Temel Notlar 3: Marksist Literatürde Para-Meta, Finans ve Mali Sermaye – Davud Caner B.

Temel Notlar 3: Marksist Literatürde Para-Meta, Finans ve Mali Sermaye – Davud Caner B.

 

Paranın icadından bu yana, insanoğlu ekonomik faaliyetlerini kolaylaştırmak ve geliştirmek için çeşitli sistemler geliştirmiştir. Bu sistemlerin en karmaşık ve etkili olanlarından biri, günümüzde “finansal sistem” olarak adlandırdığımız yapıdır. Finansal sistem, sadece para ve kredi ilişkilerini değil, aynı zamanda bu ilişkileri düzenleyen kurumları, piyasaları ve araçları da kapsayan geniş bir ağdır.

“Temel Notlar” serisinin üçüncü bölümünde, finansal sistemin temel unsurlarına odaklanacağız. Amacımız, para ve meta arasındaki ilişkiden başlayarak, finans kapitalin yükselişini ve mali sermayenin günümüz ekonomisindeki rolünü anlamak. Finansal sistemin tarihsel gelişimini, farklı aşamalarını ve temel dinamiklerini inceleyerek, bu karmaşık yapının nasıl ortaya çıktığını ve evrimleştiğini anlamaya çalışacağız. Bu yolculukta, finansal sistemin sadece teknik bir mekanizma olmadığını, aynı zamanda toplumsal ilişkileri ve güç dengelerini yansıtan bir olgu olduğunu daima göz önünde bulunduracağız.

I. Para ve Para-Meta

Para, basit bir değişim aracı olmanın ötesinde, sınıflı toplumların ve özellikle de kapitalizmin temel bir unsurudur. İnsanlık tarihinde takasın yetersizliğiyle ortaya çıkan para, zamanla değerli metallerden yapılan nesnelere dönüşmüş ve “para-meta” olarak adlandırılmıştır. Para-meta, hem alınıp satılabilen bir meta (yani, bir ürün) özelliğini taşır, hem de diğer tüm metaların değerini ifade etme işlevini görür.

Ancak para, sadece teknik bir araç değildir. Karl Marx’ın “meta fetişizmi” kavramı, paranın kapitalist toplumdaki rolünü anlamak için önemlidir. Meta fetişizmi, metaların (ve dolayısıyla paranın) gerçek değerinin (yani, üretimi için harcanan emek-zamanın) gizlenmesi ve metaların kendi başlarına bir değer taşıyormuş gibi algılanmasıdır. Bu durum, kapitalist sistemin sömürü mekanizmalarını görünmez kılar.

Tıpkı diğer metalar gibi, paranın da bir mübadele değeri ve bir de kullanım değeri vardır. Mübadele değeri, paranın diğer metalarla değiştirilebilme özelliğidir. Kullanım değeri ise, paranın ihtiyaçlarımızı karşılamak için kullanılabilmesidir. Ancak kapitalist toplumda, paranın mübadele değeri, kullanım değerinin önüne geçer. Para, sadece ihtiyaçlarımızı karşılamak için değil, aynı zamanda daha fazla para elde etmek için de kullanılır.

Eski toplumlarda para, genellikle tali bir rol oynamıştır. Örneğin, köleci toplumlarda köleler herhangi bir ödeme almazken, feodal toplumlarda köylülere üretimin bir kısmı pay olarak bırakılmıştır. Ancak kapitalist toplumda, para, toplumun “nexus rerum”u (bağlayıcı unsuru) haline gelmiştir. Ücretli emek sayesinde, herkesin hayatında paranın önemi artmış ve para, toplumsal ilişkilerin temelini oluşturmuştur.

II. Sermaye Devri ve Atıl Para

Kapitalist sistemin temel dinamiği, sürekli bir sermaye devridir. Bu devir, paranın üretime yatırılması, artı-değerin elde edilmesi ve bu artı-değerin yeniden yatırıma dönüştürülmesi sürecini ifade eder. Bir kapitalist, parasını üretim araçları (değişmeyen sermaye) ve işgücü (değişen sermaye) satın almak için kullanır. Üretim sürecinde, işçilerin emeğiyle artı-değer yaratılır ve yeni metalar üretilir. Bu metalar satıldığında, kapitalist başlangıçta yatırdığı parayı geri alır ve üzerine artı-değer ekler. Bu döngü, sürekli olarak tekrarlanır.

Ancak üretim sürecinde kullanılan makineler ve ekipmanlar zamanla yıpranır ve değer kaybeder. Bu değer kaybına amortisman denir. Kapitalist, amortisman bedellerini karşılamak ve üretim araçlarını yenilemek için belirli bir miktar para ayırmak zorundadır. Aksi takdirde, üretim durma noktasına gelebilir. Ayrıca, kapitalist, rekabet avantajını korumak ve kârını artırmak için sürekli olarak yeni teknolojilere yatırım yapmak ve üretim kapasitesini genişletmek ister. Bu da yeniden üretim ve sermaye birikimi anlamına gelir.

Sermaye devri sürecinde, kapitalistlerin ellerinde sürekli olarak bir miktar para bulunur. Bu para, ya amortisman bedellerini karşılamak için ayrılmıştır, ya da yeni yatırımlar yapmak için biriktirilmektedir. İşte bu birikmiş ve henüz kullanılmayan paraya atıl para denir. Atıl para, finansal sistemlerin temelini oluşturur. Çünkü bu para, bankalar ve diğer finansal kuruluşlar aracılığıyla diğer kapitalistlere kredi olarak verilebilir ve böylece yeni sermaye devirlerinin başlamasına yardımcı olabilir.

III. Faiz Getiren Sermaye

Kapitalist sistemde, atıl para sürekli olarak harekete geçirilmek ve yeni sermaye devirlerine kaynaklık etmek zorundadır. Atıl para, kapitalizme özgü bir olgudur. Kapitalizm öncesi toplumlarda da borç verme ve faiz alma pratikleri (tefecilik) görülse de, bu durum kapitalist anlamda bir faiz getiren sermaye (FGS) değildir. Çünkü kapitalizm öncesi tefecilik, genellikle başkasının elindeki üretim aracını (örneğin toprağı) gasp etmek gibi amaçlarla kullanılırdı ve eski ekonomik sistemin gelişmesine herhangi bir katkısı yoktu.

Faiz getiren sermaye, kapitalist sistemin işleyişinde yaşamsal bir rol oynar. Öncelikle, sermaye devrinin hızlanmasına yardımcı olur. Bir kapitalist, artı-değerli metaların satılmasını beklemeden, borç para alarak yeni bir sermaye devrini başlatabilir. İkincisi, faiz getiren sermaye, sermaye devrinin hacmini büyütmek için yeterli birikime sahip olmayan kapitalistlerin de yatırım yapmasını sağlar. Üçüncüsü, ortada sermaye devrini başlatmak için gerekli başlangıç parası olmasa bile, faiz getiren sermaye bu paranın borç olarak bulunmasını mümkün kılar.

Faiz getiren sermaye, sermaye devresine farklı aşamalarda girip çıkabilir. Örneğin, faiz getiren sermaye, bir sanayi kapitalistine kredi vererek sermaye devresinin başlangıcına dahil olabilir ve daha sonra faiz geliri elde ederek devreyi terk edebilir. Ticaret sermayesi (örneğin, toptancı veya perakendeci), metaları satın alıp satarak ve böylece onların dolaşımını sağlayarak artı-değerin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Ancak faiz getiren sermaye, sermaye devresinden özerkleşerek her seferinde birikime geri döner ve büyür. Bu durum, kredi-paranın sadece tek bir sermaye devriyle ilişkili olmaktan çıkmasına ve toplumsal yeniden üretimde önemli bir yer tutmasına yol açar.

IV. Kredi-Para

Kredi-para; paranın para-metadan günümüzdeki haline ulaşacağı serüvende kritik bir dönüm noktasıdır. Farklı kapitalistlerin sermaye devirleri sırasında ortaya çıkan atıl paranın, birbirleri arasında ticari krediler şeklinde kullanılmaya başlanmasıyla doğmuştur. Bu süreç, daha sonra kredi olarak kullanılan bu paraların geri ödenmesini sağlayacak senetlerin ve yüksek miktarda parayı temsil eden evraklar olarak banknotların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Kredi-paranın en önemli özelliği, sağladığı kredi olanağının kapitalistlerin öz sermayelerinden çok daha geniş olabilmesidir. Bu durum, sermaye devirlerinin hızlanmasına ve toplumsal üretimin büyümesine önemli katkılar sağlamıştır. Başlangıçta sadece kapitalistler arasında sınırlı olan bu ilişki, zamanla bireysel yığınlara doğru yayılmıştır. Çünkü kapitalist ekonomide paranın kullanım alanı genişledikçe, küçük burjuvaların ve ücretli emeğin ortaya çıkışıyla beraber proleterlerin de bireysel olarak küçük olmakla birlikte toplamda büyük bir birikime sahip olması, bu birikimin atıl para olmaktan çıkarılması gerekliliğini doğurmuştur.

Günümüzde bankaların verdiği promosyonlar da bu sürecin bir parçasıdır. Bu promosyonların amacı, işçilerin maaşlarını finansal sisteme dahil etmek ve onların gelirlerini kredi-para olarak kullanılabilir yığınlara katmaktır.

Kapitalist sistemin toplumsal üretimde yarattığı patlama ve üretimin dayandığı sermaye devri, mantıksal sonuç olarak durağan parayı ortaya çıkarır. Paraya bu artı-değer yığınlarını gömüleme işlevini ve gündelik hayatta hızla artan kullanımı ise ödeme işlevini kazandırır.

V. Faiz

Faiz, kapitalist sistemin en tartışmalı ve karmaşık konularından biridir. Basitçe ifade etmek gerekirse, faiz, paranın kullanım hakkının bir bedelidir. Bankalar, mevduat sahiplerine faiz ödeyerek, onların paralarını ödünç alırlar ve bu parayı kredi olarak başkalarına verirler. Bu süreçte, bankalar hem mevduat faizi öderler, hem de kredi faizi alırlar ve aradaki farktan kâr elde ederler.

Bankaların kâr elde etmesi, toplumsal artı-değerin yeniden dağıtılması sürecinin bir parçasıdır. Bankalar, kredi faizlerinden elde ettikleri gelirleri, mevduat faizlerini ödemek, işletme giderlerini karşılamak ve kâr elde etmek için kullanırlar. Bu süreçte, bankaların elde ettiği kâr, aslında toplumsal artık-değerden karşılanır. Yani, bankalar, kapitalist sistemin genel kâr havuzundan pay alırlar.

VI. Bankacılık

İlk örnekleriyle 16. yüzyılda karşılaşsak da, modern bankacılığın doğuşu Sanayi Devrimi’ne paralel gelişti. Tarım bankaları çiftçi mevduatlarını toplar, hasat sonu geri ödemeli kredilerle çalışırdı. Karlılıkları sınırlıydı. Sanayi bankaları ise sanayi üretimiyle artan bir taleple karşı karşıyaydı, bu da ödünç verilebilir sermaye (ÖVS) eksikliği doğuruyordu.

Sanayi kapitalizminin yükselişi, sanayi bankalarına talebi artırdı, bu da ÖVS kaynaklarında baskı yarattı. Sanayi kapitalizminin ihtiyaçları, tarımsal üretimden farklı olarak daha dinamik ve büyük ölçekli finansman gerektiriyordu. Sanayi kapitalizminin gelişimiyle artan ÖVS talebi, bankaları daha karmaşık finansal ilişkilere yöneltti. Bankalar arası borç alıp verme işlemleri, para piyasalarının doğumuna katkı sağladı.

Ödünç verilebilir sermayenin arz ve talep dengesi tek bir piyasada yoğunlaşarak yerel özgünlüklerden kurtuldu. Bu durum, farklı bölgelerdeki faiz oranlarının birbirine yaklaşmasına ve piyasa faiz oranının oluşmasına zemin hazırladı.

VII. Merkez Bankalarının Doğuşu ve Gelişimi

Merkez bankası için yapılabilecek en iyi tanım “bankaların bankası”dır. Bankaların rezervlerini tutar. Kamu bankası olmak zorunda değildir. Örneğin ilk merkez bankası olan Bank of England (BoE) 1694 ile 1946 arası kamu bankası değildi. Ancak özerk yapılarının korunması tartışması günümüzde de devam eder. Devlet aracılığıyla kurulmuş olmasına rağmen TCMB’nin isminin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası değil Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olması bu görece özerkliği vurgulamak içindir. Merkez bankaları bir regülasyon kurumu da değildir.

Meta-paranın ulusal ve daha ziyade uluslararası muamelelerde varlığını sürdürmesi merkez bankası rezervlerinin meta-parayı (örneğin altın) da kapsamasını gerektirir. 20. Yüzyıl’da meta-paranın kapitalist ülkeler arasındaki ödemelerde yetersiz kalması ve daha az kullanılması merkez bankaları ve bastıkları banknotların işlevini değiştirdi. Devletin kapitalist ekonomideki düzenleyici rolünün güçlenmesinin bir işareti de merkez bankalarının yapısındaki değişimler oldu.

VIII. Para ve Finansal Sistemin Ulaştığı Konum ve Spekülasyon

Para ve finansal sistemin ulaştığı konum, toplumun kapitalist sistemin temellerindeki üretim ilişkilerini görmesini engelleyen büyük bir perde haline gelmiştir. Meta fetişizmi, paranın ve finansal araçların gerçek değerini maskeleyerek, spekülasyona oldukça müsait bir ortam yaratır. Para piyasalarının kapitalist ekonomide kurduğu hakimiyetin güçlenmesi, spekülasyonların da şiddetlenmesine yol açar. Ekonomik iyileşme dönemlerinde kredilerin oynadığı roller nedeniyle bu spekülasyon göz ardı edilirken, durgunluk dönemlerinde oldukça yıkıcı bir rol oynar.

Artık günümüzde para, mübadele değerleri birbirine denk metalar arasında dolaysız bir mübadele aracı olmaktan uzaklaşarak özgün bir varlığa dönüşmüştür. Bu spekülasyona açıklık, kendisini “finansal sistemin” sihri olarak da gösterilen ciddi dengesizliklerle net bir şekilde gösterir. Bunun en net örneği, 31 Ocak 2025 rakamlarına göre tedavülde olan TL miktarı 660 Milyar lira iken, bankalardaki toplam mevduatın 19 Trilyon lira olmasıdır. Yani bankalardaki hesaplarda yer alan toplam para merkez bankası tarafından basılıp piyasaya sürülmüş olan paranın yaklaşık 28 katıdır. Bu durum, kapitalist ülkelerin tümünde aşağı yukarı aynıdır ve günümüzdeki ekonomik krizlerin yıkıcılık potansiyeli için de çarpıcı bir örnektir.

IX. Sonuç

Bu yazımızda, para ve finansın kapitalist sistemdeki rolünü Marksist bir gözle incelemeye çalıştık. Kabul etmek gerekir ki artık para sadece bir mübadele aracı değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri de şekillendiren bir güç. Finansal sistem ise, tıpkı bir sihirbaz gösterisi gibi, gözlerimizi kamaştırırken gerçekleri saklayan bir illüzyon yaratıyor. Ama unutmayalım ki, bu karmaşık yapının altında yatan şey, emek sömürüsü ve eşitsizliktir. Marksizmi öğrenmek, bu sihirbazın sırrını çözmek ve daha adil bir dünya için mücadele etmek için önemli bir adım.

 

 

CATEGORIES

COMMENTS

Wordpress (0)
Disqus (0 )