Tarihin Işığında Kuzey Kore ve ABD Gerilimi- Ali Baran Gökçer

Tarihin Işığında Kuzey Kore ve ABD Gerilimi- Ali Baran Gökçer

12 Haziran günü Singapur’da Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve ABD Başkanı Donald Trump biraraya geldi. Görüşmede iki devlet arasındaki gerilimin azalacağına dair eğilimler ortaya çıktı. ABD, Güney Kore ile birlikte Kore Yarımadası’nda yürüttüğü askeri tatbikatları durduracağını vaat ederken Kuzey Kore nükleer silah programının iptal edilebileceğini söyledi. Bu görüşmenin diplomasi ve demokrasi getireceğini ve bir savaştan dönüldüğünü düşünenler az değil. Ancak tablonun bu kadar “iyimser” olmadığı da ortada. Görüşmelerden yaklaşık 10 gün sonra ABD Savunma Bakanı Matis, hala Kuzey Kore’nin nükleeri bırakma konusunda bir adım atmadığını söylerken şimdilik sadece bu ay yapacakları tatbikattan vazgeçtiklerini ima etti. Ki iki ülkenin de başında birer otoriter manyak olduğunu ve ülkelerin tarihine baktığımızda ne kadar çabuk tekrar militarist yöntemlere başvurduklarını göz önüne alırsak bu gerilim daha çok su kaldıracak gibi gözüküyor.

ABD’nin tarihi ortada. Hangi coğrafyaya giderse gitsin kendi emperyalist çıkarları için gittiği yere savaş ve acıdan başka bir şey götürmedi. Ancak Kore tarihi biraz daha karışık. Gelinen noktada artık tamamen saltanata dönüşmüş olan aşırı otoriter, sürekli nükleer kriz çıkarma potansiyeline sahip olan bir rejim var. Ne yazık ki hala birçok insan bu rejimin komünist bir rejim olduğunu ve bu diktatörlüğün de komünizmin bir ürünü olduğunu düşünüyor. İşin daha acıklı tarafı ise bazı sol gruplar bile dolaylı yollarla Kuzey Kore’yi aklamaya çalışıyor hatta orada hala bir işçi devleti olduğunu iddia bile edebiliyor. Bu gerilimi anlamak ve Kuzey Kore’nin bugünkü geldiği noktayı doğru teşhis etmek için Kore tarihine bir dönüp bakmanın faydalı olacağı kanısındayım.

Kore’nin Yakın Tarihi

1905 yılında yaşanan Rus-Japon savaşı Kore tarihinde önemli bir yer tutar. Tarihin ironisidir ki bu savaş Rusya’da bir devrim sürecini başlatırken Kore halkı için işgal yıllarını başlatacaktı. Savaşı kazanmasıyla birlikte Uzak Doğu’da güçlenen Japonya, Kore’yi kendi sömürgesi haline getirdi. İşgalin hemen ardından 30 yıldan fazla sürecek Japonya’nın asimilasyon politikaları başlar. Korelilere Japonca adlar verilir, Korece yasaklanır. II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürecek olan bu dönemde 1919 1 Mart Eylemleri* dışında Japon ordusunun Kore halkını sindirdiğinden bahsedebiliriz.

Bilindiği üzere ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmasından 5 gün sonra Japonya savaştan çekilir. Bundan sonra mesele savaş ganimetlerini paylaşmaktadır. Bunun için başta ABD ve SSCB olmak üzere galip devletler Yalta‘da masaya oturur ve sınır paylaşımı yapar. Ancak yapılan konferanslarda Kore sınırları üzerinde net bir anlaşmaya varılamadığından Kore sorunu ertelenecek ve Japon askerleri 6 ay daha Kore topraklarında kalacaktır. Ancak Truman’ın verdiği talimat üzerine Japon askerleri 38. paralelin güneyine çekilir. Böylece 1945 yılında 38. paralelin kuzeyini SSCB, güneyini ise ABD işgal etmiş olur.

SSCB – Kuzey Kore İlişkileri ve Kore Savaşı

Kore’nin sanayileşmiş kısmı kuzeyde bulunduğundan orada geniş bir işçi sınıfının bulunduğundan söz edilebilir. Ancak Japonya’nın yıllar boyu süren baskısından ve savaşın getirdiği yıkımdan ötürü örgütlü bir sınıftan bahsedemiyoruz. Bu SSCB’nin bölgeye müdahalesini kolay hale getirmiştir. SSCB, Kore’yi işgal ettikten sonra orada kendi iktidarını pekiştirmek için bölgede gerilla mücadalesi yürüten Kim İl-Sung ile anlaşır ve bu kurulacak otoriter rejimin başlangıcı olur. 1948 yılına kadar rejimin kurumsallaşması için SSCB askerleri Kuzey Kore’de kalmış ve Kim İl-Sung’a yardımcı olmuştur. Artık yeni kurulan rejim Stalinist bir parti devlet modeli olacak ve bunun başında da Kuzey Kore’nin kurucu lideri Kim İl-Sung bulunacaktır. SSCB artık yıllar boyu kendisine bağlı kalacak önemli bir müttefik kazanmış olur. Yeni devlet ne işçi sınıfıyla ne de geniş halk kesimleri ile bir bağlantısı olmayan, SSCB’nin işgali ve 3 yıl süren militarist yöntemleri sonucu ortaya çıkan bir SSCB uydusundan başka bir şey değildir. Bu yakın ilişkileri Kim Il Sung’un Stalin’e yazdığı satırlarda bulmak mümkün: “Yaşasın büyük General Stalin! Özgürleşirici, destekleyici, hayırsever ve Kore Halkının dostu. Kuzey Kore halkı özgürlüklerinin ve gelişimlerinin sadece sizin etkili görüşleriniz ve Kızıl Ordu’nun desteği sayesinde mümkün olduğunun farkındadır ve size en büyük şükranlarını sunar!”

Güneyde ise ABD lehine benzer bir tablo gelişmektedir. ABD bölgenin derebeyleri ile anlaşarak istediği yapıyı sağlamaktadır. Bu gelişmelerin ışığında Soğuk Savaş denklemi oluşmaya başlar. II.Dünya Savaşı üzerinde ittifak sağlamış iki devlet artık iki süper güç olma yolundadır. Savaş ganimetlerini paylaştıktan sonra ise doğal rakip haline geleceklerdir. Başka bir deyişle öküz ölür ve ortaklık bozulur. Kuşkusuz ideolojik çatışma  yangını körükleyecektir. Bu noktada ilk büyük hamle SSCB’den Kuzey Kore aracılığıyla gelecektir. 1950’lere doğru kendi emperyalist büyüme amaçları için Kuzey Kore’yi kullanan SSCB, Kore’yi güneye doğru büyümesi konusunda politik ve askeri açıdan teşvik eder. Kore toprakları gerek Japonya ve Çin arasında bir köprü olmasıyla gerekse de Doğu Paktı‘nın bütünlüğü açısından SSCB için kilit bir noktadır. ABD ise açık söylemek gerekirse Kuzey Kore’nin saldırılarını fırsat olarak görmüştür. Çünkü Çin‘de iktidar Mao‘nun eline geçmiş ve Çin SSCB’nin müttefiği olmuştur. Bu sürece müdahil olamayan ABD için Kore Savaşı kuşkusuz eşsiz bir şanstır. Birleşmiş Milletler ile birlikte ABD savaşa dahil olur ve böylece Kore Savaşı uluslararası bir savaşa döner. Ancak savaşın kanlı yüzü kuşkusuz Kore halkı için yaşanacaktır. ABD uçakları Kore’yi bombalayacak, milyonlarca Koreli hayatını kaybedecek veya evsiz kalacaktır. Ayrıca bu savaşta ”muhteşem silah” olarak üretilmiş yeni bomba Napalm doğrudan sivil halk hedef alınarak kullanılacaktır. 1952 yılında savaş bittiğinde 2 milyon Koreli hayatını kaybetmiş olacaktır. Bundan sonra SSCB Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini boykot eder ve Soğuk Savaş dönemi resmen açılmış olur.

Soğuk Savaş ve Günümüz

Kuzey Kore, Soğuk Savaş süresince SSCB ve Çin ile yakın askeri ve ticari ilişkiler geliştirdi. Moskova- Pekin ayrılığında herhangi bir taraf almak yerine denge politikası izlemeyi tercih eden Kuzey Kore iki ülkeyle de iş yapmaya devam etti. Örneğin 1961 yılında Çin ile Kuzey Kore arasında karşılıklı iş birliği ve yardım anlaşması imzalanırken aynı zamanda SSCB desteğiyle ülkede sanayi atılımı başlamıştır. Ayrıca Kuzey Kore Komünist Partisi her dönem Stalinizmin en ateşli savunucularından biri olmaya devam etti. Stalin’in ölümünden sonra SSCB’de başlayan destalinizasyon sürecine karşı çıktı, partiden süreci destekleyenler ya ihraç edildi ya da sürgüne gönderildi.

Kuzey Kore’nin SSCB’yle olan yakın ilişkileri bir süre sonra Çin’i rahatsız edecek ki iki ülke arasındaki ilişkilerde bozulma yaşandı. Diğer taraftan ise SSCB dağılana kadar kısa dönemler hariç Kuzey Kore her daim SSCB’nin ekonomik, siyasi ve askeri yardımlarından faydalandı ve bu yardımlar sayesinde ayakta durdu. Hatta 1989 yılında Kuzey Kore ticaretinin %60’ını SSCB ile yapıyordu. Bu açıdan SSCB’nin dağılması Kuzey Kore için felaket senaryosuydu. Üstüne üstlük Yeltsin yönetimindeki Rusya hükümeti, SSCB’nin Kuzey Kore’ye sağladığı eski desteği çekme kararı aldı. Bu gelişmelerin sonucunda 1995 yılında ülkede kıtlık yaşandı ve 220 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Ekonomik açıdan çökmüş ve dış ilişkilerde yalnız kalmış Kore’nin baskıcı rejimini sürdürmesi için nükleer eşsiz bir alternatif oldu. Kore 1994’ten bu yana nükleer programını Avrupa Birliği ve ABD’ye karşı pazarlık silahı olarak kullanıyor. Öyle ki bu sayede 90’larda ABD’den para yardımı dahi aldı.

Günümüzde adeta bir hanedanlığa dönüşmüş, yaşayan fosil durumundaki rejimin ayakta kalmasının en büyük dayanağı şüphesiz Çin devletinin ekonomik ve diplomatik koruması. Ne de olsa Çin, Kore Savaşı’nda yüz binlerce askerini kaybetti ve rakibi ABD’nin Kore’nin kuzeyini Güney Kore eliyle yutmasına izin veremez. Uzak Doğu’daki rekabette K.Kore’nin düşmesi Çin için büyük bir kayıp anlamına gelir. Bu yüzden emperyalist rekabette Kuzey Kore ile ABD arasında bir diplomatik yakınlaşma oldu diye ne nükleer program hemen rafa kalkar ne de Kore’nin kuzeyi ile güneyi birleşir. Uzun sözün kısası emperyalist barbarlık devam ettikçe halklar her daim bıçak üstünde olacaktır.

* 2 milyon Koreli’nin katıldığı eylemlerde binlerce Koreli Japon askerleri tarafından katledildi ve eylemler bastırıldı.

KATEGORİLER
ETİKETLER