Şike Davasında Sona Gelindi: Dağ Fare Doğurdu
Şike davası sonuçlandı. Geçtiğimiz yıl 3 Temmuz’da Aziz Yıldırım, Serdar Adalı, Tayfur Havutçu gibi futbol dünyasının bilindik isimlerinin gözaltına alınarak ardından tutuklandığı operasyon dün mahkemenin verdiği kararla nihayete erdi. Şike davası başlı başına bir futbol vakası olmanın da dışına taşarak siyaset içi hesaplaşmaların, futbol dünyasının yeniden şekillendirilmesinin önemli ayaklarından birisi olmuştu ve bu açıdan oldukça tartışılmıştı.
Davanın bir numaralı sanığı Aziz Yıldırım örgüt kurmak, şike ve teşvik primi vermek suçlamalarından 3 yıl hapisle cezalandırıldı. Mahkeme cezayı “sanığın geleceği üzerindeki aşırı etkileri” göz önüne alarak 2 yıl 6 aya indirdi ve Aziz Yıldırım hapiste yattığı süre göz önüne alınarak serbest bırakıldı. Yıldırım ayrıca 1 milyon 712 bin 500 TL para cezasına mahkûm edildi. Yıldırım’ın ayrıca Yargıtay’ın onaylaması halinde spor müsabakalarını izlemesi ve kulüp başkanlığı yapması yasaklanacak. Davanın diğer sanıkları da göstermelik cezalara mahkûm edildiler.
Şike davasında verilen kararlar dağın fare doğurduğunu göstermektedir. Yıllardır para ve güç ilişkilerine batmış futbolun pislikleri özel yetkili mahkemeler aracılığıyla futbol üzerindeki yapılandırmanın tamamlanmasının ardından halının altına süpürülmüştür. Hapiste yattığı süreçte adeta bir mesihe dönüştürülen Aziz Yıldırım yeniden bu bataklığın başına, aldığı cezaya rağmen, futboldaki kirli ilişkilerin üzeri örtülerek yeniden geçme imkânı bulmuştur.
Ancak devletin birçok kurumunu özel yetkili mahkemeler aracılığıyla yeniden şekillendiren AKP ve cemaat bu 1 yıllık süreçte futbol dünyası üzerinde de gücünü artırmıştır. Örneğin Fenerbahçe’nin yeni yönetimine göz atmak fikir verici olacaktır. İktidara yakın dolar milyarderi İsfendiyar Zülfükari, Tayyip Erdoğan’ın dünürünün oğlu Ahmet Ketenci, Abdullah Gül’e yakın olduğu ifade edilen Talat Yılmaz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğlu Hüseyin Ersan Topbaş bu isimlerden bir kaçı. Şike davasıyla birlikte özellikle taraftarların cemaate ve AKP’ye verdiği tepkinin Fenerbahçe yönetimi adına pekte geçerli olmadığı bilinmelidir. Hatta Aziz Yıldırım’dan şike operasyonunun ardından bir “direniş simgesi” çıkarmak isteyenler, Yıldırım’ın savunması sırasında söylediği “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin şansı. Benim onunla problemli olduğum söyleniyor. Telefonda hakaret ettiğim ve ihaleler konuşuluyor. Bunların gerçekle alakası yok. Başbakan ile aramıza kimse giremez.” sözleriyle illüzyon yaratmayı bir kenara bırakmalıdırlar.
Yine şike davasının ağırlığı altında ezilen Mehmet Ali Aydınlar yönetiminin ardından Futbol Federasyonu’nda yer alan isimlerde AKP ve cemaat ağırlığı daha fazla göze çarpmaktadır. Ailecek AKP’ye yakınlığı tartışılmayacak bir isim olan Yıldırım Demirören’in başına geçtiği futbol federasyonunda yeni isimler şöyle: Eski AKP İstanbul Milletvekili ve şimdi Milli Savunma Bakanı Yardımcısı olan Hasan Bülent Yardımcı’nın kardeşi Servet Yardımcı, eski AKP milletvekili adayı Arif Koşar, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç tarafından Yunus Akgül’ün ardından Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne atanan Mehmet Baykan, Trabzon AKP Belediye Meclis üyesi Mustafa Beyazlı ve AKP’ye yakın bir isim olan Edip Eren… Bu tablo Türkiye futbolunun AKP’ye emanet olduğunu göstermektedir.
Elbette kendisini Türkiye’deki bütün her şeyden sorumlu sayan -hatta doğrulacak çocuk sayısından bile-, her alanda kendi hegemonyasını tesis etmek isteyen AKP iktidarın futbol gibi bir bacasız fabrikayı kendi haline bırakmayacağı tartışmasız bir gerçektir. AKP çokta kontrolü dışında olmayan futbol dünyasını artık daha rahat bir şekilde yönetebilecektir. Şike davası ve Aziz Yıldırım’ın düşürüldüğü durum bu dünyanın tüm isimlerine verilen bir mesaj gibidir: Aziz Yıldırım’ın dava sırasında düşürüldüğü kriminalize durum herkesin kendisine çeki düzen vermesi adına önemli bir uyarıydı. Galatasaray’ın yeni başkanı Ünal Aysal bile, Galatasaray kulübü şike davasının dışında bırakılmasına rağmen, 25 milyon Galatasaray taraftarının 20 milyonunun AKP’ye oy verdiği gibi mantık sınırlarını zorlayan ifadelerle bağlılığın ispata girişmiş ve geçtiğimiz yıl TT Arena’nın açılışında Tayyip Erdoğan’ın yuhalanmasıyla bozulan ilişkileri tamire girişmişti. Böyle bir futbol dünyasında hiçir taraftar, futbolsever spor adına güzellikler beklememelidir. Aksine spor bu haliyle hem egemenlerin bir ideolojik hegemonya aracı, hem de sınırsız kazanç kapısı olmaya devam edecektir.
Birkaç sözde taraftarlar cephesinden etmek gerekmektedir. Şike operasyonu içerdiği siyasal hesaplara paralel olarak, taraftarlarında politikleşmesini beraberinde getirmiş ve özellikle AKP ve cemaat karşıtı bir hareket içerisinden çıkabilmiştir. Birçok taraftar grubu kendisine sol isimler, semboller seçerek milyonların gözünü çevirdiği futbolu “endüstriyel” çarklarından çekip çıkarmaya çalışmıştır. Bu sınırları da olsa olumlu bir gelişme sayılmalıdır. Öte yandan futbolda şike operasyonuyla gerilen ipler taraftarlarla devletin kolluk güçlerinin sık sık karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Türkiye’de emekçilerin sırtından eksik olmayan gazın, tazyikli suyun, copun pek çok kez sebepsiz yere taraftarların sırtında patladığını da gördük. Özellikle şike operasyonuyla birlikte yayıncı kuruluş Digitürk’ü memnun etmek adına getirilen Play-Off’un şampiyonu belirleyecek son maçı olan Fenerbahçe-Galatasaray maçının ardından Fenerbahçe’li taraftarlara polis sebepsiz yere saldırmış, tribünleri gaz bombasına boğmuştu. Bu olay basit bir tribün holiganlığıyla açıklanamaz. Aslında mesele açıktır: Belki futbolun bürokratik yapısını ele geçirebilirsiniz, ancak tuttuğu takımın kazanması belki de hayatının birincil önemdeki olayı haline gelmiş milyonlarca taraftarın öfkesini kontrol altına alamazsınız. AKP iktidarı şike operasyonunun ardından cini şişesinden çıkartmıştır, ancak bundan sonra futbolun işleyişindeki pisliklere tanık olmuş kitleleri yeniden bu şişeye tıkıştırmak imkânsızdır.
Kısacası artık 90 dakika sona erdi ve son düdük çalındı. Futbolun temiz yüzü ancak siyah beyaz nostaljilerde hatırlanacaktır. Futbol dünyası cemaatçi, AKP’li, ırkçı, çeteci düzen adamlarıyla, her şeyi dolara çevirmeye çalışan şirketleriyle, kirli iktidar ilişkileriyle neoliberal kapitalizmin çürümüş bir sacayağı olarak yaşamına devam edecektir.
Fikret Seyhan
KATEGORİLER Karışık