Sri Lanka, İran… Sıradaki?

Sri Lanka, İran… Sıradaki?

Geçtiğimiz günlerde hayat pahalılığı nedeniyle protestoların uzunca bir süredir devam ettiği Sri Lanka’da kitlelerin hükümet üyelerinin evlerini ve lüks arabalarını ateşe verdiği görüntüleri izlemiştik. Dünyanın birçok bölgesinde açlık ve giderek artan sefalet kitle hareketlerini canlandırıyor. Bu protestoların sıradaki durağı emekçi sınıfların büyük baskılara rağmen yeniden sokağa döndüğü İran.

İran’da geçtiğimiz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Reisi buğday fiyatlarındaki sübvansiyonların kaldırılacağını açıklarken; ekmek fiyatlarında beş kat artış yaşandı. Öte yandan yağ fiyatlarındaki artışla birlikte yumurta, süt ve et gibi hayvansal gıdaların fiyatlarında da iki ile dört kat arasında artış gerçekleşti. Rejimin bu adımı halkın büyük tepkisini çekerken, altı kentte eylemler gerçekleştirildi. Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde bazı bölgelerde Molla rejimi güçlerinin kitlelere sert bir şekilde saldırdığı görülürken, medyada başkent Tahran’da insanların marketleri yağmaladığı videolar öne çıkıyor. Protestolarda 22 kişinin de tutuklandığı belirtiliyor. 

Molla rejimi, tıpkı bugünlerde yüksek enflasyon karşısında topu küresel gelişmelere atarak sorumluluğu üzerine almaktan kaçınan Erdoğan gibi, fiyat artışlarının gerekçesini Ukrayna krizine bağlıyor. Ukrayna savaşı tüm dünyada gıda fiyatlarındaki artışı tetikleyen bir gelişme olsa da İran’ın yaşadığı krizin nedenlerinden sadece biri. Yüksek enflasyon ve gıda fiyatları, işsizlik, yaygın yoksulluk İran’da Ukrayna savaşından önce de en önemli gündem maddelerinin başında geliyordu ve geçmiş yıllarda birçok kez emekçilerin ekonomik krize karşı sokakları doldurduğuna tanık olduk. İran’da krizin gelişimini belirleyen iki süreç söz konusuydu: Birincisi İran ile BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa) ve Almanya arasında Ocak 2016’da imzalanan nükleer anlaşmadan ABD’nin Trump’ın göreve gelişinin ardından çekilmesiydi. ABD öncülüğünde Molla rejimine yönelik yeniden uluslararası yaptırımlar sıkılaştırılırken, bunun en çok vurduğu kesimler yoksul emekçiler oldu. İran’da 2017 başlarında % 8 olan enflasyon yaptırımların devreye alınmasıyla birlikte % 40’lara tırmandı. 

Öte yandan emekçilerin yaşadığı krizi tetikleyen bir diğer unsur ise Molla rejimini baştan aşağı saran yolsuzluklar ve çürüme… Ulusal gelirinin yaklaşık % 60’ı petrol ihracatına dayanan İran’da bu gelirden aslan payı rejime gidiyor. Özellikle rejimin temel direği olan Devrim Muhafızları bu gelirin yaklaşık yarısına el koyuyor. Bu devasa bütçe büyük ölçüde İran’ın Ortadoğu’da Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde yürüttüğü vekalet savaşlarına akıyor. Devrim Muhafızları’nın elindeki bu ekonomik ve siyasal güç ise en nihayetinde Hamaney’e bağlı. 

Devrim Muhafızları’nın ve rejimin halk sefaletle boğuşurken bu devasa bütçeyi nasıl kullandığına dair soruların bir ucu da rejimi baştan aşağı saran yolsuzluklara çıkıyor. İran Devrimi’nin ardından Rafsancani gibi önemli mollalar hızla zenginleşirken yolsuzluk sistematik bir işleyiş haline geldi. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International)’nün yolsuzluk endeksi sıralamasında İran 2021 yılında 180 ülke içerisinde 150. sırada yer aldı. Bir yıl kadar önce İbrahim Reisi cumhurbaşkanı seçilirken en önemli vaatleri arasında bu yolsuzlukların üzerine gideceği yer alıyordu, fakat ülkede bu konuda büyük bir değişim yaşanmayacağı Reisi’nin bir yıllık performansıyla görülebiliyor. Halkın kriz karşısında bu denli büyük bir öfkeyle sokakları doldurmasının arkasında yatan etkenlerden birisi de bu.

Tüm dünyada; özellikle Sri Lanka, İran, Sudan, Kazakistan, Lübnan gibi hem sistematik yolsuzlukların hem de ekonomik krizlerin yoksul emekçileri sefalete ittiği ülkeler için özel bir dönemin başladığına şüphe yok. Kapitalizmin uluslararası krizi de bu ülkelerdeki yangına benzin döküyor ve emekçi isyanlarının benzeri ülkelerde kapıyı çalması kaçınılmaz. Mesele bu isyanlara öncülük edebilecek uluslararası devrimci marksist bir geleneğin bu özel döneme hazır olup olmayacağıdır.

KATEGORİLER