Sınıfsal Kutuplaşma Yükselirken RTE’nin Stratejisi – V. U. Arslan

Sınıfsal Kutuplaşma Yükselirken RTE’nin Stratejisi – V. U. Arslan

Kadir Has Üniversitesi’nin 10 yıldır düzenlediği “Türkiye Eğilimleri” başlıklı saha çalışması, çarpıcı sonuçlara ulaşmış. Bu sonuçlar bir süredir bizim de gözlemlediğimiz ve yazdığımız toplumsal eğilimlerle paralellik arz ediyor.

Araştırma sonuçlarındaki en dikkat çekici husus, Türkiye’de toplumsal kutuplaşmanın artık yön değiştirmekte oluşu ile alakalı. Belli ki AKP artık laik-muhafazakar kutuplaşmasının ekmeğini eskisi gibi yiyemiyor.

Saha çalışmasının sonuçlarına göre 2017’de Türkiye’de kutuplaşmanın laikler ve dindarlar arasında olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 52’ydi; bu oran 2019’da yüzde 43.5’e gerilemiş. Buna karşın, “kutuplaşma zenginle fakir arasındadır” diyenler yüzde 9.5’ten yüzde 20.5’e çıkmış. Sınıfsal çatışma perspektifinde iki katın da üstünde bir artış gözleniyor. Şüphesiz bu artışta ekonomik krizin etkisi çok büyük. Ama AKP’nin kültürel kutuplaştırma taktiklerinin zamanının geçmekte olduğu bir gerçek.

Özellikle yeni kuşaklar bu oyunlara tepkili. Göreceli bir ekonomik toparlanma mümkün olsa bile gençliğin işsizlik ya da berbat işler kıskacında geleceksiz olduğu kimse için bir sır değil. Lafı uzatmayalım, kültürel kutuplaşmanın eğilimi aşağı yöndeyken zengin-fakir kutuplaşmasının eğilimi yukarı doğrudur.

AKP’nin o kadar yüklendiği Goebbelsvari “terörle mücadele, iç düşmanlar, teröristler” kampanyasının da yeterince etkili olmadığı araştırmanın sonuçlarından bir tanesi. Zira araştırmaya göre Türkiye’nin en büyük sorunu olarak “terör”ü görenler sadece İç Anadolu ve Karadeniz’de önde görünüyor. Bu da AKP-MHP temel dayanağının aşırı sağın güçlü olduğu taşraya doğru çekildiği anlamına geliyor. Bu sonucun hergün TV kanallarında şov yapan Süleyman Soylu gibilerinin yürüttüğü şoven kampanyaya, Suriye’nin Kürt bölgelerindeki “zafer”lere ve Libya’daki neo-Osmanlı şovlarına rağmen ortaya çıktığını düşündüğümüzde RTE’nin işinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkıyor.

Tıkanmakta olan RTE’nin stratejisi şu şekilde gelişiyor diyebiliriz:

1) Terör gündemiyle aşırı sağ destek tabanını sağlamlaştırmak, çözülme eğiliminin bu en sağlam bileşime kadar sıçramasını engellemek.

2) MHP ile mecburi ittifakı yine terör gündemiyle ayakta tutmak.

3) Neo-Osmanlı fantazileri ve dış politikada yaratılan suni gerilimlerle “güçlenen Türkiye” imajı çizmek.

4) Terör gündemiyle ülkede otoriter bir iklim yaratarak toplumsal muhalefetin güçlenmesini engellemek.

5) Ekonomik krizin etkilerini hafifletmek için bir an evvel inşaata ve tüketim harcamalarına dayalı ekonomik büyümeyi canlandırmak.

6) Kanal İstanbul gibi çılgın projelerle ülkenin gündemini değiştirmek ve kendisi için daha elverişli bir kutuplaşma alanı yaratmak.

7) Bu arada ekonomik krizin derinliğini yansıtan işsizlik ve enflasyon gibi verileri manüple etmek.

8) Ülkenin can damalarlarında yerel yönetimin başına geçen CHP’li belediye başkanlarını başarısız kılma ya da o yönde algı yaratma.

Bu strateji de gösteriyor ki AKP şapkadan tavşan çıkaramayacak. Ortada pozitiv olan ön açıcı hiçbir plan yok.

Stratejinin işleyip işlemediğine dair madde madde yorumlar yapalım:

1* Terör vb gündemlerle aşırı sağ destek tabanını sağlamlaştırma planı “genel olarak” yürüyor. Ama bu defansif pozisyona sıkışmak AKP’deki gerilemeyi durdurmaya yetmez.

2* MHP ile ittifak sürmesine sürüyor, ama bu ilişki bir takım riskleri ve yan etkileri beraberinde getiriyor. Siyaseten Bahçeli’ye bağımlı olmak gibi, farklı manevralara girişememek gibi, ırkçı çizginin Kürtleri kaybetmek ve dahası CHP’ye kazandıracak şekilde itmek anlamına gelmesi gibi ve Bahçeli’nin işler kötüye gittiğinde AKP’nin ipini çekecek noktada olması gibi.

3* Kürtleri darbelemek anlamına gelen Suriye maceraları bile fazla işe yaramamışken Libya benzeri maceralardan AKP’ye fazla ekmek çıkmayacaktır.

4* Toplumsal muhalefet baskılar yüzünden sokakta kendisini güçlü bir şekilde yansıtamasa bile biriken toplumsal gerilimlerin sınıfsal temalı toplumsal patlamalara yol açma ihtimali güçleniyor. Böyle bir patlama yaşanmasa dahi toplumsal huzursuzluk internet, sosyal medya ve alternatif medyadan doğru yayıldıkça yayılıyor. Toplumsal muhalefetin seslerini susturmak mümkün olamıyor.

5* Ekonomik oyun planı geçmiş dönemde kriz getiren, iflas etmiş aynı oyunun ısıtılmasından ibaret. Halkta kredi kullanacak gelir yok, şirketler aşırı borçlu. Ekonomi kırılgan olmayı sürdürüyor, AKP ikinci bir döviz şokundan gelecek yeni bir ekonomik kırılmayı atlatamayacaktır.

6* Kanal İstanbul itirazlarının ekonomik darboğazla, yolsuzluk ve işsizlik gündemiyle birleşme eğilimi var. İstenilen sonuçları vermeme eğilimleri yüksek.

7* Veriler manüle edilmesi TÜİK gibi kurumların itibarının bitmesine ve söylediklerinin inandırıcılığını hepten yitirmesine yol açıyor.

8* CHP’li belediyeler kelimenin burjuva anlamında başarılı belediye başkanları olmak için çok dikkatliler. AKP fırsat kolluyor, ama hata ve zaafiyet beklemek durumundalar. Belediyeler üzerinde kurdukları baskı, bir yandan da tersine çalışarak CHP’li başkanlar için bir savunma ve sahiplenme noktasına dönüşmekte.

Sonuç:

AKP’nin metropollerde, gençlerde ve eğitimli gruplarda bariz biçimde ivme kaybettiği görünüyor. Buna ekonomik kriz yüzünden yoksul emekçilerin de eklenmesi durumunda RTE için işler iyice içinden çıkılmaz hale gelecektir. Diğer taraftan sınıfsal kutuplaşmanın toplumda öne çıkması tam da sosyalistlerin arzu ettiği bir durum. Ama bunu değerlendirebilmek bambaşka bir şey. Bu konuda sosyalist siyasal öznelere çok iş düşüyor. Canlı olmak, birlikte somut kampanyalar düzenleyebilmek, emekçilerle ve gençlerle buluşabilmek, yeni devrimci kadrolar yetiştirebilmek… Elbette ki ortada sosyalistler adına kısa vadede çözüme kavuşacak bir tablo yok. Ama bu dönemler pekala bir sıçrama dönemi olabilir. Gelgelelim bunun için evvela sosyalistlerin çoğunlukla kapana kısıldıkları kültürel politikaları terk etmeleri ve sınıfsal politikaya dönmeleri gerekiyor.

KATEGORİLER