Temiz Sermaye Nerede Bulunur? – Emre Güntekin

Temiz Sermaye Nerede Bulunur? – Emre Güntekin

AKP iktidarının ilk dönemlerinde ekonomide yaratılan peri masalının temelinde yatan dinamikleri artık ezberlemiş olmalıyız: Birincisi küresel kapitalizmin içine girdiği parasal genişleme dönemi ve ikinci olarak iktidarın cumhuriyet tarihi boyunca temelleri atılan kamu kurumlarını ve KİT’leri hunharca özelleştirilmesiyle elde edilen gelir… Gelinen noktada parasal genişlemenin sona ermesi, ABD ve AB başta olmak üzere tüm dünyada merkez bankalarının yükselen enflasyonu kontrol altına alabilmek adına faiz artırma yarışına girmeleri, iktidarın özelleştirmelerden ve yabancı sermaye akışından gelen kaynakları hoyratça savurması ile birlikte Türkiye tarihinin en derin krizlerinden biri ile başbaşa kalmış bulunuyoruz.

İktidarın krizden çıkabilmek adına bir çözüm geliştiremediğini ve geliştiremeyeceğini gözlemlemek mümkün. Döviz kuru şimdilik frenlenebiliyorsa bu yurtiçine giren kaynağı belirsiz para (siz kara para olarak okuyun) ve Erdoğan’ın Eylül ayında dile getirdiği bir mevzu olan “dost ülkelerden borçlanma” sayesinde mümkün olabiliyor.

İktidarın kriz karşısında seçeneklerinin ne kadar dar olduğu ortada. Peki, bir değişiklik yaşanmazsa yaklaşık 7 ay sonra yapılacak seçimlerde iktidara aday olan CHP ve altılı masanın krize karşı çözüm önerileri ne denli sahici?

CHP lideri Kılıçdaroğlu bugünlerde Londra’da… Seyahatinin ipuçlarını geçtiğimiz günlerde twitterda paylaştığı bir videoda dile getirdiği şu sözlerde bulmak mümkün: “Önce dünyada toplam 5 trilyon dolarlık fon yöneten yatırım bankalarıyla görüştüm. Bugün toplamda 100 milyar sterlin 14 devasa fonla görüştük. Akşamsa 342 milyar dolarlık büyüklüğü ile dünyanın en büyük teknolojik yatırımlarını yapan bir yatırım grubuyla görüşeceğim. Gençler, sizin ihtiyacınız olan parayı buldum. Tüm dünyaya ilham vereceksiniz emin olun. Göreceksiniz güzel Türkiye’yi nasıl birlikte inşa edeceğimizi, haydi görüşürüz.”

CHP milletvekili ise ziyareti şöyle tanımlıyor: “Özellikle temiz sermaye, yani karaparayla, suçla ilgisi olmayan, doğayı çevreyi kirletmeyen, iklim kriziyle mücadelede Türkiye’nin önünü açacak finansman imkânlarını araştırdık.”

Anlaşılan o ki Kılıçdaroğlu Türkiye’nin yakın tarihinden, bugünkü krizin nasıl yaratıldığından, uluslararası kapitalizmin kara para aklama konusunda en önemli lokasyonlarından birinin Londra olduğundan bihaber… Elbette bunları Kılıçdaroğlu ve yanında takılan Faik Öztrak ve Selin Sayek Böke gibi ekonomistler de biliyor. Fakat ellerinde günü geçmiş neoliberal önlemler ve ülkeyi yeniden sıcak para cennetine çevirmek dışında bir reçete bulunmadığı gün geçtikçe daha fazla sırıtıyor. Üstelik tüm dünyada korumacı eğilimlerin yükseldiği ve neoliberal ekonomik programların çöpe atılmaya başlandığı bir dönemde…

Mantık şöyle çalışıyor: İktidara gelirsek AKP’nin yerle yeksan ettiği kurumsal mekanizmalar daha kurallı bir şekilde işlemeye başlayacak, hukuk ve adalet yeniden tesis edilecek, kamuda ve bilhassa ekonomi yönetiminde yeniden liyakat ön plana çıkarılacak, serbest piyasanın işleyişine müdahale edilmeyecek… Böylece yabancı yatırımcının gönlü kazanılacak ve Türkiye yeniden sıcak paranın cirit attığı bir coğrafya haline getirilecek. Bu senaryodan ne emekçi sınıfların içine düştüğü derin buhrana bir çözüm çıkabilir ne de Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği üzere gençlerin tüm dünyaya ilham verebileceği bir sonuca varılabilir.

Kapitalist sistem altında “temiz para” arayışı beyhude bir çabadır. Zira sistem türlü yolsuzluklarla; uyuşturucu, silah, kadın ticareti gibi kirli işler aracılığıyla elde edilen devasa miktarlardaki kara parayı aklayacak mekanizmaları bizzat kendi elleriyle yaratmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun belirttiğinin aksine sadece off-shore bankalar kara paraya ev sahipliği yapmaz; Londra, New York gibi “temiz para”nın döndüğü düşünülen finans merkezleri, FED gibi resmi kurumlar, burjuva politikacılar kara para aklama mekanizmalarının birer köşesinde yer almaktan kaçınmazlar. Sadece Londra her yıl 100 milyar sterlini aşkın paranın temizlenmesine ve de bu konuda oldukça mahir hukukçulara, muhasebecilere ve aracılara ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre 86 banka, 81 hukuk firması ve kara para aklanmasına aracılık eden 177 eğitim enstitüsü burada faaliyet gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun yolu bunlardan birine düşmüş müdür bilmiyoruz.

Buraya yolu düşen servet kimlere ait? Londra’da her yıl milyarlarca dolar konut, değerli mücevher, lüks arabalar ve saatler için harcanıyor. Bu harcamaların büyük bölümü off-shore adalarda tur atarak yolu tekrar Londra’ya düşen kara para ile gerçekleşiyor. 2016 yılında yayınlanan Panama Belgeleri’nde adı geçen politikacılar listesine bir göz atalım: Suudi Kralı Selman, dönemin Arjantin devlet başkanı Mauricio Macri, eski Ukrayna devlet başkanı Petro Poroshenko, Katar ve BAE emirleri, eski Avustralya başbakanı Malcolm Turnbull, eski İtalya başbakanı Silvio Berlusconi, Jean-Marie Le Pen, eski IMF direktörü Dominic Strauss-Kahn, İngiliz lorlardlar ve avam kamarası eski üyeleri, Putin’in yakın dostları olan Rus oligarkları, İspanyol ve İngiliz kraliyet ailelerinin kimi fertleri ve tabiki Binali Yıldırım ve oğlu Erkam Yıldırım… Liste bunlardan daha fazlasını içeriyor. Hepsinin ortak noktası kara para cennetlerinin adreslerini iyi biliyor olmaları. Liste burjuva düzenin kara parayla mücadele etmekten neden kaçınacağının bir özeti gibi. Elbette teknoloji ilerlediği ölçüde kapitalistler kara para aklamanın daha sofistike yollarını da geliştiriyorlar: Örneğin kripto paralar artık kirli işlerden elde ettikleri servetleri sisteme sokmak isteyenlerin en gözde araçlarından biri haline geldi.

Türkiye özellikle son yıllarda uyuşturucu ticaretinin dikkat çeken rotalarından birisi. Ülkede iktidarın, devletin güvenlik aygıtlarının, mafyanın özellikle bu tarz kirli işlerde ne denli iç içe geçtiği sağır sultanın bile duyduğu bir problem. Daha geçtiğimiz günlerde Gürcistan’da evinde yapılan aramada 7 kg kokain yakalanan iktidarın kıymetlilerinden Galip Öztürk’ün Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin ile ne denli samimi olduğu basına yansıdı. Baştan aşağı hakim olan kokuşmuşluğu bunun gibi dışa vuran sayısız fotoğraf karesi bulabiliriz.

Böyle bir Türkiye’yi Londralı bankerlerin itinayla aklanmış sermayeleriyle temizlemek mümkün olabilir mi? Harcı yağmayla, milyonların kölece sömürülmeleriyle karılmış bir düzen bize arzu ettiğimiz aydınlığı sağlayabilir mi?

Mevcut kirli düzenle hesaplaşma temiz sermaye arayışıyla mümkün değil. Temiz(!) sermaye bu topraklara uğrasa bile kaybedenin yine emekçi sınıflar olacağı açık. Bize bu kirli düzenle hesaplaşacak, onun yerine emeğin ve alınterinin karşılığının gasp edilmesine ve bir avuç azınlığın safahati için harcanmasına son verecek bir düzen gerek!

KATEGORİLER