Sermaye Vizyonuyla AKP’den Kurtulmak – Gökçe Şentürk

Sermaye Vizyonuyla AKP’den Kurtulmak – Gökçe Şentürk

Sınıf mücadelesinin ne kadar belirleyici ve açıklayıcı olduğunu gösteren günlerden geçiyoruz. Türkiye seçime, kritik zamanlara doğru gidiyor. İktidar, korkunç yoksullaşma karşısında seçmen desteğini toparlama, muhalefet ise iktidardan yüz çeviren emekçileri kazanma uğraşında. Ne yazık ki bu süreçte sınıf bilinçli, örgütlü ve mücadeleci emekçilerin geniş emekçi milyonlar lehine sürece müdahalesinden bahsedemiyoruz. Dünyaya emekçi sınıfların gözünden bakmadan bu süreci anlamak mümkün değil. Çünkü düzen muhalefetinin programından da iktidarın 20 yıllık yönetiminde uyguladığı programlardan da karşımıza çıkan tek bir gerçek var: emekçi milyonların desteğiyle patronların programını uygulamak, düzeni sürdürmek! İşte bunun son tartışılan örneği de CHP’nin yeni “Vizyon Belgesi” oldu.

TÜSİAD Programına Sadık Bir Muhalefet

Emekçiler sesini çıkaramıyor, örgütsüz. Sendika ve meslek örgütleri emekçilerin çıkarlarını savunmaktan çok uzakta. Liberal ekonomi kurallarının sınırlarını zorlayan bir iktidar ve artık sermaye birikimindeki tıkanıklık nedeniyle eskiye özlem duyan bir büyük sermaye var. Oysa AKP’li yıllarda büyük vurgunlar yaparak kat be kat büyümüşlerdi. Dolayısıyla patronlar ve uluslararası ortakları ülkeyi yeniden Batı kapitalizminin rayına oturtacak bir iktidar arayışında. TÜSİAD, bu arayışı 2021 Ekim’inde, “Yeni bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporuyla ilan etmişti. Her biri liberalizmin duayeni sayılacak iktisatçılarla hazırlanan CHP’nin Vizyon Belgesi TÜSİAD’ın raporuyla birebir örtüşüyor. Bunlardan bazıları TÜSİAD raporunun açıklandığı toplantıda da bulunuyor zaten. AKP’nin 2002-2007 arası ilk dönemine yapılan vurgu/övgü ve ekonomik krizin sebebinin ilk dönem iktisadi programından sapmış olmasına bağlanması her iki açıklamanın da ortak ekseninde bulunuyor. Yoğun yabancı sermaye girişi sayesinde düşük enflasyon ve büyüme zamanlarına dönüşü hedefleyen bir programın emekçilere yeni olarak sunulması da işin acı tarafı.

Daha da acı olanı emek örgütlerinin bu süreçte emekçilerin taleplerini dillendirme konusunda neredeyse düzen muhalefetinin bile gerisine düşmesidir. Düşünün ki işveren sendikası TİSK asgari ücrete yapılması gereken zammı Türk-İş’ten bile yüksek açıklıyor. TÜSİAD ile DİSK arasında patronların asgari ücretten verginin kaldırılmasını savunduğu bir görüşme gerçekleşiyor.

Maksat düzenin normalleşmesi ve seçimden sonra yeniden uluslararası sermayeye entegre olacak liberal iktisadi kurallara dönüş gerçekleştirilmesidir. Bunun için emekçilerin de ikna edilmesi gerekiyor. Bütün sermaye yanlısı politikaların yanına biraz da emekçilerin talepleri ve yoksulluk karşıtlığı ekleniyor ki emekçiler isyan etmesin, kaderine razı olsun.

Şimdilerde herkes AKP’nin ahbap çavuş kapitalizminden şikayetçi. CHP’nin vizyonunda ülkenin liyakatli kurumlar ve kişilerin elinde ‘temiz para ve sermaye’ ile önce feraha sonra refaha kavuşacağı iddia ediliyor. Peki emekçiler soracak kadar güçlü bir örgütlülüğe sahip değilse biz de mi sormayalım. Kiminle ve hangi temiz parayla? Dünyanın neresinde tıkır tıkır işleyen temiz bir kapitalizm var? Hadi bunlar bir yana, bugün AKP’den şikayetçi görünen TÜSİAD sermayesi AKP’li yılların en büyük kazananı değil miydi? Emekçilerin cumhuriyet tarihi boyunca yarattığı değerler birer birer özelleştirilerek sermayeye peşkeş çekilirken, emekçiler yoksullukla yaşayıp her türlü sendikal hak bile fiilen yasaklanırken neredeydi bu temiz para sahibi temiz sermaye? Biz söyleyelim, voliyi vurma peşindeydi. Kapitalizmin birinci kuralıdır; sermayenin tek kırmızı çizgisi birikimini garantiye almaktır, demokrasi ve özgürlükler birikim tehlikeye girdiği zaman ihtiyaç duyulan iktidar değişikliğine kılıf olmaktan öteye geçmez. Özellikle de Türkiye gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde sermayenin iktidarın antidemokratik uygulamalarına bırakın engel olmayı dur deme potansiyeli bile yok. Aksine AKP patronlar için işçi muhalefetini bastırdı sendikal hakları tamamen yok etti. Sermayenin kaygısı yeni iktidarın bu konuda AKP kadar başarılı olup olmayacağı…

Yardım Edilmiş Yoksulluk

Sömürü karşıtlığı olmayan bir yoksullukla mücadele programı ancak vizyon belgesindeki gibi olabilir. Yani bataklığı kurutmadan sivrisinekleri kovalayarak… Elbette ki bütün sivrisinekleri değil, yalnızca AKP’ye yandaş olanlarını…

CHP ve Kılıçdaroğlu bir süredir neoliberalizm karşıtı söylemlerle klasik sosyal demokrat tonu öne çıkarıyor; yani 1970’ler öncesi refah devletleri döneminin söylemlerini. Oysa dünya artık bambaşka koşullara sahip olduğu gibi o dönem ile bugün arasındaki en büyük fark emekçilerin örgütlülük düzeyi, sendikal haklar ve mücadele istekleri. Neoliberalizme yalnızca acımasız olması anlamında bugün moda olan klişe eleştiriler getiriliyor. Ama sendikal hakların genişletilmesine ve emekçilerin kendi haklarını aramasının tek yolu olan örgütlenmelerine yönelik engellerin kaldırılmasına dair tek geçer söz bile yok ortada.

Bu durum düzen muhalefetinin hali göz önüne alındığında hiç de anormal değil. Patronların programını uygularken emekçiler için genel geçer ve soyut doğruları tekrarlamaktan başka seçenek kalmıyor. O nedenle yoksulluğun bitirilmesi için artan sosyal yardımlar dışında dişe dokunur bir söylem de yok ortada. Oysa yoksulların siyasetini yapmanın birinci kuralı zenginleri karşına almaktır. Zenginleri yanına alan yoksula katlanma düzeyini arttıracak bir yaşamdan başkasını sunamaz. Zengin varsa yoksul ve yoksulluk olacaktır. Bu karşıtlık düzenin doğası gereğidir.

Siyasetler Üstü Ekonomi Takımı

Siyasetler ve sınıflar üstü kişi, kurum tanımı düzene sadık muhalif kesimlerde çok yaygındır. Yani özcesi bölüşüm ilişkilerine dokunmadan bozuk düzenin nedenini onu işletenlere bağlama eğilimi… CHP her biri kendi alanında tanınan liberal kapitalist ekonomiden yana olduğu açıkça bilinen iktisatçıları siyasetler üstü olarak duyuruyor. Teknik bilgi ve eğitimi yüksek bir takımla ekonominin düzeltilmesi hedefleniyor. Kemal Derviş hikayesinin bir başka örneği yaratılacak. Acı reçetenin ceremesini kim çekmişti?

AKP sistemin bütün kurumsallığını çürütmüş olabilir. Ama dünyanın hiçbir yerinde yolsuzluğun ve pisliğin olmadığı bir temiz fon, para, sermaye yok. İngiltere mi, Almanya mı, ABD mi? Hiçbiri. Çünkü kapitalizm bozuk bir düzen. AKP ve dünyadaki diğer otoriter örnekleri de içinden çıkaran yalnızca sömürü ile ayakta kalabilen bir sistem var. Liyakatli kadrolar, MB bağımsızlığı, yargının AKP’nin sopası olmaktan çıkarılması gibi şirazesi iyice kaymış sistemi katlanabilir düzeye çekmek için atılacak adımlar.

Özcesi bu vizyon belgesi açıkça TÜSİAD’ın Türkiye kapitalizmini restore etme projesinin yürütücüsü olma vizyonunu yansıtmaktadır. Emekçilerin ise düzeni sarsacak bir programla yükseltilecek sınıf mücadelesine ihtiyacı var. Bu da başta patronlar sınıfını yanına değil karşına almakla olur. Eğitim, barınma, sağlık gibi temel hizmetlerde emekçi merkezli net çözümler ortaya koymakla başlar. Sermaye sahiplerini bedel ödemek zorunda bırakmakla olur. Emekçilerin kendi haklarını kendilerinin savunanabileceği aşağıdan yukarıya bir demokratikleşme ile olur. Önce AKP gitsin diyenler ne kadar haklı olduğumuzu görecek. Biz de radika sınıf merkezli bir programı ancak sosyalistlerin hayata geçirebileceğinin bilinciyle örgütlenmeye devam edeceğiz.

KATEGORİLER