili bölümünde “Milli Türk Talebe Birliği”nin de adının geçtiğini iddia edilmiştir. Burası önemli, çünkü ABD’nin anti-komünizm ekseninde desteklediği İslamcı kontra militanların Türkiye’deki kökenlerinden birisinin bu örgüt olduğu görülüyor. Ayrıca ABD’nin ılımlı İslam projesinin bugünkü uygulayıcıları olan AKP teşkilatının en önemli yönetici kadrolarının bu örgütten yetişmesi meseleyi açıklıyor.

Milli Türk Talebe Birliği’nin, 60’ların sonu ve 70’li yılların başındaki talepleri ve siyasi yönü oldukça dikkat çekicidir. Bu dönemde yükselttikleri talepler bugün AKP kadrolarının büyük bir kısmını gerçekleştirdiği hedeflerdir. Bu dönemde İslami eğitim meselesine bu örgütçe ciddi önem atfedilmiştir. İlahiyat fakülteleri ve özellikle de İmam Hatip Liseleri konusundaki talepleri incelemeye değerdir. Bu mesele hatırlanacağı gibi 80’li ve 90’lı yılların siyasal İslam aktörlerinin uzun süre çığırtkanlığı yaptığı, AKP iktidarının ilk yıllarında bunlarla kafayı bozduğu ve 4+4+4 eğitim sistemiyle hayata geçirdiği temel meselelerden birisidir. Yine aynı şekilde türban ve eğitim tartışmaları da bu yıllarda gündeme MTTB tarafından ortaya atılmıştır. Hatice Babacan** olayı daha sonra bu konuda üniversitelerde verilen mücadelenin simgeleşen olayı olmuştur. Aynı şekilde İmam Hatip mezunlarının üniversiteye girmesi talepleri de bu yıllarda en çok dillendirilen talepleri arasındadır. Bu dönemde geliştirilen ekonomik tartışmalara ilişkin tavır da bütünüyle Erbakancılık siyasi geleneğinin uzun yıllar yürüttüğü politikalara paralel eksende gelişecektir. Yine birliğin oluşturduğu sosyal ve kültürel alanda faaliyet göstermesi hedeflenen topluluklar da İslamcıların günümüzdeki örgütlenme tarzlarını çağrıştırmakta. Burada eklenmesi gereken bir nokta da 1969 yılında MTTB kongresinde alından kararlardır. Bu kararlar İslamcılığa yönelişi açık bir şekilde ortaya koyuyor.

1-Azınlık okulları kapatılmalıdır.

2-Eski Kiliselerin onarılması durdurulmalıdır.

3-Doğum kontrolü durdurulmalıdır.

4-SSCB elçisi istenmeyen adam ilan edilmelidir.

5-İHL üniversiteye girebilmelidir.

6-Yüksek İslâm Enstitüleri Akademiye dönüşmelidir.

7-Polis Enstitüleri Akademi olmalıdır.

8-Komünist ve emperyalistler protesto edilmelidir.

9-İsrail gelecekte Türk Devleti için tehlike olacağı için İslâm topraklarından çekilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Yine de yukarıdaki talepleri incelerken görüyoruz ki, örgüt muhafazakâr bir çizgide seyrediyor, ancak anti-komünizm burada da çok belirleyici.

Yine bu dönem incelenirken vurgulanan önemli özelliklerden birisi de örgütün amblem değişikliğidir. 1936 yılındaki değişikliği nasıl dönemin siyasi eğilimlerine uygun olarak andıysak, 1975 yılındaki değişikliği de örgütün ideolojik yöneliminin önemli bir parçası saymak gerekiyor. Bozkurt sembolü Türk milliyetçiliği ile doğrudan özdeşleşen bir sembol ancak İslamcılığın Türk milliyetçiliği konusundaki yönelimi ve açı farkı bu yıllarda daha net hissediliyor. Dolayısıyla buradaki değişiklik de şaşırtıcı değil. MTTB’nin amblemi bu tarihten sonra kitap oluyor. Bu kitabın Kuran’ı andırdığını söyleyelim. Bu tarihten sonra da MTTB’nin tüm yayınları ve söylemleri de İslamcılığın tonu artık hissedilmekten öte, hakim ve en baskın ton olacaktır.

Milli Türk Talebe Birliğinde vücut bulan Türkiye sağının içindeki temel kamplaşmayı da daha yakından incelemek gerek. Bu meseleye ilişkin şunu söyleyebiliriz ki, ikisi de küçük burjuva unsurlardan beslenen, küçük burjuva tabana dayanan ideolojiler olan Türkiye’deki ülkücü faşist hareketle, İslamcılık arasındaki temel farkın bu hareketlerin sınıfsal olarak küçük burjuvaziden beslendiği alanlarla (küçük burjuvaziyi hangi fikirlere/hangi kavgaya kazandıkları üzerinden) açıklayabiliriz. Ülkücü hareket tüm dünyadaki klasik faşist hareketlerde olduğu gibi küçük burjuvazinin öfkesinden beslenmiş, işçi sınıfı ve sola yönelik bir bastırma hareketidir. Ancak İslamcılar ortaya konulan bir toplumsal dönüşüm projesine dayalı bir program etrafında küçük burjuvazinin ekonomik beklentilerine oynamıştır. Bugünden dönüp baktığımızda ortada böyle bir temel fark görmekteyiz.

Tam da bu noktada Türkiye büyük sermayesinin gelişimi ve buna paralel olarak seyreden Türkiye sağının hikayesi ile ilgili tartışmalara da değinmek gerekir. 60’larda büyük sermaye ile küçük burjuvazi arasında ileri boyutlara taşınan ayrışma AP’nin bütün sağın şemsiye örgütü olma misyonunda bir yarılmaya neden olmuştur. Esas olarak Türkiye büyük sermayesinin siyesi temsilcisi konumunda olan AP siyasi çizgisi, burada küçük burjuva unsurlardan bir ayrışma gösteriyordu. Dolayısıyla sağdaki daha derli toplu görüntü de dağılıyordu. TOBB’dan Sanayi Odalarının ve TÜSİAD’ın ortaya çıkması da bu gelişmelerle paralel. Erbakancılığın ve ülkücülerin siyasi çizgisinin netleşmesi de küçük burjuvaziden beslenen unsurlar oldukları için bu noktaya denk düşer.

Şunu da söylemekte yarar var, 60’lı yıllar esasında toplumsal bir radikalleşme dönemine tanıklık eder. Bu toplumsal radikalleşme toplumun tüm kesimlerine olduğu gibi küçük burjuvaziye de sirayet eder. Ülkücü hareketin ve İslamcı hareketin popülerleşmesinin bir yönüyle bunun etkisi altında olduğu da söylenebilir.

Burada MTTB’nin İslami yönelimini ve Erbakan çizgisi ile kurduğu bağı anlatırken Akıncılara değinmemek olmaz.

Akıncı ve MTTB’li kadrolar birbirlerinden genellikle ayrılmıyorlardı. Hem Akıncı ve hem MTTB’li kimliği birarada yürütülüyordu. Yukarıda saydığımız ve bugün de devletin en tepesinde oturan isimlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda Akıncıdır. Burada örgütler arasındaki ufak nüans farklılıkları var. MTTB daha çok bu gençliğin entelektüel yönü ile hareket ediyor. Akıncılar ise siyasi ve aksiyon yönünü oluşturuyorlardı, ancak esaslı bir farklılıktan bahsetmek mümkün görünmüyor. Yalnızca Akıncılar ve MNP – MSP, sağcı gençlerin kendilerini siyasi arenada ifade ettiği ve eyleme döktüğü alanlar oldu. Yine aynı şekilde öğrenci olmayan gençlik kesimlerini de örgütlemeye çalışarak MTTB’nin boşluğunu tamamlamıştır.

Kısaca Türkiye sağının gelişim çizgisine ve MTTB’nin genel portresine bakarak toparlayalım. İlk olarak 1940’larda kendisine siyasi zemin bulan muhafazakar ideoloji, 60’lardan itibaren Türkiye’de gelişmeye başladı ve 70’lerden sonra çeşitli yollarla bugün zirve pozisyonuna ulaştı. Anti-komünizm ekseninde sokak hareketlerinin içinde de bulunmuş olan İslamcılar, geçmişten günümüze ABD ile bir şekilde bu eksende uzun yıllar iç içe bulunmuşlardı. Milli görüş hareketinden kopan AKP ise İslamcıların içinde emperyalizmle daha rahat çalışabilecek bir odağını oluşturdu. Geçmişte anti-komünizm ekseninde emperyalizmle göbek bağını oluşturmuş olanlar bugün ABD’nin Ortadoğu’da birlikte çalıştığı ortakları oldular. Geçmişten günümüze bakıldığında solcuların öğrenci hareketi içinde önemli düşmanlarından olan bu kanat bugün iktidarda. İstanbul Üniversitesinde ‘kanlı pazar’dan sonra Deniz Gezmiş ve arkadaşları MTTB üyesi Abdullah Gül için okula girme yasağı koymuşlardı ve Gül uzun süre okula girememişti. Ancak görülüyor ki o dönem karşı karşıya gelen iki figürden bir tanesi devlet tarafından asıldı, diğeri de şu an Cumhurbaşkanı. Bu, meseleyi anlama açısından önemli. Burjuva devletinin ve Türkiye büyük sermayesinin o zaman yetiştirdiği bu ‘talebeler’e şimdilerde önemli görevler veriyor. AKP iktidarının bugününü anlamak için de bu tarihe göz atmak ve yetiştirilen bu unsurların gelişimini daha dikkatli anlamak önemli bir noktada duruyor.

(Bu yazı Marksist Bakış dergisinin 29. sayısında yayınlanmıştır.)

* Rabıta, Suudi Arabistan tarafından dünyadaki İslamcı örgütleri finanse eden, ABD destekli kuruluş.

** Hatice Babacan adındaki İlahiyat Fakültesi öğrencisinin başörtülü olarak derslere girme ısrarı üzerine Fakülte yönetimi tarafından disiplin cezasıyla okuldan ilişiğinin kesilmesi üzerine öğrenciler dersleri boykot eylemi düzenlemişlerdir. MTTB’liler bu olaya müdahil olmuşlar ve Fakültenin önüne siyah çelenk bırakılmasının yanı sıra başkan İsmail Kahraman bir basın toplantısı düzenleyerek Fakülte yönetimini tehditkâr bir üslupla çok sert bir biçimde eleştirmiştir (Uzun, Necmi. (2011). Türkiye’de İslamcı Hareket, Gelişimi, İlişkileri, Ayrılıkları ve Dönüşümü. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü)


1) Medeniyet dergisi, sayı:13

2) Uzun, Necmi. (2011). Türkiye’de İslamcı Hareket, Gelişimi, İlişkileri, Ayrılıkları ve Dönüşümü. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

3) Yaşar Okuyan ile Röportaj, Aksiyon

KATEGORİLER
ETİKETLER