Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinde Ne Durumdayız? – Arzu Görmez
Kadın erkek eşitsizliği hayatın her alanında, özellikle içinden geçtiğimiz pandemi sürecinde katlanarak büyüyor. ILO öncülüğünde BM bünyesinde kurulan içerisinde sermaye örgütlerinin de yer aldığı “Uluslararası Eşit Ücret Koalisyonu” 18 Eylül’ü “Eşit Ücret Günü” olarak ilan etmişti. Burjuva düzende “eşitlik” kelimesine kağıt üzerinde bolca rastlamak mümkün. Anayasalar, tüm insanların ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı yapmaksızın tüm insanların eşit olduğunu iddia ederler, ancak hayatın hemen her alanında bu eşitsizlikler günümüzde tavan yapmıştır. Özellikle de cinsiyet eşitsizliği… Bu salt kapitalizme özgü bir mesele değil, aynı zamanda on binlerce yıllık sınıflı toplum yapısının olağan bir sonucu. Kadınlar daha bu sürecin başında Engels’in de ifade ettiği üzere asıl kaybedenlerdir. Sınıflı toplum yapısının ortaya çıkışı kadının en büyük tarihsel yenilgisi olmuştur.
Dolayısıyla böyle bir günün ilan edilmesi sembolik açıdan belki bir önem arz eder, ancak sorun kapitalist sistem düzleminde ele alındığı müddetçe bu önem tali bir mesele olarak kalır. BM Dünya Ekonomik Forumu’na göre bu hızla devam ettiği takdirde, kadın ile erkek arasındaki ücret eşitsizliğinin kapatılabilmesi için 257 yıl beklemek gerekecek! Bu bile kapitalizmle acil bir hesaplaşmanın ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Binlerce yıldır eziliyoruz, katlanıyoruz; 257 yıl da neymiş bekleriz diyen var mıdır bilemiyoruz? Fakat bu bataklığı kurutmak için mücadele yürütmeden parlak bir geleceğin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini söyleyerek acı gerçeği hatırlatalım.
Türkiye’de Eşitsizlik Manzarası
Türkiye’de DİSK-AR’ın 18 Eylül Uluslararası Eşit Ücret Günü vesilesiyle hazırladığı rapor bizim coğrafyamızda kadınlar salt şiddet, taciz ve tecavüz vakalarıyla gündeme gelebilse de; olağan yaşantılarında da sistemin doğurduğu eşitsizliği sonuna kadar tattığını gösteriyor. DİSK-AR; TÜİK verileri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadın ve erkeklerin gelirleri arasındaki uçurum da dahil pek çok konuda dikkat çekici veriler sunarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne seriyor.
DİSK-AR’ın raporuna göre 2006-2019 yılları arası kadın ve erkek emekçiler arasındaki gelir makasının giderek açıldığını görüyoruz. Verilere göre 2006 yılında kadın emekçilerin yıllık ortalama gelirleri 8 bin 262 TL iken 2019 yılında yüzde 263 artışla 29 bin 968 TL’ye yükseldi. Aynı dönemde ücretli erkeklerin ortalama gelirlerinin ise yüzde 290 artışla 9 bin 268 TL’den 36 bin 167 TL’ye yükseldi. 2007 yılında erkekler kadınlardan yüzde 10,9 daha fazla ücret elde ederken, bu oran 2019’da yüzde 20,7’ye yükseldi.
Kadın ve erkeklerin ortalama fert gelirlerinde de aynı eşitsizliğinde azalmakla birlikte sürdüğü gözlemleniyor. Yine rapora göre, 2006 yılında erkeklerin yıllık ortalama fert geliri 9 bin 297 TL iken kadınların 6 bin 453 TL idi. 2019 yılında erkeklerin ortalama yıllık fert gelirleri 37 bin 72 TL’ye kadınların ise 28 bin 214 TL’ye yükseldi. 2006 yılında erkeklerin yıllık ortalama fert gelirleri kadınların yıllık ortalama fert gelirlerinden yüzde 44 fazlaydı. 2019 yılında erkeklerin yıllık ortalama fert geliri kadınlarınkinden yüzde 31 fazla oldu.
En büyük eşitsizliğin yevmiyeli kadın ve erkekler arasında yaşandığını görüyoruz. 2019 yılında yevmileyi erkeklerin ortalama geliri 16 bin 784 TL iken kadınların ortalama geliri 9 bin 33 TL oldu. Böylece yevmiyeli çalışan erkekler kadınlara göre yüzde 85,8 daha fazla kazanmış oldu.
Rapordaki verilerin ufak bir kesiti bile AKP döneminde kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğinin ne kadar derinleştiğini göstermeye yetiyor. AKP döneminde çalışma hayatına yansıyan bu cinsiyet eşitsizliğinin sağ-muhafazakar bir söylemle meşrulaştırıldığına sıkça şahit olduk. Her yıl yüzlerce kadının katledildiği, taciz ve tecavüz vakalarının gündemden düşmediği Türkiye’de iktidar için kimi zaman esas mesele kadın ve erkeğin neden eşit olamayacağını anlatmak haline geliyor. Aşağıda kısa bir listeyle AKP’nin kadının emek yaşamındaki yerini görebilmek mümkün:
- “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” (Tayyip Erdoğan / Kadın dernekleri ile yaptığı toplantıda)
- “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir (tamamlayıcı)” (Tayyip Erdoğan)
- “Türk kadını evinin süsüdür.” (Vecdi Gönül / Eski Savunma Bakanı)
- “Evdeki işler yetmiyor mu?” (Veysel Eroğlu / Orman ve Su İşleri Bakanı / Kendisinden iş isteyen kadına)
- “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.” (Erhan Ekmekçi / AKP İl Genel Meclis Üyesi)
- “İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde işgücüne katılım oranı daha artıyor.” (Mehmet Şimşek / Eski Maliye Bakanı)
- “Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir” (Sağlık Eski Bakanı Mehmet Müezzinoğlu)
Bu söylemlerin pratikteki son bir örneği de geçtiğimiz aylarda yaşanmıştı. Toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı alerjileri o kadar ileri boyuttaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Şube Müdürlüğü” kurulması teklifi AKP-MHP oylarıyla reddedilmişti.
Elbette buradan eşitsizliğin tek sorumlusunun AKP-MHP eliyle inşa edilen kadın düşmanı rejim olduğunu söylemek eksik kalacaktır. Kadınların yaşadığı ezilmenin kaynağını erkekler olarak görmekse bataklıkta sinek avlamaya benzetilebilir. Ancak kadın ve erkek emekçilerin kapitalizme karşı vereceği ortak mücadele kadının kurtuluşunun yolunu açabilir. Eşit işe eşit ücret talebinin hayata geçirilmesi için eşitsizliği doğuran kapitalizme son vermek şart.
Son olarak belirtelim ki biz kadınlar olarak kapitalistlerin bizlere bahşettiği kırıntıları değil, dünyayı istiyoruz ve almak için elimizden geleni ortaya koyacağımızdan şüpheleri olmasın!