Türkiye-İsrail Yakınlaşması: Neden Şimdi? – Atilla Aliyev
Türkiye ile İsrail arasında yıllardır süren gerilimli ilişki nihayete eriyor. Ortadoğu’da daha önce ilişkilerin gerildiği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yaşanan yakınlaşmanın ardından; sıra Erdoğan’ın yıllar önce “one minute” şovuyla köprüleri attığı İsrail ile anlaşmaya geldi. 17 Ağustos’ta İsrail Başbakanı Yair Lapid, Türkiye ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden kuracağını açıklayan bir duyuru yapmış; Erdoğan ve Lapid arasında yapılan telefon görüşmesinde karşılıklı olarak büyükelçi atanması konusunda anlaşma sağlanmıştı.
Türkiye ile İsrail her ne kadar siyasi olarak gerilimli olsa da iki ülke arasındaki ticari ilişkiler tam gaz devam ediyordu. Ne one minute şovu ne Mavi Marmara saldırısı ne de Siyonist rejimin Filistin halkına yönelik saldırıları ekonomik ilişkileri ciddi anlamda etkiledi. Erdoğan içerde İsrail karşıtlığını politik bir rüzgara dönüştürüp İslamcı tabanının gönlünü hoş ederken; arka kapıda akçeli işlerden elbette taviz verilmedi.
AKP İktidarında Türkiye-İsrail ilişkileri
2002 yılında iktidara gelen AKP’nin Türkiye-Suriye ve Türkiye-Arap dünyası ilişkilerinde yaşanan hızlı gelişmeler, 2009’a kadar İsrail’le ilişkilerde bir değişmeye yol açmamıştır. 2009’da, Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu Çerçevesinde düzenlenen “Gazze: Ortadoğu’da Barış” başlıklı forumda İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e sert tepki gösterirken; “One Minute” diyerek söze başlayan Erdoğan, “Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.”, “Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Çünkü bu çocukları öldürenleri, bu insanları öldürenleri kalkıp da alkışlamak, öyle zannediyorum ki o da ayrı bir insanlık suçudur.” ifadelerini kullanmıştı.
2010’da yaşanan Mavi Marmara Saldırısı ise Türkiye-İsrail arasında diplomatik ilişkilerde gerginliği artırdı. Ancak Erdoğan önce Mavi Marmara saldırısında katledilenler için 2016 yılında “Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz?” çıkışında bulunmuştu.
Kapitalizmin kendini egemen kıldığı tarihsel süreçte diplomatik ilişkiler ikiyüzlülüğe dayanır. Türkiye’nin Filistin için döktüğü göz yaşları timsah göz yaşlarıdır. Bunu anlamak için “One Minute Krizi” ve “Mavi Marmara Saldırısı” sonrası Türkiye-İsrail arasındaki sermaye ihracatı ve ekonomik ilişkilere bakmak yeterli olacaktır: 2010’da iki ülke arasında ticaret hacmi 2009 yılı rakamlarına göre 1 milyar dolarlık artış göstererek 3.5 milyar dolara yaklaşmıştır. 2011 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren İsrail sermayeli 230 civarında firmanın yatırımlarının tahmini tutarı 400 milyon dolardır. Yani, sözde düşman, sermayede dost.
Normalleşme Süreci
2022 yılının başlarında, ABD’nin önde gelen Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Başkan Yardımcısı Malcolm Hoenlein tarafından tasarlanan; İsrail, Türkiye, Özbekistan ve Kazakistan’ın Washington büyükelçilerinin katıldığı ve Azerbaycan elçisinin ev sahipliğinde düzenlenen akşam yemeğinde İsrail-Türkiye arasındaki ilişkilere dikkat çekilmişti. Toplantıda, Erdoğan İsrail gazının Avrupa’ya taşınması konusunda İsrail ile müzakerelere yeniden başlamak istediğini söylemişti.
Özellikle Ukrayna’nın işgalinin ardından Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, Avrupa’nın gaz arzını tehlikeye atarken; Türkiye-İsrail işbirliğini yeniden ısıtmak Erdoğan’ın Türkiye’yi Avrupa için alternatif bir enerji merkezi olarak konumlandırma hedefine hizmet edebilirdi. Öte yandan Erdoğan rejimi Arap Baharı sonrasında kurgulanan neo-Osmanlıcı hayaller yıkıldığı ölçüde Ortadoğu’da eski dostlarıyla ilişkilerini yeniden kurgulamaya önem veriyor. Bu ekonomik açıdan da iktidarın atmaya zorunlu olduğu adımlardan biri. Rejimin geleceği söz konusu olduğunda elbette İsrail’in katlettiği Filistinliler için dökülen timsah gözyaşları çabucak unutuveriliyor.
Bazı pragmatist liberaller Erdoğan’ı kapitalist ilişkiler ağından soyutlayarak tamamen “ümmetçilik” ve “osmanlıcılık” ilkeleriyle hareket eden, “sadece Arap dünyasıyla temas eden” biri olarak karikatürize ediyor. Oysa, yukarıda anlatılanlar bu maskeyi düşürmektedir. AKP, emperyalist hiyerarşideki ve kapitalist ekonomi ilişkileri ağından bağımsız düşünülemez. Zaman zaman İsrail’in Filistin’e saldırılarını kınayan Erdoğan, sermayenin bekası söz konusu olunca İsrail’in en yakın müttefiki olur. Yeri geldiğinde NATO’yu ve ABD’yi eleştiren Erdoğan, dara düştüğünde en hızlı NATO’cu ve Amerikancı olmakta oldukça yeteneklidir.
Sosyalistlerin bu konuda görevi, emperyalist ilişkileri gözler önüne sererek bunun arkasında yatan sınıfsal çelişkileri açıklamaktır. Kapitalizm tarih sahnesinden tüfek ve sopalarla atılmadığı sürece, diplomatik ilişkiler burjuva ikiyüzlülüğünün göstergesi olmaktan öteye geçemeyecektir. Filistin ve kan gölü haline gelmiş Ortadoğu’nun kurtuluşu “Sosyalist Ortadoğu Federasyonu” ile gerçekleşecektir. Kapitalizmi ortadan kaldırmayı hedeflemeden anti-emperyalist demeçleri vermek gevezelikten başka bir şey değildir. Enternasyonal-sosyalist programla kurulacak “Sosyalist Ortadoğu Federasyonu”, Ortadoğu’nun tek gerçek çıkış yoludur.