TÜİK “Büyüme” Verileri Ekonomik Krizi Resmileştirdi!
2018 yılına ait son çeyrek büyüme rakamları bugün TÜİK tarafından açıklandı. Ekim-Aralık ayı verilerine göre Türkiye ekonomisinin son çeyrekte % 3 daraldığı görülüyor. 2018 yılı bütününde ise GSYH bir önceki yıla göre % 2,6 artış gösterdi. Üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH, 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 19,1 artarak 3 trilyon 700 milyar 989 milyon TL oldu. Gayrisafi Yurt İçi Hasılayı oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2018 yılında zincirlenmiş hacim endeksi olarak tarım sektörünün katma değeri yüzde 1,3, sanayi sektörü yüzde 1,1 arttı, inşaat sektörü ise yüzde 1,9 azaldı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri yüzde 5,6 arttı. 2018 yılında kişi başına GSYH ise 9.632 dolar olarak açıklandı.
İktidarın bütün “iyimser” açıklamalarına rağmen Ağustos ayında açıklanan Orta Vadeli Program’da ilan edilen % 5,5’luk büyüme hedefinin yakalanamadığı görülüyor. Fakat seçimler yaklaşırken elbette bu veriler hala iktidara gerekli mesajı verebilmiş değil. Bakan Albayrak büyüme verilerinin açıklanmasının ardından Twitter’dan “2018 son çeyrek büyümesi % -3 olarak piyasa beklentileri doğrultusunda gerçekleşmiştir. İç ve dış dengelenmeyi bir arada sağladığımız bu dönem, cari açık ve enflasyonda düşüş başlattık. İktisadi faaliyette en kötü geride kalmıştır. Büyümede en kötü beklentiler gerçekleşmemiştir.” açıklamasında bulundu.
Bakan Albayrak ve diğer iktidar sözcüleri ağızlarına elbette kriz sözcüğünü almayacaklardır. Fakat Türkiye ekonomisi iktidar somut gerçekleri ne kadar eğip bükmeye çabalarsa çabalasın fiilen ekonomik bir krizin içinde debelenmektedir.
Özellikle Ağustos ayında TL’nin hızla değer kaybetmesi ve tüketim harcamalarının düşüşüyle birlikte son çeyrekte ekonominin daralması, meseleye iktidarın çıkarları doğrultusunda değil iktisat biliminin gerçekleri penceresinden bakan herkes için aşikârdı.
Ekonominin geleceği konusundaki endişelerin hane halkı tüketimi üzerinde negatif etki yarattığı görülmektedir. TÜİK verilerine göre hane halkının tüketimi 2018’in son çeyreğinde yüzde 8,9 daralırken, iç talep 2018’in genelinde ise sadece yüzde 1,1 büyüyebildi. Bunda Merkez Bankası’nın Ağustos ayında döviz kurlarındaki artışın ardından aldığı politika faizini % 24’e yükseltme kararının payı büyük. Tüketim düşüşüyle birlikte yatırımlarında bu süreçten olumsuz etkilendiği gözlemleniyor. Yatırımlardaki daralma ise dördüncü çeyrekte yüzde 12,9 olarak gerçekleşti.
2018 yılının son çeyreğinde en sert daralan sektörler ise finans, sigortacılık ve inşaat sektörleri oldu. Finans ve sigortacılık alanlarında % 16,2 oranında daralma yaşanırken, inşaat sektörü % 8,7 küçüldü. Sanayi üretimi ise son çeyrekte % 6,4’lük bir daralma yaşadı. Aslında her üç sektör de birbiri üzerindeki etkiyi yansıtıyor. Özellikle tüketim harcamalarının düşüşü, buna bağlı olarak reel sektörün yatırım hızını düşürmesi ve küçülmeye gitmesi zaten maliyeti yükselmiş olan kredi kullanımını daha da daraltırken, aynı şekilde bankalarda küçülmeye giden üreticiye eskisi kadar kredi musluklarını açmak istemiyor.
Öte yandan AKP uzunca bir süredir cari açığın düşüşü üzerinden propaganda yapıyordu. Son verilere göre ithalatta % 24,4’lük azalma yaşanırken, bu aslında ithal hammadde ve girdilerle işleyen sanayi üretimindeki yansımanın bir göstergesi.
AKP iktidarının krizi önlemek adına attığı her adım onu derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Ekonomik krizin bedeli şimdiye kadar ötelenmeye çalışıldı. Seçimlerde oy kaybetmeme kaygısıyla AKP şimdilik emekçi sınıfların haklarına saldırı konusunda sessiz. Fakat yaklaşan felaketin bedelini elbette ne iktidar ne de büyük kapitalistler ödeyecektir. Türkiye emekçi sınıflarını 31 Mart sonrasında kitlesel işsizlik, daha fazla yoksulluk ve hak gaspları beklemektedir. Tabi ki sınıf mücadelesi adına emekçi sınıf dinamikleri harekete geçmezse…