Sinema Dünyası Neden Karıştı? – Emre Güntekin

Sinema Dünyası Neden Karıştı? – Emre Güntekin

Image result for sinema dünyasında tartışma

Türkiye’de bir süredir sinema dünyasında ciddi bir tartışmanın döndüğüne tanık oluyoruz. Tartışmanın kökeninde ise film yapımcıları ile dağıtımcılar arasında yıllık yaklaşık 1 milyar TL’ye yaklaşan sektör gelirinin nasıl paylaşılacağına dair anlaşmazlık yatıyor. Cem Yılmaz başta olmak üzere popüler film yapımcıları sinema salonlarının gelirlerinin artmasına rağmen kendi gelirlerinin sabit kalmasından şikâyetçi. Yapımcılar sinema salonlarında mısır ve içecek gibi ürünlerle satılan kampanyalı biletlerde çıplak bilet gelirinin düşük gösterilmesi nedeniyle paylarının gasp edildiğini, ayrıca sinemaya giden seyirci sayısı hakkında sağlıklı bir veri elde edemediklerini ve promosyonlu bilet satışları konusunda kendilerinin herhangi bir görüşünün alınmadığını dile getiriyor. İki taraf arasındaki kriz henüz çözülemezken; Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar gibi yapımcılar gerekirse dağıtım şirketlerini boykot ederek filmlerini vizyona sokmayacaklarını açıkladılar. Mars Group yöneticisi ise Cem Yılmaz film çekmeyiversin, bizimle izletmeyiversin, kendimize başka Cem Yılmazlar buluruz” minvalinde bir açıklama yaparak tartışmayı alevlendirmişti.

Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) Genel Sektereti Burhan Gün dağıtımcı şirketle ilgili yaşadıkları sorunları şu sözlerle dile getirdi: “Meslek birliği olarak yanlış bir şey yapmamaya, tarafların ticari zarar vermemeye dikkat ediyoruz. Ancak CGV Mars, yaşanılanları çarpıtmaya başladı. Bilet fiyatlarını artırmak istiyoruz şeklinde bir algı yaratmaya çalışıyor. Biz bu konuyu kendi aramızda çözmeye çalışıyorduk. Konu bilet fiyatı değil, hiçbir zaman da olmadı. Onlar istediği gibi bilet fiyatını belirleyebilir. Nasıl kampanyalar yapmak istiyorlarsa yapabilir. Biz bunlara karışmadık. CGV Mars, 10 TL’ye bilet, 10 TL’ye de mısır ve kola sattığında, indirimin tamamını bilet üzerinden göstermektedir. Bordrolama yaparken indirimi biletten yapıyorlar. Patlamış mısır ve koladan yapmıyorlar. Bizi rahatsız eden bu. Yoksa istediği gibi tanıtım kampanyası yapsın, bilet satsın. Bir şeyi indirecekseniz tamamı biletten indirdiğinizde yapımcının hak edişini elinden almış oluyorsunuz. CGV Mars, bazı markalara toplu satış yapıyor ve bunu PNR olarak gösteriyor. Ancak bunların yapımcı üyelerimize tamamıyla yansıtmadığını düşünüyoruz. Bunlar bordrolanırken, ‘PNR’ şeklinde yazılıyor”.

Öncelikle şunu belirtmek gerekli. Sinema tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir sanat olmaktan ziyade endüstriyel bir sektöre dönüşmüş olmanın sancılarını yaşıyor. Sektör üzerinde dağıtım şirketlerinin tekelleşmesi, bağımsız yapımlar üzerindeki dolaylı sansür, sanatseverin bir tüketiciye dönüşmüş olması, popüler kültüre teslim olma ve ticari kaygılar ortaya sanat açısından parlak örneklerin çıkmasını zorlaştırdığı gibi, kapitalizmin el attığı her sanat dalında olduğu gibi sinemada da çoraklaşmayı beraberinde getiriyor.

Şu tabloyu vermek meselenin bir yönünü aydınlatacaktır. Türkiye’de 2.692 sinema salonu bulunurken, bunlardan aslan payını 2016 yılında Koreli sinema işletmecisi CJ CGV’nin 800 milyon dolara satın aldığı Mars Cinemaximum Group 905 salonla elinde bulunduruyor. Mars Group bu sene 70 filmi gösterime sokarken yaklaşık 30 milyon biletle pazar payını % 44’e yükseltti. Mars Group’u 180’er salonla Cinema Pink ve Avşar Sinemaları, 145 salonla Cinemarine Sinemaları, 100’er salonla Cinens ve Prestige Sinemaları, 90 salonla Site Sinemaları takip ediyor.

Sinema dağıtımcılarının, özellikle Mars Group’un sinema sektörünün hemen hemen yarısını, domine etmesiyle birlikte kaçınılmaz bir şekilde sinema yukarıda belirttiğimiz dönüşümü yaşıyor. Ortada ise ciddi bir rant paylaşımı sorunu bulunuyor. Sinema dağıtım şirketleri sistemin işleyişinin doğası gereği popüler kültüre hitap eden, seyirciyi kitlesel bir şekilde salona çekecek filmleri daha fazla salonda daha uzun süreli bir şekilde gösterime sokarak, diğer taraftan salona adım atan müşteriye fahiş fiyatlarla mısır, kola gibi ürünler satarak karını maksimize etme derdinde. Meselenin bir yönü bu. Öte yandan sektör gelirlerinin büyük çoğunluğu film başlangıçlarında ve molalarda yayına soktuğu bitmek bilmeyen reklamlardan elde ediyor. Kısacası salona adım atan müşterinin iliğini kemiğini sömürerek hayatta kalmaya devam ediyorlar. Sektörün bir parçası olan Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Şahan Gökbakar gibi yapımcılar da haliyle bu ranttan mümkün olan en fazlasını almak istiyor.

Burjuva medyada mesele bu ayrışma üzerinden ele alınsa da ihmal edilen bir gerçek var: Sinema özünde bir sanat dalı ve gerçekten sanatsal kaygıları ticari kaygılarından önce gelen özneler adeta yok sayılıyor.

Konuyla ilgili en yerinde açıklama Okan Üniversitesi Sinema-TV Bölüm Başkanı ve sinema yazarı Yrd. Doç Dr. Murat Tırpan’dan geldi. Tırpan, “Örneğin Müslüm filmi nedeniyle birçok bağımsız yapım vizyon takvimine girme şansı bulamadı ya da riski alarak battı. Yapımcılar bilet başına CGV’den aldıkları 5 TL civarındaki payı beğenmiyorlar ve mısır gibi promosyonlardan kazanılan paranın da kendilerinin hakkı olduğunu düşünüyorlar, öte yandan dağıtımcı CGV bunun bilet sayısını arttıran bir yöntem olduğunu iddia ediyor. Aslında durumu Türk sinemasının tekellerinin kim daha çok pay almalı savaşı olarak değerlendirmek doğru olur. Zaten tartışmanın iki tarafı aslında düşman değil, ortaklar. CGV’nin yapımcılık işine de girdiğini, bu büyük yapımcıların filmlerinin bazılarına ortak olduğunu akılda tutmak lazım. Yılmaz Erdoğan ‘Bu durum sinemayı bitirecek’ şeklinde bir açıklama yapmış, aslında sinemayı bitiren büyük yapımcılar ve CGV’nin danışıklı dövüşüdür.” sözleriyle tartışmanın tekeller arası bir mesele olduğunu özetlerken asıl kaybedenin bağımsız yapımcılar olduğunu dile getirdi.

İktidar da tekeller arası tartışmayı çözüme kavuşturmak için sinema sektörü ile ilgili yasal düzenleme konusunda adım attı ve “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edildi. Yasa tekeller arası rant paylaşımını ve promosyon bilet, reklam süreleri gibi anlaşmazlık yaratan konuları düzenlerken; iktidarın hoşuna gitmeyen yapımlara adı konulmamış bir sansür yaratacak maddeleri de içeriyor. Yasaya göre “Ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin, ticari dolaşıma veya gösterime sunulmasından önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması yapılacak. Uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamayacak.”. Hangi film ve senaryoya destek sağlanacağına ve gösterime gireceğine karar veren kurul, şu an 14 kişiden oluşuyor. Bu üyelerin 10’u meslek birliklerinin temsilcileri. Yani kurulda çoğunluğu, sinema sektörünün temsilcileri elinde tutuyor. Yeni teklife göre üye sayısı 7’ye düşürülecek. Kurulda 3 üye meslek temsilcilerinden, 4 üye ise bakanlık temsilcilerinden olacak. Bu durum da iktidar sinema sanatı üzerinde kontrol mekanizmalarını eline almış olacak. Tekeller tarafından zaten ekonomik olarak piyasanın dışına itilen sinemacılar, ideolojik olarak da iktidar denetimine takılmakla yüz yüze kalacak. Aralarında Nuri Bilge Ceylan, Kadir İnanır ve Çağan Irmak gibi yönetmenlerin olduğu 75 yönetmen yayınladıkları bir bildiriyle yasa teklifine karşı olduklarını açıkladılar.

Konuyla ilgili anlatılacak daha çok şey var: Emek Sineması gibi yıkılan bağımsız tarihi sinema salonları, Antalya Altın Portakal Film Festivali gibi festivallerde yaşanan iktidar sansürü, Kültür Bakanlığı desteklerinin ağırlıklı olarak iktidara yakın isimlere verilmesi, bağımsız yönetmenlerin filmlerinin neredeyse yayınlanacak salon bulamayarak gösterime girmeden uçup gitmesi… Günümüzdeki tartışmayı ise yukarıda da belirttiğimiz gibi tekellerin rant savaşı olarak görmek yerinde olacaktır. Sonuç ne, kazanan her kim olursa olsun bunun sinema sektörüne fayda getirmeyeceği de şimdiden not edilmeli.

KATEGORİLER