Süleyman Demirel'i Hatırlamak – Caner Fayza
9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, dün (17 Haziran) tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Ölümünün hemen ardından TRT dahil bütün burjuva medya ardından yaslar tutmaya başlarken, Başbakan Davutoğlu üç günlük ulusal yas ilan etti. Her zaman olduğu gibi Demirel’in ölümünün ardından da tam anlamıyla “eşek ölür, badem gözlü olur” havası estirilmeye çalışılıyor. Peki ya fötr şapkası ve sempatik hitabetiyle hafızalara kazıtılmaya çalışılan Süleyman Demirel’i aslında nasıl hatırlamak gerekir?
Elbette ki devrimciler açısından Demirel’i en çok unutulmaz(!) kılan olay Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararları mecliste oylanırken oturduğu koltuktan “üç bizden gitti, üç de sizden gidecek” şeklinde bağırmasıdır. Yine aynı oturumda, genel başkanı olarak en ön sırasında oturduğu Adalet Partisi grubunu gözleriyle taramış ve hayır oyu kaldırmaya cüret edebilen var mı diye kontrol etmiştir. Yine İlk başbakanlık deneyimini yaşadığı 30. hükümet görevdeyken 6. Filo İstanbul’a demirlemiş, büyük bir şaşa ile karşılanmıştır. Gençliğin Amerikan 6.Filosu’na karşı başlattığı gösterilerin zirve noktası sayılabilecek 16 Şubat 1969 tarihli mitinge büyük bir faşist saldırı düzenlenmiş ve tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçmiştir. O günde geriye de akıllarda en çok kalan ise, bir devrimci bıçaklanırken polisin hemen yanında bunu seyredişinin fotoğrafı kalmıştır. 68 fırtınası ise durulmadan esmeye devam etmiştir. 12 Mart 1971’de ordunun verdiği muhtıranın ardından hükümetten çekilmiş, ordunun “ortalığı temizlemesini” beklemiş, 68 kuşağının ağır darbeler aldığı 1971-74 teknokrat hükümetlerinden sonra 74’de yapılan seçimlerden sandıktan Ecevit çıkmış, bu dönemde çıkan afla yaralarının saran 68 kuşağı çok daha gür bir şekilde kavgaya atılmıştır.
Ecevit hükümetinin devrilmesinin ardından, emekçilerin ve gençliğin yükselen dalgasına karşı Demirel’in başını çektiği “Milliyetçi Cephe” hükümetleri görev başına gelmişlerdir. 12 Eylül’den önceki son dönemeçte tek başına azınlık hükümeti kuran Demirel, emekçiler için büyük kayıpların habercisi sayılabilecek, ekonomide neo-liberal dönüşümlerin en sert reçetesi olacak 24 ocak kararlarına imza atmıştır. Ancak 12 Eylül darbesiyle egemenlerin korkulu rüyası olan sınıf hareketi yerle yeksan edilene dek bu kararların uygulanması mümkün olmamıştır. Darbe’nin ardından Demirel’in müsteşarı olan ve 24 Ocak kararlarının yaratıcısı olan Turgut Özal’a ekonominin dümeni teslim edilmiş ve iktidar olduğu dönemlerde de dikensiz gül bahçesinde bu kararları yürürlüğe koymuştur. Taa ki 1989’a kadar…
1989’da başlayan 1991’e değin süren emekçi baharı Anavatan Partisi’nin sonunu getirmiş, yerine ise yeniden sahneye atılan Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi iktidara gelmiştir. Özal’ın ölümünün ardından ise Demirel, Cumhurbaşkanı seçildi ve siyasi kariyerinin son dönemine girdi. Demirel’in Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık yaptığı 1991-2000 dönemi ise yüzlerce faili meçhul, binlerce gözaltında kayıp, işkence ve baskılarla anıldı.
Özet olarak otuz yılı aşkın süren siyasi kariyeri boyunca Demirel, egemenlerin başlarda santraforu olarak sahada bulunmuş yaşı ilerledikçe yedek kulübesinde bekletilmiş olsa da her sahaya sürüldüğünde gol atmayı başarmıştır. Her döneme esnek şekilde kendisini uyarlattıran tarzı başarısının formülü olmuş ve bu durumu en iyi özetleyen sözü de “dün dündür, bugün bugün” olmuştur.