Stonewall’dan Orlando’ya Bitmeyen Çile – Derya Koca
Dün Orlando’da gerçekleşen Selefi katliamının hedefi eşcinsellerdi. 50 kişi katledildi. Bunu fırsat bilen aşırı sağcı başkan adayı Donald Trump “ben söylemiştim” demek için bir saniye olsun beklemedi. Çünkü katliamı gerçekleştiren bir Selefi’ydi. Müslümandı . Trump’ın da göçmen düşmanı siyasetine gün doğdu.
Oysa Trump’ın temsilcisi olduğu gerici ABD egemen sınıfı siyasetinin geçmişi ırkçılıkla, kadın düşmanlığıyla, eşcinsel düşmanlığıyla sabit. Siyahların on yıllarca süren mücadelesi sonucu çeşitli haklar kazanılsa da yine bir siyah olan Obama döneminde siyah isyanı patlak verdi. ABD’nin çeşitli eyaletleri eşcinsel evlilikleri onaylasa da aslında kapitalist toplum ve burjuva ahlakı anlayış yer yüzünden silinmeden ne ırkçılık ne de homofobinin sonunun gelmesi mümkün. Ancak bu sefer işin içine Amerikan emperyalizminin besleyip büyüttüğü Selefi güçler girdi. Dolayısıyla Orlando katliamının sorumlusu doğrudan ABD devletidir. Emperyal siyasetidir. Diğer taraftan Donald Trump ve tüm burjuva iki yüzlü siyaset şunun cevabını vermeli: Müslüman göçmenler olmadan önce katledilen sayısız LGBTİ ve siyahın sorumluluğu kimde? Irkçı ve homofobik saldırılar ABD’ de hiç olmamış gibi fırsat bu fırsat göçmen düşmanlığına soyunmak tam da Trump gibi dar kafalı, beş para etmez siyasetçi parçalarının, geçmişi benzeri binlerce katliamıyla dolu egemen sınıfın işi. Üstelik Trump katıksız bir LGBTİ düşmanı olarak şu an Selefi barbarlarla aynı pozisyonda. Çamura batmanın bu kadarı!
Biz hatırlatalım. ABD devleti on yıllarca LGBTİ’lerin üzerine sistematik baskı kurdu. Bizzat polis kurşunuyla nicesi katledildi. Toplum baskısından, burjuva ahlakçılıktan uzaklaşmak ve özgürce hareket etmek için LGBTİ’leri barlara sıkışmaya mahkum eden anlayış ilk defa o barları basıp katliam yapmıyor. Orlando katliamının ertesinde adını anmak faydalı olacaktır: Stonewall’da polisin eşcinsel barda yaptığı baskın sonrası LGBTİ’ler günlerce süren bir isyanın bayrağını açmışlardı. Bugün Orlando’daki katliama lanet ederken isyanın hafızasını tazelemek önemli olacaktır.
Stonewall ve Sorası
28 Haziran 1969’da New York’un bir yoksul mahallesindeki Stonewall adındaki barda düzenli olarak gerçekleşen bir polis tacizi cinayete döndü ve büyük bir isyan çıktı. İsyan tüm mahalleyi polis terörüne karşı ayaklandırdı. Her yıl, haziran aynın son haftasında dünyanın dört bir yanında “onurlu bir yaşam” için eşcinseller giderek büyüyen gösteriler düzenledi. Onurlu bir yaşam için yani cinsel yaşantısı nedeniyle aşağılanmamak, öldürülmemek ve eşit bir yurttaş olarak yaşayabilmek için sokaklara döküldüler. Polis baskısı bu mahallelerde 60’lar boyunca muazzam boyutlara ulaşmışken soğuk savaş döneminde her iki blok da eşcinsel düşmanı politikaları üretmek üzere birbiriyle yarışıyordu. Amerikan devleti ve zengin mahallelerinde polisin basamadığı zengin evlerde istediği her hayatı yaşayan egemen sınıfın iki yüzlü politikacıları milyonlarca eşcinseli her an kendini gizlemek ya da aşağılanmak arasında bir çizgide yaşamaya mahkum etti. Etmeye de devam ediyor.
LGBTİ hakları sadece gelişmiş çok az kapitalist ülkede kabul ediliyor. Bu ülkelerde de burjuva toplum, kendi ahlakını yeniden ürettiği için ayrımcılık ve ahlakçılıkla karşı karşıya kalmaya devam ediyor.Dün Orlando’da yaşanan katliam tam da bunun örneği. Bu ülkeler dışında kalan milyonlarca kişilik çoğunluğun maruz kaldığı ezilme ise vahim. Ortadoğu, Güney Asya,Afrika gibi ülkelerde ise cinayetler, katliamlar her yıl binlerce LGBTİ’nin canını alıyor. Acımasız cinayetlerle katlediliyorlar. İnsanca hayatını devam ettirme ve çalışma hakları ellerinden alınıyor.
LGBTİ’lerin talepleri bugün hem baskının kaynağı olan burjuva toplum hem de onun iki yüzlü siyaseti nedeniyle düzenle çelişmektedir. Tam da bu sebeple LGBTİ’lerin tek onurlu yaşama hakkı bunun için tutarlı bir biçimde mücadele eden sosyalistler tarafından savunulabilir.
Siyasetler üstü bir kimlik olarak ele alınan sorun eşcinselleri ve transları düzen içi bir siyasete hapsetmektedir. Liberal sınırlar LGBTİ hareketinin taleplerini piyasa içinde tüketim fırsatı olarak görülmesini kolayaştırmakta ancak en yaşamsal hak talepleri baskı duvarına toslamaktadır.Batı ülkelerinin pek çoğunda Citibank gibi tekeller tarafından sponsorluğu yapılan Onur Yürüyüşleri LGBTİ’lere düzen içinde kalmayı salık vermektedir. Oysa sorun tam olarak da burada.
Çözüm?
LGBTİ ve kadın sorunu sınıfsal bir temelden yoksun biçimde ele alındığı takdirde çözümü imkansız olur. ABD ‘nin aynı anda hem en (kimi eyaletlerinde) “ileri” eşcinsel yasaları kabul eden ülke hem de Orlando katliamını yaşayan ülke olması kapitalist dünyanın bu gericiliği her daim üretme potansiyelini göstermek için yeterli değil mi? Burjuva toplum, işçi kuşaklarını garanti altına alacağı bir toplumu temel alır. Bunun dışındaki ilişki biçimlerini “anormal” sayar. Çocuk doğurmayan kadınları bile kadından saymayan zihniyet, LGBTİ’lerin özgürlüğüne dair hiçbir şey vaat edemez. Burjuva liberalizmin tarihsel anlayışı da buraya dayanır. Dolayısıyla kendi temellerine yönelik hiçbir sorunu çözme yeteneğine sahip değildir.
Hiçbir düzen siyaseti, eşitsizlik üzerine kurulu burjuva ahlakçılığı ile mücadele edemez. Onunla ancak, onu üreten sınıfla savaşan devrimci bir mücadele yıkabilir. Çıkarları heteroseksüel ilişkinin üzerine kurulu olan aileye dayalı olan kapitalistler; bu bakış açısını ahlaksal bir dayatma olarakyeniden üretiyor. Bu nedenle kapitalizmden kurtulmadan ebedi bir özgürleşme sağlamak imkansız.
Bugünden başlayarak, bu amansız mücadele için sosyalistlerin güçlenmesi ABD toplumundaki öfke ve enerjiyi bir araya getirecek tek alternatif. Tüm ezilenlerin gücü emekçilerin devrimci gücüyle birleştiğinde karşımızda hiçbir güç duramaz.
Bu sebeple, Devrimci Marksizimin kızıl bayrağı altında tüm LGBTİ’leri sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz ve onurlu bir yaşam için mücadele etmeye çağırıyoruz!