Tayyip Neden "Eyyy İşçiler" Diyemiyor? – Çağın Erdinç

Tayyip Neden "Eyyy İşçiler" Diyemiyor? – Çağın Erdinç

 
Başlıktaki sorunun yanıtına geçmeden evvel Ekim ayında gerçekleşen işçi direnişine gidelim. Lüleburgaz’daki cam işçileri 18 Ekim’de “adalet ve ekmek” yürüyüşü yapmak istemişti. Amaç Lüleburgaz’dan cam fabrikalarının merkezinin bulunduğu Tuzla’ya yürümekti. Beklenen neydi? Valilik asla izin vermeyecek ve işçileri gerekirse gözaltına alacaktı. Beklenen kısmen oldu. İşçiler yola çıktıktan hemen sonra petrol istasyonunda önleri barikatla kesildi. Jandarma, geçişe asla müsaade etmeyeceklerini söyledi. İşçiler oturma eylemi yapmaya başladı. Bir gün sonra haber geldi. İşçilerin tüm hakları ve tazminatları işçilere ödenecekti.
Cam işçisi kazandıktan sonra geçtiğimiz günlerde çıkan torba yasada bazı üretim merkezlerinin özelleştirileceği söylendi. Bu duyumdan sonra binlerce işçi Zonguldak’ta büyük bir miting yaptı. Mitingden hemen sonra Tayyip’in damadı ve Enerji Bakanı Berat Albayrak “Özelleştirme olmayacak” diyerek söz verdi. İşçiler haklı olarak inanmadı. Dün 3 binden fazla işçi kendisini madene kapattı. 24 saat sonra özelleştirme maddesi torba yasadan çıkartıldı. İşçiler kazandı. İşçilerin kazandıktan sonra madenden çıkarken attıkları sloganlar kurtuluş rotasına işaret ediyordu: “Birleşe birleşe kazanacağız.”

AKP Korkuyor mu?

Malum, iktidara karşı en ufak sesi AKP zorbalıkla kesiyor. Ne zaman aykırı bir ses çıksa Tayyip “Eyy muhalefet lideri sen kimsin ya?” gibi çıkışlar yapıyor. Devlet başkanlarına bile “Eyy İbadi sen benim kalibremde değilsin. Sen kimsin?” diyebiliyor. Hatta ABD’ye kafa tutuyor (sonradan çark etse de)
Herhalde bugüne kadar Tayyip’in azarlamadığı muhalif isim, toplumsal grup ve hatta bürokrat kalmamıştır. Fakat söz konusu işçiler olduğunda iktidar süt dökmüş kedi gibi oluyor. Hatırlayınız, 17-25 Aralık ses kayıtlarında Erdoğan genellikle “Tekel direnişine” atıfta bulunuyor, “Aman Tekelciler gibi olmasın” diyordu. Gezi’den bile Tekel direnişi kadar korkmadıklarını gördük. Nuriye ve Semih hocaların eyleminin kalabalıklaştığı dönemdeki bürokratik yazışmalarda “Ankara’da yeni bir Gezi ve Tekel işçi eylemi yaratmak isteyen provokatif gruplar…” ifadesi kullanılıyordu. 
Bu korkunun bir altyapısı var. İşçilerin üretimden gelen gücü ve haklılığın onlarda yarattığı moral ve motivasyon önüne kolaylıkla geçilebilecek unsurlar değil. İşçilerin üretimden gelen gücü derken neyi kastediyoruz? İşçiler, iktidarları ayakta tutan ekonomik çarkı döndürüyorlar. Sokağa çıktıklarında sadece sokağa çıkmış olmuyorlar. Aynı zamanda bu çarkı da durduruyorlar. Üretim yapmıyorlar. İktidar için daha korkutucu olan ise işçi eylemlerinin “bulaşıcılığı.” Mesela dün Zonguldak’taki maden işçilerine Bartın’dan 240 maden işçisi destek verdi. Metal işçilerinin direnişinde de eylemler diğer şehirlere kolaylıkla sıçramıştı
Örneğin dün AKP şunu yapabilir miydi: Madenin içine biber gazı atıp işçileri gözaltına alabilir miydi? Böyle bir şey imkânsız. AKP işçilere haklarını vermeye meraklı olduğu için değil, zorunda olduğu için geri adım attı. Bu konuda “zorunda kalmamak” için ellerinden geleni yapıyorlar. OHAL süreci boşuna uzatılmıyor. Tayyip Erdoğan bunun itirafını aylar önce yapmıştı. “OHAL döneminde birçok grev engelledik” demişti.
İşçiler kurtuluşun yol haritasını çiziyor. Laiklik-Muhafazakârlık, Türklük-Kürtlük, Sünnilik-Alevilik söylemi üzerinden ayrışmak AKP’yi ihyâ ediyor. Fakat zenginler ve yoksullar üzerinden ayrışmaktan AKP ölesiye korkuyor. Çünkü milyonlarız. Bir avuç para babasına hak yiyiciye haddini bildirecek güce sahibiz. Yeni Çeltek direnişini anlatan belgeselde bir işçi her şeyi tek cümleyle özetliyordu: “Madende başımıza bir taş düştüğünde, Türk müsün? Kürt Müsün? Alevi ya da Sünni misin? diye bakmaz. O taş birimizin ya da birkaçımızın başına düşer” diyordu.
İnsanlar doğal olarak birçok şeyden medet umuyorlar. AKP’den kurtulmak için her şey bir umut oluyor. “ABD ile kavga ettiler; şimdi işleri zor” gibi yorumlar yapılıyor. Halbuki AKP her ne kadar sorunlu olsa da ABD ile aynı gemide. ABD, AKP’yi düşürmeye çalışsa bile 15 Temmuz’da olduğu gibi gemiyi batırmadan bunu yapmaya çalıştı. Yurtta Sulh Konseyi denilen Fethullahçı grubun bildirisindeki ilk maddelerden birisi neydi? “Özel mülkiyet güvence altında olacak. NATO ile ilişkiler aynı şekilde devam edecek” Yani bu grup açıkça diyordu ki “patronlar korkmasın. Eski düzen eski tas eski hamam devam edecek”
İnsanlar içeriden de medet umuyorlar. Örneğin son günlerde Meral Akşener rüzgârı esiyor. Çoğu kişi Akşener’i, AKP’nin kuyusunu kazacak kurtuluş limanı olarak görüyor. Aslında böyle düşünenleri yadırgamamak lazım. AKP’den öyle nefret ediyorlar ki normalde yüzüne bile bakılmayacak alternatifler ışık saçan kurtuluş rotası olarak öne çıkıyor.
Hatırlayınız “Gandi Kemal” de Akşener gibi gelmişti. “Tayyip’in sonu geldi” diyenlerin sayısı hiç az değildi. Ne değişti? Hiçbir şey! Kılıçdaroğlu kutuplaşmanın bir tarafında durunca AKP süreçten güçlenerek çıktı. Akşener konusunda da farklı bir sonuca ulaşmak mümkün görünmüyor.
AKP tabanı Akşener’i zaten pek sevmiyordu. Fakat CHP tabanından kendisine büyük bir ilgi ve sevgi var. MHP’den de bir miktar oy alacağı kesin. MHP büyük ihtimalle bir sonraki seçimde baraj altında kalacak. Bu tablodan bir kurtuluş haritasının belirmesi mümkün değil.

Kestirme Yol Yok!

Siyaset, AKP’nin üzerinde durduğu ayakları eritmeye yönelik yapılırsa bir sonuç alınabilir. Mevcut siyasi partilerin böyle bir isteği ya da enerjisi yok. Halbuki böyle bir siyasetin küçük örneklerinin bile ne kadar büyük sonuçlar doğurduğunu gördük. 7 Haziran’da CHP asgari ücret temalı seçim çalışması yaptığında oylarını arttırdı. Arttırmakla kalmadı AKP’yi de kendi gündeminin arkasından sürükledi. Mecburen 1 Kasım seçimlerinde AKP de bu topa girdi. Fakat sonrasında kutuplaşmanın bir tarafında durmaya devam ettiler.
Uzun lâfın kısası kestirme bir yol yok. AKP’nin tabanında milyonlarca yoksul emekçi var. Emin olun, onları bu tarafa çekmenin tek yolu gelir adaletsizliğine vurgu yapmak. Başka bir yol varsa buyurun deneyin.
Sosyalist Emekçiler Partisi olarak OSTİM işçi çalışmasında bunu görüyoruz. OSTİM’in büyük çoğunluğu sağcı. Fakat AKP’li bir işçiyle konuştuğumuzda bile çıkış yolu aradıklarını görüyoruz. Hepsi patronlardan nefret ediyor. Bir ateş değil, kıvılcım olsa o kıvılcımın peşinden gidecekler. O halde bu kıvılcımı hep birlikte yaratmalıyız. Zor olacak; sabır gerektirecek fakat eninde sonunda olacak. Kimsenin şüphesi olmasın. 
bolsevik.org 
 

KATEGORİLER
ETİKETLER