Suud Cehenneminde Kadın Olmak: Loujain al-Hathloul’a Özgürlük! – B. Defne Erten
Geçtiğimiz günlerde, bir yılı aşkın süredir tutuklu olan Suudi kadın hakları aktivisti Loujain al-Hathloul’un bir video çekerek hem fiziki hem de cinsel şiddet yoluyla işkence gördüğünü inkâr etmesi koşuluyla Suudi Arabistan tarafından serbest bırakılacağı bilgisi ortaya çıktı. Loujain al-Hathloul, Suudi Arabistan’da kadınların araba kullanma hakkına sahip olmaları için verilen mücadelede adını duyuran kadınlardan biriydi. Yıllardır çeşitli tutuklamalar, sınır dışı ve tehditler arasında Suudi kadınların sesi haline gelen bir figür olan Loujain al-Hathloul, en son 2018 yılında kendi gibi “direksiyon hakkı” mücadelesi veren 10 diğer kadınla birlikte yeniden tutuklanmış ve ağır işkence görmüştü. Şimdi ise Suudi Devleti “bizim işkence yaptığımızı yalanla, seni serbest bırakalım” teklifi yapıyor. Tutuklu kadınların aylardır hücre hapsinde tutulduğu, yoğun şiddet gördükleri, elektrik şoku ve kırbaçlama gibi uygulamalara maruz kaldıkları ve cinsel saldırıya uğradıkları biliniyor.
Loujain al-Hathloul’un ve diğer kadın aktivistlerin davaları hala sürmekte; fakat davaları sürekli erteleniyor. Hücrelerde ise işkence devam ediyor. Erkek kardeşinin aktarımına göre Loujain al-Hathloul baskı sonucu form imzalayarak işkence raporunu inkâr etmeyi kabul etmiş; fakat bu inkârı video kaydı ile yapıp yayınlamadıkları sürece rejimin salıverilme şartını yerine getirmiş olmuyor, ailesi ise kızlarının böyle bir video çekmeyeceğini belirtiyor.
Suudi Arabistan’da Kadın Sorunu
Kapitalist sistem, dünyanın her yerinden kadınlar için iki defa ezilmek, daha çok sömürülmek, daha güvensiz şartlarda yaşamak demek. Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen ve rejime karşı muhalif olmanın cezasının ölüm olduğu ülkeler ise kadınlar için tam anlamıyla bir cehennem haline geliyor. Suudi Arabistan, Dünya Ekonomi Forumu’nun açıkladığı Cinsiyet Eşitliği Endeksi sıralamasında 134 ülke içinde 130. sırada! “Kadın başına” sokağa bile çıkmanın yasak olduğu Suudi Arabistan’da direksiyon hakkı için bile mücadele vermek, büyük bedeller ödemeyi gerektiriyor. Bugüne kadar Suudi kadınlar içerisinden bu bedelleri göze alarak mücadele eden al-Hathloul gibi sayısız isim çıktı.
Suudi Arabistan’da kadın hareketinin mücadelesine yön veren en temel olgu erkek egemen vesayet sistemi. Suudi kadınların hayatı doğumlarından ölümlerine kadar katı bir erkek vesayeti altında geçiyor. Kadınlar adına kararlar babaları, abileri, kocaları veya erkek çocukları tarafından alınırken; seyahat etmekten evlenmeye, sağlık hizmeti almaktan çalışmaya kadar hemen her şey erkeğin iznine bağlı.
Geçtiğimiz on yılda kadın hareketinin en temel talebi bu sistemin kaldırılmasıydı. Bu konuda Suudi rejimi bir nevi makyaj tazeleme adına göstermelik adımlar attı. 2013 yılında Kral Abdullah 30 kadını Şura Konseyi’ne üye olarak atamıştı. 2015’te ise ülke tarihinde kadınlar ilk kez belediye meclisleri seçimlerinde aday olabilme ve oy kullanabilme hakkını elde etmişti. Aynı şekilde çalışma yaşamına kadınların katılımı konusunda bazı konularda gevşemeye gidilmişti. Fakat bunlar Suudi kadınların hayatında büyük bir değişime yol açmadı. Rejimin kaldırdığı kısıtlamalardan ancak bir avuç kadın yararlanabiliyor. Örneğin 2015 yılında yapılan belediye meclisi seçimlerinde kadınlar seçmenlerin ancak % 10’unu oluşturacaktı. Benzeri şekilde meclislerde yer alan 2106 koltuktan sadece 21’ine kadınlar oturabilecekti. Erkek vesayeti sistemi var olduğu sürece kısıtlamalar ne kadar kaldırılırsa kaldırılsın milyonlarca kadın emekçinin eğitim, çalışma, politik hakları gasp edilmeye devam edilecektir. Veriler de bunu doğruluyor. Rejimin “yumuşama” hamlelerine rağmen kadın işsizliği oranının son on beş yılda artış göstermesi reformların içinin ne kadar boş olduğunun bir göstergesi.
Bir diğer önemli sorun da kadınların özellikle iş yaşamında maruz kaldığı baskılar. Geçtiğimiz yıl Bangladeşli göçmen kadınların Suudi işverenler tarafından nasıl baskılandığı ve taciz edildiği gündeme yansımıştı. Baskılar sonucu yaklaşık 5.000 Bangladeşli göçmen kadın işçi ülkelerine dönmek zorunda kalmıştı. Basına yansıyanlar insanın tüylerini ürpertecek cinsten. Bu kadınlardan biri olan Kulsum Begum yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: “Onlar (Suudi işverenler) acımasız ve vahşiler. Beni günde iki ya da üç kez kırbaçladılar ve bazen vücuduma kaynar su döktüler. Bacaklarıma elektrik şoku verdiler.” Shamsun Nahar ise şunları aktarıyor: “Orada iki ay çalıştım, fakat işveren paramı ödemedi. Maaşımı sorduğumda, beni dövdüler ve hapse attılar. Hapisten dün çıktım ve doğruca evime döndüm.”. Geçtiğimiz yıllarda Filipinler ve Sri Lanka gibi ülkeler benzeri problemlerden ötürü Suudi Arabistan’a kadın işçi gönderilmesini yasaklamıştı.
Suudi Arabistan yönetimi şu konuda çok haklı, mücadelenin kazandırdığını gören kadınlar kolay susmaz, hep daha fazlasını ister. Mesela araba kullanma hakkını aldı mı? Yalnız başına sokağa çıkabilmek ister, zorunlu başörtüsünün kalkmasını ister, boşanma hakkı ister, eşit işe eşit ücret ister, kadına şiddet son bulsun ister, tacize tecavüze karşı mücadele eder, grev hakkı ister hatta gün gelir diktatörleri alaşağı etmek için mücadelenin en ön safında olur! İşte tam da bu yüzden Suud rejimi kendisini kadın hareketinin radikalleşmemesi için kitleleri korkutmak zorunda hissediyor. Korkuyu aşmanın yolu ise rejimi tabandan sarsacak şekilde örgütlenmek. Bu da ancak ve ancak emekçi kadınların, kadın hareketinin içinde olmasından, kadın hareketinin taleplerinin emekçi kadınların talepleriyle bütünleşmesinden geçiyor. Suudi Arabistan’da özgürlük ve eşitliğin başka bir reçetesi bulunmamaktadır.
Bizler Eşitlik isteyen emekçi kadınlar olarak Loujain al-Hathloul’un ve tüm tutsak kadınların yanlarında olmaya, davaların takipçisi olmaya devam edeceğiz. Suudi Arabistan’da, Türkiye’de ve tüm dünyada, kadın düşmanı kapitalist sistemin kökünü kazıyana kadar mücadele etmekten, kadınların eşit ve özgür yaşayabileceği yeni bir dünya kurmaktan başka seçeneğimiz yok.