Tarihte Salgın Hastalıklar III – Denizhan Eren

Tarihte Salgın Hastalıklar III – Denizhan Eren

Covid-19 pandemisinin bizim için ne anlama geldiğinin tam olarak anlamak için yakın tarihimizdeki salgınları incelemek aydınlatıcı olacaktır, zira salgınlarda virüslerin yayılmasındaki benzer süreçler hemen göze çarpıyor. Ancak bu yazı sadece salgınlarda virüslerin patolojik etkilerinin izini sürmüyor, incelediğimiz coğrafyaların zaman içerisindeki ekonomik, sosyal ve politik koşullarına bakmaz isek, salgınların nasıl ortaya çıktığını ve ne kadar yıkıcı bir etkisi olduğunu anlamak konusunda eksik bir inceleme yapmış oluruz. Salgınların tarihi sadece mikropların tarihini değil, aynı zaman yoksulluğun, eşitsizliğin ve savaşların tarihini de ortaya seriyor. 20 ve 21. yüzyılın salgınları boyunca kapitalist sistemin aynı engellere takılıp tökezlediğini, Covid-19 salgınındaki gibi zararın nasıl emekçilerin, yoksul halkların sırtına bindirildiğini görebiliyoruz. Bu birazdan bahsedeceğimiz yakın geçmişimizdeki bütün popüler salgın hastalıklar için geçerli.

HIV ve AIDS

İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) vücudun bağışıklık sistemine saldıran ve savunma hücrelerini (öncelikle CD4 + T hücreleri) enfekte eden bir virüstür. Bir yandan, virüs enfekte olmuş hücreleri doğrudan öldürür, aynı zamanda vücuttaki diğer savunma hücrelerinin (CD8 hücreleri) enfekte olmuş CD4 + hücrelerine saldırmasına ve öldürmesine neden olur.

Bir bireyin vücudundaki CD4 + hücrelerinin sayısı kritik bir seviyenin altına düştüğünde, vücut hücresel savunma yeteneğini kaybeder ve bağışıklık sistemi normalde üstesinden gelebileceği virüslere, enfeksyonlara karşı savunmasız hale gelir. Saldırmak için bekleyen enfeksiyonların ortaya çıkışı, Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu’nun (AIDS) başlangıcını haber verir. “AIDS” aslında bir hastalık dönem ismidir, bu kadar öldürücü bir dönem olmasının sebebi ise artık bağışıklık sisteminin çökmüş olmasıdır. Normalde insanın kolayca başedebildiği bakteriler, parazitler, virüsler ve mantarlar karşısında vücut artık savunmasız kalır.

AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından tanındı. HIV enfeksiyonu neden olarak tespit edilirken, HIV / AIDS bir salgın olarak kabul edildi. AIDS’in tespit edildiği zaman ile 2018 arasında hastalık dünya çapında tahmini olarak 32 milyon ölüme neden oldu. 2018’de yaklaşık 37,9 milyon insan HIV ile yaşıyordu ve bu durum 770.000 ölümle sonuçlandı. HIV ile yaşayanların yaklaşık 20,6 milyonu Doğu ve Güney Afrika’da olduğu tespit edildi. (1)

HIV’in maymunlardan insana geçmiş bir virüs olduğu tahmin ediliyor; ama bununla birlikte önemli bir önyargıdan bahsetmemiz gerek. AIDS ilk ortaya çıktığında LGBT+ topluluğu içerisinde görülmesi, hastalığın eşcinsellerden kaynaklandığı fikrinin yaygınlaşmasına neden olur. Tarih boyunca hükümütlerin LGBT+’leri marjinalize etmekten çıkarı olduğu için, hastalık bu söylentilere imkan tanıdı. Taciz edilme korkusundan LGBT+ topluluğunun daha fazla test ve tedavi yaptırması, dünyadaki yoksulluktan daha fazla pay alan bir topluluk olması, onları istatistiklerde normal oranın üzerinde bir yere koyar; ancak bunun dışında hastalığın kaynağının eşcinsel ilişkilere özgü bir hastalık olduğuna dair hiçbir bilimsel temel olmadığını söylemek gerek.

Aşağıdaki alıntı bu konuyu açıklamakta temel olarak yeterli olacaktır.

“Uzun yıllar, HIV’nin bir ‘eşcinsel vebası’ olduğu veya ‘sapık zencilerin maymunlarla seks yapması’ sonucu insana geçtiği iddia edilmiştir. Halbuki günümüzde, bu iki iddianın da saçmalık olduğu bilinmektedir. Tarihsel bir analiz yapılacak olursa, AIDS’in bir eşcinsel hastalığı olduğu, hastalığa ‘AIDS’ isminin verilmesinden öncesine dayanmaktadır. Yani bu hastalığın ilk tespitinin eşcinsellerde yapılmış olmasından ötürü, böyle bir algı yaratılmıştır. Halbuki günümüzdeki çalışmalar, AIDS’in eşcinsellik ile doğrudan bir alakası olmadığını net bir şekilde göstermektedir. Sadece anal ilişkilerde mikro yırtılmalar sık yaşandığı için virüsün kana karışması vajinal ilişkiye göre daha kolaydır. Dolayısıyla anal ilişkinin, spesifik olarak eşcinsellik ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Öte yandan sapık zencilerin maymunlarla seks yapmasından kaynaklı bir hastalık olduğunun söylenmesi de, açık bir şekilde absürttür ve bu saçmalığı ileri sürenlerin çarpık hayal gücüne dayanmaktadır. Zira elimizde, böyle bir çiftleşmeye dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır.’’ (2)

HIV’nin çıkmasının asıl sebeplerinden biri, LGBT+ topluluğunu da kapsayan yoksulluktur (yani istatistiklerde yüksek orana sahip olanlar sadece LGBT+ topluluğu değil). AIDS’ten en çok etkilenen bölgeler ve gruplar, en yoksul ve dezavantajlı olanlardır. Sahra-altı Afrika yaygın olarak salgının en sert vurduğu yer olarak bilinir ve bu bölgelerde pandemik oranlara ulaşılmıştır. 2005 yılı oranları Güney Afrika’daki yetişkinler (15-49 yaş) arasında % 18,6 ve Botsvana’da % 24,1’dir. Karayipler, Güneydoğu Asya, Rusya ve Ukrayna’da en çok etkilenen bölgeler listesinde yer alıyordu.
HIV’in ortaya çıktığı coğrafyanın Afrika olması bu anlamda tesadüf olmasa gerek. ABD ve Kanada’da bile enfeksiyon oranları dezavantajlı popülasyonlar arasında en yüksektir. Örneğin Afrikalı Amerikalılar ABD’deki nüfusun % 12’sinden biraz fazlasını oluşturuyor, ancak yeni HIV tanılarının % 50’sini oluşturuyor. Kuzey Amerika’daki fakir ve Afrikalı-Amerikalı kadınların ortalama gelir düzeyli beyaz meslektaşlarına göre enfekte olma ihtimali yaklaşık on iki kat daha fazladır.(3)

Hastalığın yoksullukla doğru orantılı bir şekilde öldürücü hale gelmesinin sebebi şöyle açıklanabilir: Aslında besleyici, bağışıklık arttırıcı gıdalara erişim ve pahalı antiretroviral kombinasyon tedavileri aracılığıyla HIV ile yaşamak mümkündür. Sorun, kapitalist bir toplumda gelir adaletsizliğinin yüksek olması ve dünya nüfusunun çoğunun besleyici gıdalara veya antiretroviral tedaviyi alma olanağının bulunmamasıdır. South Park’ın AIDS ile ilgili yaptığı bir bölümde, ünlü basketbolcu Magic Johnson’un AIDS olmasına rağmen yıllarca sağlıklı yaşayabilmesinin arkasında paranın olması alaycı bir şekilde anlatılır. Hastalıkla mücadele etme kapasitemizin ilaçların, tedavilerin gelişimi ve hastalığı daha iyi tanımaya başlamamızla arttığı bir gerçek, ancak hastalıkla mücadelenin eşitsizlikle mücadele ile birleştirilmesi gerektiği açık.

Ebola

Ebola virüsü hastalığı (EVH), eskiden Ebola kanamalı virüsü olarak bilinen ve insanlar için çok büyük sorun yaratan, ölümcül bir hastalıktır. Virüs insanlara vahşi hayvanlardan bulaşır ve insandan insana aktarılabilir. Ebola diğer virüslere göre daha nadir görülür; ama çok daha tehlikelidir. 

En ölümcül olan türü olan Zaire ebola virüsü, 1976’da Zaire’nin Ebola Nehri’nde keşfedilmiştir. Bu nehir aynı zamanda başka tür ebola virüslerin ilk çıkış kaynağı oldu. Virüs vücuda sıvı yoluyla veya deriden bulaşabiliyor; 8 ile 10 gün arasında bulaşan insanlarda ateş, ishal, kusma semtompları görülüyor; enfeksiyon daha da ilerlediğinde ciddi iç ve dış kanamalar gözlemleniyor. Tarihteki ilk ebola salgını 1976 yılında Orta Afrika’nın şehirden uzak köylerinde, vahşi doğayla daha sık temasa geçen, yağmur ormanlarının hemen yanında bulunan 2 ayrı köyde (biri Sudan’ın Nzara bölgesinde, diğeri Kongo’nun Yambuku bölgesinde) başlamıştır.

Ebola çok fazla ülkeye yayılmış olsa da, 2014’te Batı Afrika’yı silip süpürdüğü salgın en etkili olduğu dönemdi. Batı Afrika’da Mayıs 2016 itibarıyla 28.646 şüpheli vaka ve 11.323 ölüm rapor edildi; ancak WHO, bu rakamların hafife alınabileceğini söyledi. Ayrıca enfekte hastaların vücut sıvılarıyla yakından çalıştıkları için sağlık çalışanları enfeksiyona karşı özellikle savunmasız bir durumdaydı, Ağustos 2014’te WHO, ölümlerin % 10’unun sağlık çalışanları olduğunu bildirdi.

Ebola’nın yayıldığı ülkelerin ekonomik-sosyal koşullarının zayıflığı hemen dikkat çekiyor. Salgının yayıldığı ülkelerden biri olan Sierra Leone, bugün dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Bu fakirliğin sebebi kaynakların yetersizliğinden veya insanların geriliğinden değil, emperyalist kapitalist sistemin Afrika ülkelerini yağma tarihinden kaynaklanıyor.

1930’da Sierra Leone’de elmasların keşfinden 1996 yılına kadar emperyalist kapitalist şirketler tarafından yaklaşık 15 milyar dolarlık mineralin çıkarıldığı tahmin ediliyor. Sierra Leone hükümeti beyan edilen karın sadece % 3’ünü alırken ve bunun sadece % 0,1’i sosyal hizmetlere yöneldi, bunun da küçük bir kısmı sağlık hizmetlerine gitti. Elmas temini kurumaya başladığında, kapitalistler çabalarını demir cevheri, alüminyum, Titanyum ve diğer madenlere çevirdiler. Sierra Leone’nin uluslararası bankalar ve madencilik tekelleri tarafından yağmalanmasının üzerine elmas ticaretinin kontrolü için iç savaşlar da eklenince , halk sağlığı sistemi çöktü: Bugün bile hiçbir devlet hastanesi kalıcı elektriğe sahip değil, bazılarının ise elektriği hiç yok. Bugün 2,9 milyon insanın temiz suyu yok; 6,3 milyon insanın iyi bir tuvaleti yok. (4)

Batı Afrika’da hastalığın patlak vermesini önleyebilecek bir aşının geliştirilmesi, ilaç ve sağlık endüstrilerinin özel mülkiyetine ve dev şirketlerin kâr paylarına dayanan bir ekonomik sistemin irrasyonel ve anti-sosyal öncelikleri tarafından engellendi. 2007-2017 Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü olan Dr. Margaret Chan’ın 2014 te verdiği bir demeç, bu durumu iyi özetliyor:

“Ebola yaklaşık 40 yıl önce ortaya çıktı. Klinisyenlerin neden hala aşıları ve tedavileri yok, eli boş? Çünkü Ebola, tarihsel, coğrafi olarak fakir Afrika ülkeleriyle sınırlıydı. Ar-Ge teşviki neredeyse hiç yok. Kâr odaklı bir sektör (sağlık sektörü), ödeme yapamayan pazarlar için ürünlere yatırım yapmıyor. ” (5)

SARS

Şiddetli akut solunum sendromu (SARS) şiddetli akut solunum sendromu koronavirüsünün (SARS-CoV veya SARS-CoV-1) neden olduğu bir solunum hastalığıdır. SARS belirtileri ateş, halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı, ishal ve titreme gibi grip benzeri hastalıklardır. SARS tanısı için başka ek semptomların spesifik olduğu kanıtlanmamıştır.

SARS ilk olarak Kasım 2002’de Güney Çin’in Guangdong eyaletinde bildirildi. Hasta olduğunu belirtip gelen insanların %10’u hayatını kaybediyordu ve antibiyotikler işe yaramıyordu. Salgın Guangdong eyaletinde Kasım 2003’e kadar devam etti. Daha sonra salgın ile mücadele eden bir doktorun Hong Kong’u ailesiyle birlikte gezerken hastalanması ve kaldığı otelde kalan 10 insanın 48 saat içerisinde 6 farklı ülkeye seyahat etmesi, salgını uluslararsı bir boyuta taşıdı.

29 farklı ülke ve bölgeden 8.000’den fazla kişi enfekte oldu ve dünya çapında en az 774 kişi öldü. Salgının büyük kısmı, WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) SARS’ın 5 Temmuz 2003’te içerdiğini ilan etmesinden bu yana yaklaşık 8 ay sürdü. Bir bölgede 60 yaşın üzerindeki ölüm oranı % 50 idi, 60 yaşın altındakilar için ise % 13. 1918’de 18 milyondan fazla insanı öldüren İspanyol Gribi gibi yaklaşık % 10’luk bir ölüm oranına sahipti. Neyse ki SARS gripten çok daha az bulaşıcıydı, bu yüzden etkileri İspanyol Gribi kadar yıkıcı olmadı. Çeşitli çalışmalar ve WHO, SARS’a neden olan koronavirüsün yarasalardan kaynaklandığını ve yarasalardan misk kedilerine sıçrayıp insanlara bulaştığını ileri sürmüştü.

SARS’ın yayılma sebeplerine gelirsek:

Bir neden, Çin’deki hayvan pazarları. 2003 yılının Mayıs ayında, Dünya Sağlık Örgütü’nden araştırmacılar tehdit altında ve nesli tükenmekte olan türler de dahil olmak üzere çeşitli yabani hayvan türlerinin düzenli olarak insan tüketimi için satıldığı Dongyuan Pazarı’nın izini sürdüler. SARS virüsü, yiyecek olarak servis edilen bir tür yaban gelinciği, bir rakun köpeği, bir porsukta ve altı maskeli palmiye misk kedisinde bulundu. Her yıl on binlerce misk kedisi Guangdong’daki restoranlara satılıyor. Piyasadaki satıcıların yoksulluğu nedeniyle, pazarlar hijyenik koşulları korumak için uygun olanaklardan yoksundur. Bu durum ve hayvanların kafeslerde sıkışık bir şekilde yaşıyor olmaları hayvanları koronavirüsleri aktive edebilecek bir durum olan büyük stres altına sokar. Kötü koşullar aynı zamanda virüslerin hayvanların birbirlerine ve hayvanlardan insanlara geçme olasılığını da arttırır.

Başka bir neden uzmanların, Çin’deki “modası geçmiş tarım uygulamalarını” ve aşırı nüfusu işaret etmesiyle birlikte, bundan daha çok, yoksulluk ve yoksullukla birlikte gelen kötü çalışma koşullarıdır. Yoksullukta kötü şartlar çoğu virüs türüne yayılma ortamıı sağlar, bu olgu sadece Ebola, HIV veya koronavirüse özgü bir şey değildir.

Son olarak Çin hükümetinin Guangdong’ta hastalığı kamuoyundan gizleyip gerekli önlemleri çok geç alması, hastalığın kontrolden çıkması konusunda etkili oldu. Özellikle hastalığın dünyada yayılmasına sebep olan doktorun Guangdong’tan çıkıp Hong Kong’a gitmesi önlenebilir bir durumdu. İşin trajikomik yanı, bugün Covid-19 salgının başlangıçta yayılmasının arkasında Çin hükümetinin benzer tavrını sebep olarak görebiliyoruz. Hükümet ciddi bir salgına dönüşecek yeni tip koronavirüs ile karşı karşıya kaldıklarını saptadıktan 6 gün sonra yani 7. gün halkı bilgilendirdi. Aradan geçen 6 günde salgının ilk ortaya çıktığı Vuhan kentinde yemekli organizasyonlar düzenlendi, milyonlarca kişi Çin yeni yılı için başka kentlere ya da ülkelere tatile gitti. Çinli doktor Li Wenliang corona virüs salgınına kamuoyunda ilk dikkat çeken kişi olarak polis tarafından sorguya alındı, muhbirlikle suçlandı “bir daha yasaları çiğnemeyeceğine dair” bildiri imzalatılmaya zorlandı.(6) California Üniversitesi Epidemiyolojisti Zuo-Feng Zhang, AP’ye yaptığı açıklamada, “Bu büyük bir olay, Çin yönetimi 6 gün önce harekete geçseydi çok daha az hasta olurdu ve sağlık kuruluşları yetersiz kalmazdı. Belki de 6 gün önce yapılan bir uyarı ile Vuhan sağlık sisteminin çökmesi engellenebilirdi.” diye konuştu.(7)

MERS

Deve gribi olarak da bilinen Ortadoğu Solunum Sendromu (MERS), MERS-koronavirüsün (MERS-CoV) neden olduğu viral bir solunum yolu enfeksiyonudur. Semptomlar hiçbirinden hafif ila şiddetli arasında değişebilir. En yaygın semptomları ateş, öksürük, ishal ve nefes darlığıdır. Diğer sağlık sorunları olanlarda hastalık genellikle daha şiddetlidir.

MERS-CoV, başlangıçta yarasalardan olduğuna inanılan bir koronavirüstür. Bununla birlikte, insanlar doğrudan temas sırasında veya dolaylı olarak develerden enfekte olurlar. İnsanlar arasında yayılma tipik olarak enfekte olmuş bir kişiyle yakın temas gerektirir.
İlk tespit edilen vaka 2012 yılında Suudi Arabistan’da ve çoğu vaka Arap Yarımadası’nda meydana geldi. Ocak 2020 itibariyle yaklaşık 2.500 vaka bildirildi. Hastalık teşhisi konanların yaklaşık % 35’i hayatını kaybetti. Ölüm oranının şu ana kadar anlattığımız diğer salgınlardan çok daha yüksek olmasına rağmen bulaşıcılığının çok daha az olması, salgının küreselleşmesini ve çok daha fazla insanın ölümüne neden olmasını engellemiştir.
2012’den 31 Mart 2020’ye kadar, dünya genelinde WHO rapor edilen laboratuvar onaylı MERS-CoV enfeksiyonu vakalarının toplam sayısı 8.753, ölüm sayısı 2.553’tür. Bu sayılar, WHO’nun kendisine üye devletleri takip ederek bugüne kadar bildiği ölümleri içermekte.
2020 itibariyle hastalık için özel bir aşı veya tedavi yoktur, ancak belli ilaçlar geliştirilmektedir. Hastalığa karşı önlem olarak develerden uzak durulması, deve kaynaklı gıdaların tüketilmemesi ve her virüse karşı önlem olarak hijyene dikkat edilmesi öneriliyor.

Sonuç

Bütün yazılarımızda salgınları anlatırken, varolan ekonomik sistemin yarattığı yoksulluğun, ekolojik yıkımın, hayvanları metalaştırmasının, emperyalist savaşların nasıl virüslerin ortaya çıkıp tahribat yaratmasına sebep olduğunu göstermeye çalıştık. Elbette virüsler doğanın bir parçası olduğundan, ortaya çıkmalarının kaçınılmaz olduğunu belirtmek gerek. Virüslerin gelişmesi insanlık tarihinin gelişmesiyle paralel gidiyor. Ancak kapitalizmin doğa ile yıkıcı ilişkisi virüslerin tahribat potansiyelini muazzam büyütüyor, bunun bedelini çeken insanlar da tarih boyunca çoğunlukla yoksul alt sınıflar olmuştur.

(1) https://tr.euronews.com/2019/11/30/2018-de-aids-nedeniyle-770-bin-kisi-hayatini-kaybetti
(2) https://evrimagaci.org/insan-bagisiklik-yetmezligi-virusu-hiv-ve-sebep-oldugu-hastalik-aids-hakkinda-bilmeniz-gerekenler-343
(3) HIV/AIDS among African Americans, US Centers for Disease Control and Prevention, 2004
(4) https://www.wateraid.org/where-we-work/sierra-leone
(5) https://www.who.int/dg/speeches/detail/who-director-general-addresses-the-regional-committee-for-europe
(6) https://www.ntv.com.tr/dunya/cin-hukumeti-corona-virusu-duyuran-doktora-kotu-davranildigini-kabul-etti,fCeqOCYTTkGjO89351qqrQ
(7) https://tr.euronews.com/2020/04/15/cin-koronavirus-salginini-ne-zaman-ogrendi-kac-gun-sakladi
(8) https://www.aljazeera.com/news/2020/04/coronavirus-comparing-covid-19-sars-mers-200406165555715.html

KATEGORİLER