TKP ve Ulusal Sorun
Geçtiğimiz günlerde TKP’nin gölge lideri Kemal Okuyan, “Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı” kitabı ekseninde Enver Aysever’in ‘Aykırı Sorular’ programına konuk oldu. Program boyunca sol ve yurtseverlik arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğine dair Okuyan’ın ağzından Devrimci Marksizm’in çarpıtılmasını ifade eden onlarca inci döküldü: Türk bayrağına sahip çıkmaktan, ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını (UKKTH) parti programlarından çıkarmalarına kadar. Bu yazıda, Okuyan tarafından, kendi duruşlarını meşrulaştırmak için karalanan, Leninizmin önemli bir ilkesi UKKTH’yi ve TKP’nin bu konudaki duruşunu ele almak niyetindeyiz.
Okuyan, TKP’nin programından çıkardığı UKKTH’yi karalamayı kendine görev bilmiş olacak ki şu sözlerini dinlemeye nail olduk: “ulusların kaderini tayin hakkı… Amerikan başkanına nasip olmuştur onu bir ilke haline getirmek”, “Doğu bloku’nun yıkılması sonrasında UKKTH emperyalistlerce kullanıldı”
Kemal Okuyan, Lenin’in devrimci Marksizmin çok önemli bir ilkesi olarak geliştirdiği ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi ile Lenin’le aynı dönemde yaşamış ABD başkanı Thomas Woodrow Wilson’un ulusların kendi kaderlerini kendileri belirlemesini (self-determination) kafa bulandırmak, kendi duruşlarını aklamak için özellikle bir tutmaktadır. Bu iki zıt kutbun liderinin bu konudaki görüşlerini ve aralarındaki farkları gerçek komünistler gayet iyi bilmektedir. Bu ayrımın bilincine varmak için derin siyasi analizlere gerek de yoktur, zira meselenin bir yanında emperyalist ABD devlet başkanı Wilson, diğer yanında proletaryanın ve sosyalist mücadelenin önde gelen lideri Lenin. Bu farkı gerek Kemal Okuyan, gerek TKP’nin diğer liderleri de gayet iyi bilmektedir. Sorun UKKTH tartışmalarına dair bilgi eksikliği değil, TKP’nin yurtseverlik aşkına tüm Marksist-Leninist mirası tahrif etmesidir. Yani, Kemal Okuyan TKP’nin özünde bulunan köklü ulusalcı damarını daha çok açık etmek niyetindedir. UKKTH’ye bir Amerikan icadı şeklinde yapılan saldırılar, aslında Marksist-Leninist geleneğe ulusalcı-şovenist zeminden yapılan bir ataktır. Stalinizmin geleneği bu tarz karalamalar ve çarpıtmalarla doludur.
TKP, Haziran direnişini sırasında halkın daha mücadele içinde gelişmemiş olan bilincinin bir yansıması olarak ellerine aldıkları Türk bayraklarını (ki direniş geliştikçe, polisle devletle karşı karşıya gelindikçe bayrakların görünürlüğü azalmıştır) kapitalist Türk devletinin bayrağına sarılmak için “bahane” bilmiştir (Böylece de ancak halkın geri bilincine uygun olduğunu göstermiştir). TKP, Haziran Direnişi’nde radikalleşmekte olan kitlelerin gerisinde kalmış, kitlelerin bir bölümünün haleti ruhiyesi olan ulusalcılığa demir atarak etkilediği kitleleri de geri çekmiştir. Sadece adı komünist olan bu parti, Ağustos’ta gerçekleştirdiği Kongre’sinde Türk bayrağını kullanma ve UKKTH’yı programlarından çıkarma kararlarının yanı sıra Kemal Okuyan’ın kaleminden de (bakınız “Türkiye Solunun Yurtseverlik Sınavı” kitabı) Kautsky’i aratmayacak şekilde yurtseverlik savunusuna girişmiştir. TKP’nin UKKTH’yi terk etme nedenlerinden biri olarak ezilen ulusların emperyalizm ile işbirliği içerisinde olduğu iddiası gösterilmektedir. Bu iddialar karşısında Lenin’in Marksist gelenek için ilkeleştirdiği ezilen ulusların kendi kaderini tahin hakkını bir kez daha ele almak yerinde olacak.
UKKTH Komünistler İçin Ne İfade Eder?
Tartışması yıllardır aralıksız süren ezilen ulusların kaderini tayin hakkı ilkesi, Lenin tarafından Birinci Dünya Savaşı öncesinde geliştirildi. Emperyalizm gelişme dönemine girerken, bunun ekseninde ezilen ulusların hakları sorunu da doğmuştu. Dönemin tüm komünistleri tarafından bu soruna cevap UKKTH ile verildi. İkinci Enternasyonal’in lideri Kautsky ve çizgisindekiler ise söylemde bu hakkı kabul ettiyseler de dünya savaşının hemen öncesinde, Kautsky yurtseverlik yolunda UKKTH’yi terk etti (detaylı bilgi için bakınız: Ulusların Kaderini Tayin Hakkı, Lenin). Kautsky’nin ihanetini mahkum eden Lenin, UKKTH’nin komünistler için ne kadar önemli olduğunu saptayıp bu görüşü savunup geliştirmiştir. Bu soruna diğer bir çözüm ise Amerikalı yerlilerin toprağını ilhak etmekle meşgul olan ABD devlet başkanı Wilson tarafından gelmiştir. Kemal Okuyan’ın parti programlarından UKKTH’yi çıkarma nedenini açıklarken bu ilkeyi Wilson’a atfetmesini, Lenin’in ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı konusunu ilke düzeyine çıkarmasını görmezden gelmesinin nedenini anlamak için alim olmaya gerek yok. Okuyan, başka bir soruya cevabında bu tavrına ışık tutuyor ve UKKTH hiçbir zaman Marksizmin ilkelerinden olmadığını söyleyerek sahip çıktığını iddia ettiği Ekim Devrimi’nin unutulmaz önderi Lenin’i görmezden geliyor. Nasıl görsün ki? Okuyan, ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı tartışmasına Lenin’in adını karıştırsa kolaylıkla bu ilkeyi yok sayamayacak, Lenin’le ters düştüğü aleni ortaya çıkacak. Onun yerine bu ilkeyi bir ABD başkanına atfet gitsin (Ne de olsa, olaya bir Amerikan başkanı dahil olunca herkes ‘tamam, o zaman’ diyecek!).
Wilson, halkların kendi kaderini kendilerinin belirlemelerinden bahsetti, çünkü emperyalist savaş sonrası galip gelen rakiplerinin çok geniş coğrafyaları ele geçirerek güçlenmesinden çekiniyordu. Yani Wilson’da mesele bu kadar basittir. Lenin de ise UKKTH ilkesi, doğrudan devrimin amaçlarına bağlanan sistematik bir yaklaşımdır. Lenin egemen ulusun, ezilen ulusla ilişkisini sınıf perspektifi ile açıklar. Egemen ulusun yurtseverliği ya da şovenizmi, bu ulusun içerisinde işlendikçe, egemen ulusa bağlı işçiler arasında sınıf bilinci yerine milliyetçilik oluşacak ya da gelişecektir. Bu, sınıf mücadelesinin önünü tıkayan bir engel anlamına gelir ve aynı zamanda egemen ulusun işçilerinin kendi kapitalistlerine bağlı kalmaya zorlar. Marks’ın da söylediği üzere başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz. Ezilen ulusun işçisi ise ulusal, siyasal özgürlüğüne sahip olamadığı için sınıfsal mücadelenin önüne ulusal mücadele geçer. Bunun çözümü, yani ezilen ulusta da sınıfsal ayrımların öne çıkması, sınıf mücadelesinin başlaması için UKKTH zorunludur.
TKP ezilen ulusların emperyalizmle bağı olduğunu sürekli vurgulayarak, Türkiye’de Kürt halkının mücadelesini içi boşaltılmış sözlerle örtmeye kalkışıyor. Oysa ki komünistlerin mücadelesinin asıl kaynağında, öncelikle kendi egemen sınıfları vardır. Lenin, Birinci Dünya Savaşı gibi bir dönemde dahi Rusya’nın yenilgisini isteyerek ‘devrimci yenilgeci’ bir tutum almış; her zaman ‘asıl düşman içerde’ şiarını yükseltmiştir. Kısacası devrimci Marksist gelenek emperyalistleri bir tehdit olarak gösterip devrimci ilkelerinden vazgeçmemişlerdir; bu gelenek Birinci Dünya Savaşı sırasında karşısında savaşılan ülkelerin emperyalizmine vurgu yaparak kendi egemenlerini destekleyen İkinci Enternasyonal çizgisinin alışkanlığıdır. TKP de zaten İkinci Enternasyonal çizgisindeki bir partidir. Kemalistlerden rol çalmaya çalışan TKP’nin ‘aman emperyalistlere yarıyor UKKTH’ feryatlarının aksine Lenin, ezen ulusun mensubu devrimcilerin politikalarını asıl düşmanları olan kendi egemenlerine karşı konumlandırmaları gerektiğinei ancak bu şekilde sosyalizm mücadelesinin başarılı olabileceğini vurgulamaktadır:
“Nasıl ki, örneğin Latin ülkelerde olduğu gibi cumhuriyetçi sloganların halkın aldatılması ve malî soygun amacıyla burjuvazi tarafından kullanılması durumları, sosyal-demokratların cumhuriyetçiliklerinden vazgeçmeleri için bir neden olamazsa, aynı şekilde bir emperyalist devlete karşı ulusal kurtuluş savaşımından, bazı durumlarda bir başka “büyük” devlet tarafından. aynı ölçüde emperyalist amaçları için yararlanılması hali de, sosyal-demokratların, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını reddetmelerine neden olamaz.” (Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, Sol Yayınları, s.146)
Sonuç Olarak
Lenin’in bu sözlerinden sonra Kemal Okuyan’ın UKKTH hakkındaki görüşlerinde Lenin’i yadsımasını daha iyi anlıyoruz. Hali hazırda TKP’nin ezilen ulusların sorunlarında tarihsel olarak sahiplendiği Kemalist refleksleri de Stalinist tutumu da partinin durduğu konumu açıklamakta. Mustafa Kemal’i Türkiye’yi emperyalist düşmanlarından koruyup onlara karşı savaştığı için yere göğe sığdıramayan TKP, Rum, Ermeni ve Kürt halklarının topraklarının ilhakını açmıyor. Dersim, Zilan katliamlarının esamesi okunmuyor, ezilen halkların demokratik talepleri gericilik, halkların katliamı ilericilik oluyor. Okuyan’ın çok sevdiği ve her daim “anlamaya çalıştığı” Stalin ise SSCB’de yaşayan mazlum halklara kan kusturmamış mıydı? Son olarak TKP’nin sıklıkla dile getirdiği ve sahiplendiği yurtseverlik anlayışı ne Marksizme ne de Leninizme ait bir kavramdır. Hal böyle olunca adı komünist olan bir parti ezilen ulusların kaderini tayin hakkını yadsıyor onları emperyalizmin maşası olarak görüyor. TKP bu görüşlerini savunmaya devam edecektir, farklı bir beklentimiz yok. Lakin birilerinin yurtseverliği Marksizm diye anlatması, UKKTH’yi Amerikalı bir başkanın buluşu olarak göstermesi gibi bayağılıklar karşısında Marksizmi, Leninizmi ve ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmak da komünistlerin devrimci görevidir.