Türkiye Elini Libya'dan Çek!

Aynur Akman – (26.03.11)
”NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez”
Bu sözler Tayyip Erdoğan’a ait. Mart ayının başında durum buydu. Mart’ın sonu gelmeden Türkiye Libya operasyonuna 17 gemilik NATO deniz gücüne beş firkateyn ve bir denizaltı vererek katılma kararı aldı. Tezkeresi daha meclisten geçmeden TSK’ya bağlı gemiler Libya karasularına varmıştı bile.
Görünen o ki Türk dış politikası ilk başlarda bir ritim tutturamamıştı ama zamanla “jeton” düşecekti. Tayyip Erdoğan, Kıbrıs meselesinde “Yunanistan neden ordaysa bizde onun için oradayız” veciz açıklamasında bulunmuştu. Şimdi de insanlık edebiyatlarını bırakıp “Fransa ne için oradaysa biz de onun için Libya’dayız” dese ilginç olur doğrusu. Tabi birileri de aç tavuk kendisini buğday ambarında zannedermiş diyebilir. Ama Türkiyeli kapitalistlerin iştah açıcı Libya pastasındaki aslan paylarının hiç değilse bir bölümünü kurtarmak için masada kalmaya çalıştığı ortada.
Emperyalist güçler, istedikleri kadar “sivilleri Kaddafi’den korumak”tan, “insani amaçlar”dan bahsededursunlar temel güdüleyicilerinin Libya petrolleri olduğu konusunda uluslararası kamuoyunun şüphesi yok. Libya’da sivillerin katledilmesinden kaygı duyanlar(!), iş kendi destekçisi Suudi rejimine, Bahreyn’e gelince göstericileri kınama ya da Bahreyn’de eylemcilere karşı Suudi askerlerini sevk etmekte hiç çekince duymuyorlar ne de olsa. (Burjuva ideologlar bile açıkça bu gerçeği artık dillendiriyor: “ Demokrasi rüzgârlarına da kimsenin aldırdığı yok. Yeter ki, statüko değişmesin. Yeter ki, Amerika ve İsrail’in çıkarları bozulmasın.” Mehmet Ali Birand, Posta gazetesi, 25.03.2011)
Türkiye egemenleri de Libya konusundaki tavır değişiklikleriyle dertlerinin çıplak çıkarlardan başka bir şey olmadığını ortaya koyuyorlar. Meğer dert –biz pek şaşmadık bu işe- yağmalanacak Libya pastasından eski avantaları kaptırmamakmış! Bilindiği üzere Libya’da çok sayıda Türkiyeli inşaat şirketi karlı işler yapıyor, kasalarını dolduruyordu. 1970’lerden başlayarak Türkiyeli inşaat şirketlerinin ilk yurtdışı yatırımları Libya’da oldu, yıllık geliri 80 milyar dolar olan ülkede Türkiyeli şirketlerin aldıkları projelerin toplam değeri 25 milyar dolar tutarında. Türkiye’nin Trablusgarp Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Türkiye müteahhitlik ve müşavirlik firmaları sadece 2009-2010 yılları arasında Libya’da 7 milyar 627.2 milyon dolar tutarında 124 proje yapım işini aldı. Libya’da iş alan Türkiyeli kapitalistler arasında Doğuş, Güriş, Enka, Nurol, Metiş, Tekser, Yüksel İnşaat gibi Türkiye’nin önde gelen müteahhitlik firmaları yer aldı. Son iki yılda Libya’da Enka beş, Güriş üç, Doğuş iki, Nurol, Metiş ve Yüksel İnşaat birer iş üstlendi.
Kısacası Kaddafi rejiminin yatırımlarından en büyük paylardan birini Türkiyeli şirketler alıyordu. Libya’ya yönelik operasyona kadar bu böyleydi. Ancak emperyalist saldırıların sonucunda yeniden paylaşılması planlanan Libya pastasındaki paylarından Türkiye egemenlerinin vazgeçmeye niyeti yok. Bir de üstüne Türkiye’nin bir alt-emperyalist güç olarak bölge üzerindeki etkinlik iddiası var.
ABD, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği emperyalist güçler ilk olarak ülkedeki muhalif gösterileri ve Kaddafi’nin bu eylemlere yönelik saldırılarını fırsat bilerek Birleşmiş Milletler üzerinden Libya’ya operasyon kararı almış ve hızla uygulamaya girmişlerdi. İlk başta operasyon aleyhinde söylemler geliştiren Türkiye, Paris’te toplanan Libya zirvesine çağrılmamış ve sürece dahil edilmemişti. Buna rağmen Türkiye BM’de operasyon kararını desteklediği açıklayarak neredeyse 180 derecelik bir dönüş yapmıştı. Emperyalist saldırganlığın yaratacağı yağmadan geri kalmak istemeyen Türkiyeli egemenler söylediklerini yalayıp yutarak operasyona asker katma noktasına kadar geldiler. Bu süreçte biz hem egemenlerin ikiyüzlülüğünü hem de AKP’sinden CHP’sine söylemleri değişse de düzen partilerinin egemen sınıfın nasıl uşakları olduğunu mecliste Libya’ya asker gönderme tezkeresine verdikleri destekle gördük. Gizli oturumlarla kitlelerin gözünden sakladıkları kirli pazarlıklarla egemenlerin çıkarları uğruna yekpare bir bütün oluverdiler!
Libya’ya asker gönderme tezkeresinin gerekçesi de alt-emperyalist gayeleri açıkça ortaya koyuyor: “ Ülkemiz, Libya’daki gelişmeler hakkında NATO çerçevesinde yapılan çalışmalara da başından bu yana yapıcı katkı   sağlamış   ve aktif yönlendirmede bulunmuştur… NATO’nun Libya bağlamında üstlenmesi muhtemel rolde, ittifakın mümtaz konuma sahip bir üyesi olarak ülkemizin de ulusal strateji ve çıkarlarımız doğrultusunda üzerine düşen sorumlulukları üstlenmesi ve gerekli katkıları yapması öngörülmektedir.”
Alt-emperyalist bir güç olarak bölgesinde etkili bir özne olmak derdindeki Türkiyeli egemenlerin emperyalist projelere, operasyonlara Türkiye askerlerini katmalarının ilk örneği değil Libya, bu devran böyle döndükçe sonuncusu da olmayacak. Son on yılda meclisten geçen emperyalist projelere sunulan asker desteğine bir bakın: 2001 Ekimi’nde Afganistan’a; 2003 Martı’nda Kuzey Irak’a; 2003 Ekimi’nde Irak’a; 2006 Haziranı’nda Kongo’ya; 2006 Eylülü’nde Lübnan’a -ki uzatılarak geçerliliği devam etmektedir; 2009 Şubatı’nda Somali karasularına; 2011 Martı’nda ise Libya’ya. Libya’ya dair tezkere bu şekilde alınan uluslararası alanda Türkiye askerinin görev yapmasına dair 31. düzenleme. Türkiye etkin bir bölgesel güç olmak için elinden geleni esirgemiyor!
Başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada insanlığın içine sokulduğu bu cendereyi kırabilmenin tek yolu kitlelerin, Ortadoğu’dan başlayarak tüm dünyada sürekli devrim programına sahip devrimci Marksist bir öncünün önderliğinde ayağa kalkarak bu sistemi köklerinden koparıp atarak bu kirli oyuna bir son vermesidir.
Ya Sürekli Devrim Ya Sürekli Katliam!
Yaşasın Sosyalist Ortadoğu Federasyonu!
ETİKETLER