Türkçe Olimpiyatlarının Ardından
Dil, kültür, sanat, bilim… Her biri toplumların yüzyıllar boyu insanlıkla karşılıklı etkileşim halinde büyüttüğü ortak insanlık değerleridir. Öte yandan da her biri sınıflı toplumların ortaya çıkışından bu yana, bir o kadar da insanlıktan, ortak kardeşlik bağı olmaktan kopartılıp egemen sınıfın hegemonya araçları haline gelmiştir. İlkel komünal toplumdan emperyalizm çağına egemen sınıfın amaçları da değiştikçe insanlığın değil, emperyalizmin yayılım, ikna, meşruiyet sağlama araçları olmuştur. Feodalizmde “din”in görevini burjuvazinin yükselişi ile birlikte milliyetçiliğin, ulus devletlerin inşası ile birlikte “dil”in aldığını söylemek mümkün.
Emperyalizm, bütün nüfuz noktalarında kendi ulusal ve dinsel damgasını vurarak kendisini fethettiği yerin efendisi ilan etmiştir. İngilizce, Fransızca ve İspanyolcanın konuşulduğu bölgelere bile şöyle bir bakmak son iki yüzyılın kaba bir haritasını çıkarmakla aynı anlama gelecektir. Misyonerlik ve dil faaliyetleri ile birlikte yürütülen kültürel asimilasyonun sömürgeci ülkelerin kolonilerin çoktan dağılmış olmasına rağmen eski egemenlik alanlarını şimdi de farklı bir formda var ettirdiklerini görmek mümkün. Aslında bu nüfuz, ekonomik ve siyasi hegemonyanın dışavurumudur.
21. yüzyılda artık krallar silahları ile çıkarma yapıp fethe çıkmak yerine sermaye ihracının temelini oluşturduğu emperyalist yayılmacılığı dini ve kültürel alanları kendi lehlerine yeniden inşa ederek bölge halklarının “gönlünü kazanma” yani zor değil rıza yoluyla sömürü dayanaklarını oluşturmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bunun mümkün olmadığı durumda burjuvazi gül değil, kimyasal silahlarını kan ve gözyaşını halklara reva görmektedir. Burjuva iktidar en nihayetinde bir zor aygıtının eliyle ayakta durabilmektedir.
Türkçe Olimpiyatları ve “Lider Ülke Türkiye”
Hep beraber gördük; Türkçe olimpiyatları devasa bir organizasyonla yapıldı. Fettullah Gülen’in dünyanın dört bir yanındaki okullarından; tam 135 ülkeden 500 öğrenci Türkiye’ye olimpiyatlarda yarışmak üzere geldi. İstanbul başta olmak üzere Gebze, Van, Kocaeli, Samsun, Ordu, Bodrum, Denizli, Ankara, Sakarya, Diyarbakır, Erzurum, Rize, Trabzon, Çorum ve daha birçok şehirde binlerce insanın katıldığı gösteriler, yarışmalar düzenlendi. Özellikle İstanbul’daki görkemli kapanış töreni iktidarın ve cemaatin gövde gösterisine dönüştü. Ali Kırca, Mustafa Sarıgül, Çetin Altan gibi isimlerin yanında Ağaoğlu, Eczacıbaşı, Karamehmet gibi para babaları da projeyi büyük bir takdirle karşıladıklarını açıklayarak organizasyona katıldılar; AKP iktidarına methiyeler düzdüler. Neden düzmesinler ki? 2003’te 17 ülkenin, 2004’te 24 ülkenin katıldığı Türkçe olimpiyatlarına 2012 yılında tam 135 ülke katıldı. Bu şu demek: Fetullah Gülen cemaati ve onun gözbebeği AKP hükümeti 2002’den bu yana müthiş bir emperyal atılım göstererek burjuvaziyi ihya etmiştir. Fetullah Gülen’ in okullarının özellikle Afrika ülkelerinde o ülke bürokratlarının sermayedarlarının çocuklarının gittiği lüks okullar olması; dolayısıyla ülke elitleriyle AKP iktidarını bağlayan bir köprü vazifesi gördüğünü söylemek mümkün. Buralardan yakalanan gayri resmi burjuva ilişkiler uluslararası zemine yansıtılmakta TC’nin nüfuzu bu ülkelerde büyütülmektedir.
Bu okullardaki eğitimin Türk- İslam anlayışını da içeren ancak çoğunda ana dili İngilizce eğitim veren bir müfredat uygulandığını da söylemek gerek. AKP iktidarı için bu okullar aracılığıyla kurduğu ilişkiler ağı ülkeleri tek tek cemaat ilişkilileri yolu ile ‘kazanmak’ demek.
Bülent Arınç bu okulların önemini çok net ifade ediyor;
“İnanın devletimiz bu kadarına muktedir değildi. Dünyanın bütçesini ayırsak, bu işleri devlet adına yapacağımızı söylesek muvaffak olamazdık. Çünkü bir ülke başka bir ülkenin okul açmasına fazla gönüllü olmaz, arkasında bir şey arar, ne yapmak istiyorlar diye düşünür. Kendi devletinin yeterli olduğuna inanır. Ama gönüllü insanların, sivil inisiyatifin nitelikli eğitim konusunda kendisini hizmete adamış insanların bu samimiyetleri bütün ülkelerde geçerli oldu.”
İşte kaleyi sivil elçilerle fethin birinci ağızdan itirafı. Dedik ya artık burjuvazi topu tüfeğiyle cenge çıkmıyor; okulla, televizyonla, dille, kültürle yapıyor. AKP iktidarı da altındaki cemaat temelinin üzerinden yükselen yayılmacılığını ulvi bir görev, bir insanlık hizmeti, kardeşleşme adıyla yapıyor. Müslüman ülkelerde artan nüfuzunun, model ülke olarak emperyalistlerde işaret edilebiliyor olmasının zemini yaratıyor. Abdullah Gül, yurt dışında gittiği ve büyükelçilimizin olmadığı yerlerde, “ ‘Buraya Büyükelçilik açalım’ dediklerinde, aslında o ülkeye okullar aracılığıyla Türk Bayrağı’nın daha önce götürülmüş olduğunun ve Türkçenin tanıtılmış olduğunun görüldüğünü görüyorum.” diyerek devletle cemaat faaliyetlerinin ne denli iç içe geçmiş olduğunun altını çiziyor ve devletten önce cemaatin ilişkileri kurduğunu cumhurbaşkanlığı makamından kabul ediyor. (1)
Kendisini Müslüman halkların koruyucu meleği ilan eden AKP hükümeti, olimpiyatlarda yarışan renkleri birbirinden farklı masum çocuk yüzlerini kendisine perde yaparak emperyalizmin bölgeden büyük işbirlikçisi olduğu gerçeğini örtmeye çalışıyor. Arap Baharı’nda model ülke olarak gösterilen Türkiye’nin bir anda nasıl popülerleştiğini, Erdoğan’a şiirler şarkılar yazıldığına tanıklık etmiştik. Şimdi bu okullarla yaratılan yanılsamanın daha uzun vadede Türkiye’nin içinde rol aldığı her türlü kanlı projenin kabullenilebilirliğine katkı sunması çok önemli.
Suriye savaşı kapıdayken, yanıbaşımızdaki bir halk her gün emperyal bir projenin kurbanları olarak katledilirken, dünyanın dört bir yanından çocukları “Elele” sloganı ile bir ataya getirip, bir miktar barış ve kardeşlikten dem vurup göz boyamak tam da ihtiyaç duyulan şey. Çünkü boyanan gözlerin Ban Ki- Moon (Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri) deyimiyle “ küresel önemi haiz konularda” ikna edilmiş olur. Türkiye bu konularda ne kadar emperyalizm işbirlikçisi olursa – ki olmuştur- o kadar“yüksek sesli konuşma hakkını kazanmıştır, bunda Türk okullarının önemli bir katkısı bulunmaktadır.” (2)
Cemaatin cihat duyguları ile ulusal burjuvazinin yayılım duygularını aynı anda tatmin eden Türkçe Olimpiyatları masumane bir dil etkinliği olarak görülemez. Uluslararası CEO’ların katıldığı bu projede Dışişleri Bakanı’nın “Bu hareket, Türk milletinin tarihteki 3. Yürüyüşüdür” demesi onlar açısından da bu projenin kültürel bir etkinlikten daha fazlası olduğunu göstermektedir.
Ertuğrul Günay da olimpiyatla ilgili “Bu Türk okulları Türk kültürüyle Türk diliyle, bütün Türk dünyasıyla dünyanın dört bir tarafını birbiriyle tanıştırıyor. Yolumuzu açıyor, işimiz kolaylaştırıyor.” derken kolaylaşan şeyin barış ve kardeşlik değil, bu ülkelerle olan ilişkileri, emperyalist anlaşmalar olduğunu pekâlâ kendisi de çok iyi biliyor. (3)
Tüm bunlar aslında cemaatin de AKP’nin de ne yaptığını bilen, uluslararası destekle birlikte uzun vadeli planların ürünü bilinçli hamleler. Emperyalizmin yeniden inşaa edilmesi; var olan dengelerin ABD- Türkiye lehine korunması yolunda bölgede liderleştirilen AKP iktidarı önemi tartışılmaz müttefik.
Doç. Dr. Gökhan Bacık’ın Türkçe olimpiyatları resmi sitesinde yayımlanan yazısında açıkça itiraf etmekten çekinmediği bu utanmazlık, organizasyonun ne denli barış ve kardeşliğe hizmet ettiğini bizden önce dillendiriyor:
“Türkçenin yaygınlaşması ile ortaya çıkan bu küresel kontrol, Türkiye’nin uzun vadeli demokratikleşmesi için hayati önemde bir sosyal kapitaldir. “(4)
İşte size barış ve kardeşlikten kast edilen şey; küresel kontrol, sosyal kapital!
Hal böyle olunca olimpiyatın da cemaatin de iktidarın da hocaefendisi olan Fethullah Gülen’e , Türkçe Olimpiyatları’nın babasına övgüler, hasretler,özlemler uzun uzun dile getirildi. Hatta Tayyip Erdoğan da özel yetkili savcılıklar üzerinden yeniden gerilen AKP – cemaat ilişkilerini belki biraz yumuşatmak, biraz da cemaatin sempatisini yeniden tesis etmek için Gülen’e “gönüllü sürgünden” dönme çağrısı yaptı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, etkinliği Fethullah Gülen’in bir sözüyle özetledi:”Bu organizasyonlar gün gelecek stadyumlara, kapalı alanlara sığmayacak.” Kısacası Bekir Bozdağ ve cemaatin iktidardaki esaslı adamları Türkçe Olimpiyatları’nda cisimleşen bir şeyden; cemaatin bölgesel bir güç olan Türkiye’nin uluslar arası alandaki “ gönüllü birlikleri” nin devasa boyutlarda gelişmesinden, güçlenmesinden çok memnun. Daha da büyümesinin asıl hedefleri olduğunu hocadan alıntı yaparak anlatıyor. Her ne kadar AKP tam anlamıyla cemaat demek olmasa da her geçen gün ılımlı siyasal İslam’ın hem bölgede hem Türkiye’de giderek güç kazanması, Müslüman Kardeşler’ in Ortadoğu’da oldukça popülerleşmesi vb. gibi süreçler cemaati de TC ilişkilerinde gün geçtikçe kritik bir noktaya oturtuyor. Türkçe Olimpiyatları gibi yüz binlerce insana ulaşan devasa etkinliklerle cemaatin geniş çevreleri buluşturduğu etkinlikler yapabiliyor olması gücünü de dosta düşmana gösterdiği bir olanak yaratıyor. Zayıf olanı kendisine çeken bir cazibe merkezi yaratıyor hem ulusal hem de uluslararası anlamda.
Sonuç
Türkçe olimpiyatları bir kez daha göstermiştir ki AKP öncülüğündeki sermayenin emperalist saldırganlığı Libya’ya, Suriye’ye bombalar yağdırırken; ABD’nin kanlı maşası olmak için büyük bir gönüllülük ortaya koyarken şaşaalı sahnelerde, sermeye destekli projelerde Karadeniz horonu oynayan Etiyopyalı çocukların topladığı sempati pisliğinizi örtemez. Türkçe’nin yayılmasından, siyah tenli ya da çekik gözlü çocukların devletlülerin karşısında İstiklal Marşı okuyuşundan gözleri dolanlar kardeşlikten bahsetmesinler. Bu açıkça emperyalist yayılmacılıktan zevk almaktır. Cihat’ın başka bir versiyonla gerçekleştirilmesidir. Kongolu, Nijeryalı çocukların masum yüzlerini,- hele ki ülkede binlerce çocuk tutuklu bulunuyorken- onlara kendi ağızlarından Türkiye’ye övgüler yağdırtmak hiçbirimizi o çocukların geldiği ülkelerde katliamlar yapan katillerin en büyük işbirlikçisi olduğunuz gerçeğini bizlere unutturamayacaktır.
Ekin Akçay
KATEGORİLER Karışık