
SEP Genel Başkanı Güneş Gümüş Avusturalya Sosyalist Alternatif gazetesi Red Flag’e Konuştu:
SEP Genel Başkanı Güneş Gümüş, Avusturalya Sosyalist Alternatif gazetesi Red Flag’a son dönemde gerçekleşen eylem dalgası ile ilgili konuştu.
Bu protestoların arka planını açıklayabilir misiniz? Türkiye’deki gençleri bu kadar şey nedir?
Eylemin tetikleyicisi olan olay, Erdoğan’ın en güçlü rakibi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Ekrem İmamoğlu’nu düzmece bir yargı kararıyla tutuklaması oldu. Önce İmamoğlu’nun üniversite diploması iptal edilerek cumhurbaşkanı adayı olma kriterlerinin dışına itildi, hemen ertesi gün de belediyeye yönelik çok büyük bir yolsuzluk ve terör operasyonu düzenlenerek tüm lider kadro gözaltına aldırıldı. Bu seri saldırılar, bir süredir toplumda rejime karşı birikmekte olan öfkeyi açığa çıkardı.
Kitleler haklı olarak Türkiye’deki seçimli demokratik işleyişin ortadan kaldırılmasından endişe ediyorlar. Söz konusu olan bir rejim değişikliğidir. Ekonomik kriz, siyasi yozlaşma, adaletsizlikler, geleceksizlik, çok ciddi bir toplumsal öfkeyi biriktirdi ve Erdoğan’ın normal bir seçimle iktidarda kalması imkânsız hale getirdi ancak o, ömür boyu iktidarda kaldığı bir rejim hayal ediyor.
Erdoğan 20 yılı aşkın süredir iktidarda. Sizce Türkiye siyasetinde daha otoriter bir yönelime doğru bir kayma mı yaşanıyor? Bu anı farklı kılan nedir?
2002’den bu yana iktidarda olan Erdoğan adım adım otoriter bir rejim inşa etti. Halihazırda devlet aygıtı; ordu, polis, yargı, medya ve üniversiteler kontrolü altında. Şu an binlerce muhalif hapishanelerde. Herhangi bir ciddi muhalif ses “terörist” olma ithamı ile hapse atılmak için yeterli. Ama AKP’nin bu son hamlesi, otoriter rejim inşasında niteliksel bir sıçramayı ifade ediyor. Çünkü Türkiye ağır aksak da olsa darbelerle kesintiye de uğrasa 80 yıllık bir çok partili hayata ve seçimle iktidarların değiştiği bir işleyişe sahipti.
2024’teki yerel seçimlerde AKP neredeyse bütün önemli kentlerin belediye başkanlığını kaybetmişti ve kaynakların çok büyük bir kısmı CHP’nin kontrolüne geçmişti. Böylelikle CHP’nin isimlerinden bazıları Erdoğan’a karşı çok avantajlı bir konuma geçti. Türkiye sosyolojisi oldukça dinamik, gençlik büyük çoğunlukla AKP’den koptu ve AKP’nin toplumsal destek tabanı bariz biçimde eriyor. Bu şartlar altında AKP’nin topluma dayattığı kültürel/kimliksel kutuplaşma söylemi giderek etkisini kaybediyor. Bu kaygılar AKP’yi bir çeşit darbe yapmaya yönlendirdi. Bu yüzden tam otoriter yeni bir kırılma planladılar. İnşa etmeye çalıştıkları model seçimlerin sadece kağıt üstünde olduğu bir Putin modeli. Muhalif liderlerin devre dışı bırakıldığı, seçimlerin sadece göstermelik şekilde yapıldığı bir otokrasi altında sessiz bir toplum: istedikleri şey bu.
Gösteriler ne kadar kitlesel? Eylemlere yönelik baskının boyutu nedir? Bu gelişmelerin siyasi açıdan önemi nedir?
Eylemlerde milyonlarca kişi sokağa çıktı. Eylemlerin motor gücü üniversite öğrencileri ve gençlik. Bir süredir gençler ülkeyi terk ediyor. Adaletsizlik, işsizlik, çok hızlı yoksullaşma, baskı, adam kayırmacılık şu an 20’li yaşlarının başlarında olan bir genç için tek gerçek. Erdoğan’dan başka hiçbir iktidar görmediler ve durum her geçen gün daha da kötüleşiyor. Nihayetinde bu öfkeli gençler sokağa döküldü. Eylemlerin bir anda büyüyeceğini, biz dahil, hiçkimse tahmin etmemişti.
Erdoğan’ın bu zamana kadar istediği tam otoriter rejim kurulamadı çünkü toplumda güçlü direnç odakları hep gelişti. Bu kitle eylemi dalgası ise sindirilmiş olduğu var sayılan genç kuşakların isyanı olarak ortaya çıktı. İlk polis barikatı aşıldığı anda ülkede psikolojik bir eşik aşıldı ve Erdoğan birkaç adım geri çekilmek zorunda kaldı. Üç büyük kentin başını çektiği eylem dalgasının yayılması için burjuva muhalefete tabandan basınç yapılmış oldu. Protestolar polisi geri çekilmeye zorladı ancak eylemci sayısının arttığı ya da eylemcilerin polis barikatını aşmak istediği noktalarda çok sert polis saldırıları da gerçekleşti. Ama Erdoğan aynı zamanda şöyle bir taktik izledi; bir hafta boyunca her sabah protestocuların evleri polis tarafından basıldı ve her gün tutuklanmalar gerçekleşti. Medya gücü ile eylemler ve eylemciler kriminalize edildi. Toplamda 2600 kişi gözaltına alındı 301 kişi tutuklu.
Bu eylemlerin asıl önemli tarafı, Erdoğan’ın hiç beklemediği şekilde bir fren yapmak zorunda kalması oldu. İBB’ye kayyım atanamadı. Ve belki Erdoğan’ın planladığı bazı hamleler de bir süreliğine ertelenmiş olabilir. Bunu bize zaman gösterecek. Bildiğimiz bir şey var ki Erdoğan sonuna kadar gitmekte kararlı. Toplumda buna uygun mücadele biçimleriyle süreklileşmiş bir mücadele biçimine ihtiyaç var.
Bu eylem dalgasını, Gezi Parkı gibi geçmişteki direniş ve eylem örnekleriyle kıyaslayacak olsak neler söyleyebilirsiniz?
Bugün mücadelede üniversite öğrencileri çok daha belirleyici roller oynadı. Yaş ortalaması çok genç. 2013’te toplumsal muhalefetin özgüveni daha fazla olduğu için eylemlere her yaş grubundan çok daha fazla insan katılmıştı.
2013’te mahalle eylemler, oldukça yaygındı ve küçük şehirlerde bile büyük eylemler düzenleniyordu. Bugün maalesef korku daha fazla olduğu için orta ve üst yaş grupları eylemlerde daha geride ama CHP’nin düzenlediği risksiz eyleme örneğin İstanbul’da 2 milyondan fazla kişi katıldı.
2013’te AKP toplumu kutuplaştırdığından ülkenin yarısı Erdoğan’ın arkasında kenetlenmişti, diğer yarısı ise sokaktaydı. Bu sefer AKP’nin destek tabanı oldukça daralmış durumda ve Erdoğan kendi daralan tabanını bile konsolide etmekte zorlanıyor.
2013’te polis şiddeti daha vahşiydi protestolarda 10 gösterici hayatını kaybetmişti. Bu sefer ise olayların önünü almak için gelen “sertleşin” baskısına rağmen polisin görece daha yumuşak kaldığını görüyoruz.
2013’te sosyalist sol şimdikine kıyasla çok daha büyüktü. Olaylar üzerinde belirli bir etkisi vardı. Şu an sağ Kemalist etki gençler arasında daha güçlü. Diğer taraftan aralarında SEP’in gençlik örgütü Marksist Fikir Toplulukları’nın da olduğu sosyalist gruplar eylem ve boykot komitelerinde hala etkililer. Özellikle Ankara’da sosyalist solun tarihsel kalesi olagelmiş ODTÜ, Türkiye çapında bir etki yarattı.
2013’te toplumda henüz bu düzeyde bir karamsarlık yoktu ama 2013’ün ardından gelen olağanüstü yıllar bir kuşağın geri çekilmesine ve sosyalist solun zayıflamasına yol açmıştı. Şimdi ise yeni bir gençlik kuşağı sahnede.
2013 ve 2025 arasındaki en önemli devamlılık AKP’nin otoriterleşmesine karşı demokratik bir savunma anlayışıdır. Laikliği savunmanın ve bu bağlamda Mustafa Kemal Atatürk imgesinin de bir devamlılık olduğunu söylemeliyiz. Bir başka devamlılık da işçi sınıfı hareketinin mücadelelere eşlik edememesi. Halihazırda Türkiye’de önemli işçi direnişleri olsa da bunlar yerel düzeyde ve ekonomik taleplerle sınırlı. Ülke çapına yayılacak genellikte ve politiklik seviyesinde değil.
Gençliğin bu denli kararlı ve ön saflarda yer almasının arkasında sınıfsal etkenler de önemli bir rol oynuyor. Gençler Türkiye’de bir gelecekleri olduğuna inanmıyor ve ülkelerinin Ortadoğu’da tipik olan tiranlık rejimine dönüşmesine karşı mücadele ediyor. Demokratik hak ve özgürlükler en temel taleplerin başında geliyor.
Solun bu protestolardaki rolü nedir? SEP ve diğer sosyalist gruplar ne tür bir faaliyet yürütüyor? Sizin rolünüz ne?
Sol, geçtiğimiz on yıllar içinde ideolojik yenilgi ve rejim baskısının çift yönlü etkisi ile oldukça küçüldü, etki kaybetti. Kimlik politikalarının merkeze alınmasıyla emekçiler İslamcılığın ya da karamsarlığın etkisine terk edilmiş oldu. Üniversitelerin birkaçı hariç tümü devlet destekli faşist güçler tarafından ele geçirildi. Ancak yine de önemli birkaç kritik üniversite ve gençlik odağı üzerinde radikal sol etki sahibi. Sayısal gücünden büyük etkiye sahip. Örneğin, isyanı tetikleyen ilk eylemi bizim de içinde olduğumuz sosyalistler örgütledi. Üniversitelerde boykotlar örgütlemek, kent merkezlerinde öğrenci hareketini birleştirmek gibi kritik roller oynuyoruz. Kritik anlarda ve kritik noktalarda sosyalistler hep önemli roller oynadı ancak devamını getirmek için birleşik bir cephenin kurulması ve emekçilerin gücünün ve yoksul kitlelerin sorunlarının harekete dahil edilmesi gerekiyor. Bunun için etkin olduğumuz sendikalarda eylemlere katılmaktan yana ağırlık oluşturmaya çalışıyoruz.
Eylemlere katılan başka örgütlü siyasi gruplar var mı? Siyasal yapı nasıl görünüyor? Buradan bakıldığında eylemler ağırlıklı olarak öğrenciler öncülüğünde gibi görünüyor. Hareketin belirgin bir liderliği var mı?
Kitleler heterojen ve dağınık. Ultra milliyetçi gençleri de görebilirsiniz eylemlerde, Kemalist gençleri de daha solcu gençleri de. Ortak nokta ise Erdoğan rejimine duyulan nefret. Hemen hemen tüm sosyalist-sol gruplar eylemlerde yer alıyor. Ancak bir istisnai durum var ve kritik bir konu: Kürt siyasi hareketinin liderliği bir süredir PKK’nin silahsızlandırılması görüşmelerini yürütüyor. Bu çerçevede Kürt ulusal hareketi ile birlikte hareket eden sol gruplar ve etkili oldukları sendikaları geride tutarak, eylemlere destek vermeyerek rahatlatıyorlar. Eylemlere gelmeyen bir diğer unsur Türkiye Komünist Partisi. Böyle büyük bir isyan karşısında güya politik birtakım açıklamalar yaparak radikalizmden bir süre kaçabildiler: gençliğin taban basıncı karşısında mecburen ve kontrollü şekilde dahil oldular.
Ana muhalefet partisi CHP’nin rolü nedir? Kitleler CHP’nin liderliğini takip ediyor mu? Hareketin ilerlemesi açısından CHP bir engel teşkil ediyor mu?
CHP, kitle hareketinin etkisi ile şekil alıyor. Ne bir programları ne de cesaretleri var. Kitlelerin içinden tüm ülkeyi sokağa çağırmaları yönünde güçlü bir talep geldiğinde ve Erdoğan’ın doğrudan CHP’ye kayyım atamak gibi bir saldırı planladığını gördüklerinde işin rengini anladılar. Aslında aylardır beklenen bir saldırıydı ancak hiçbir şey yapmadılar. Kitleler CHP’yi ileri hamleler yapmaya zorladı.
2013 Gezi isyanı ise tamamen kendiliğinden ve liderliksizdi. Şu anki eylemlerde CHP belirli bir liderlik kapasitesi ortaya koyabildi. Diğer taraftan perde arkasında AKP ile hangi görüşmeleri yapıyorlar burasını bilemiyoruz. İmamoğlu tutuklansa da İBB’ye ve CHP’ye kayyım atanmasını önlemekle yetinen bir başarı kıtasları var. Şimdi ise sokak eylemlerinin merkezi çağrılarını sonlandırdılar. Erken seçim için 30 milyonluk kişinin katılacağı bir imza kampanyası başlatacaklarını duyurdular. Ama bu kampanyayı ne kadar etkili örgütleyecekleri meçhul. Kitle mobilizasyonunun sürmesi çok önemli. Halen üniversitelerde hareketlilik mevcut. Sosyalistlerin burada oynayacakları roller belirleyici olacak.
Kürt ulusal hareketi şimdiye kadar bu protestolarla nasıl ilişkilendi? Direnişe katılıyorlar mı? Gösterilerde Kürt haklarına ve direnişine yönelik genel yaklaşım nedir?
Kürt ulusal hareketinin kendi ulusal ajandası var. Erdoğan’la süren ancak aslında Kürt halkına hiçbir somut vaat verilmeyen bir sözde müzakere süreci yaşanıyor. Bu yüzden Kürt ulusal partisi olan DEM Parti eylemlerden uzak durmayı tercih ediyor. Oysa bu otoriterleşme süreci başarılı olursa Kürt halkına düşen de baskılanmaktan fazlası olmayacaktır.
Görünüşe göre bundan sonra ne yapılacağı sorusu bir tartışma yaratıyor.Bundan sonrası için neler konuşuluyor?
SEP, boykot komitelerinin üniversitelerde kalıcılaşmasını; mahalle ve iş yerlerinde yerel komiteler kurulmasını ve bürokratik olmayan bir örgütlenme biçimi ile kitlelerin mücadele içinde güncel kampanyalarla devam etmesini savunuyor. Ekonomik kriz ülkedeki en temel sorun. Kriz karşısında taleplerin bugünkü kitle mücadelesine dahil edilmesi gerekiyor. Ve bir başka konu da şu an hapiste olan 300’den fazla öğrencinin, solcunun, sendikacının; yüzlerce ev hapsi alan eylemcinin özgürlüğü. Baskıya karşı dayanışma ağları ve özgürlük kampanyası örgütlemek gerekiyor.
Genel grev çağrısı şu anda gerçekçi olmasa da işçi sınıfına yönelik çağrıların ve buna uygun taleplerin yerleşmesi büyük önem taşıyor. Kitlelerde ise en büyük tepki biçimi şu anda tüketici boykotları. CHP, AKP’ye yakın şirketleri boykot edin çağrısı yapıyor. Sosyal medyada alışveriş boykotu çağrısı yaygınlık kazanıyor. AKP’nin ekonomik açıdan kırılgan olduğu, Türkiye’nin otoriter bir rejimi finanse edecek petrol gibi bir iç kaynak parasına sahip olmadığı, bu yüzden de tüketici boykotlarının caydırıcı olabileceği konuşuluyor. Bizler tüketici boykotlarının değil üretici grevlerinin; doğrudan eylem biçimlerinin; mahalle ve işyerleri komitelerinin ve genel örgütlü mücadelenin sonucu tayin edeceğini tartışıyoruz. Ama kitlelerdeki tüketici boykotu arzusuna karşı sekter bir pozisyon da takınmıyoruz.
Sizce sosyalist hareketin ve emek hareketinin hangi yönde ilerlemesi gerekiyor?
Bahsettiğim gibi, sosyalistlerin niceliksel gücünden büyük bir niteliksel etkisi var. Bu etki, birleşik bir cephe ile somutluğa kavuşturulmalı. Bu konuda belirli bir kitleselliği olan ve sekter olmayan yapıların bir araya gelme çabası var. Ama sosyalistler özel olarak baskı altına alınıyor ve tutuklanıyor. Bu durum işleri zorlaştırsa da gençlik mücadelesinin ateşi yakın zamanda sönecek gibi değil.
Demokrasi ve özgürlük, Türkiye gibi geç kapitalistleşen ve çelişkilerle dolu ülkelerde burjuva liderliklerle mümkün değil. Trump’ın yeniden iktidara geldiği bu konjonktürde de aşırı sağın yükselişinin Erdoğan’a daha fazla alan açtığını da çok hızlı şekilde Türkiye’de test etmiş olduk. Gençliğin öfkesi ve emekçi halkın biriken sorunları ile Kürt halkının özgürlük özlemleri devrimci bir çözüm dışında mümkün değil. Mevcut sol örgütler bürokratik, sistemle bağı güçlü ve ne yazık ki sınıfçı niteliğini kaybetmiş durumda. Demokratik alanın savunulmasının ötesinde bir hedef de daha ileri mücadele araçları da bu nedenle yaratılamıyor. Kitleler şu anda bu sınırları aşma enerjisi açığa çıkarmışken bu kitle hareketinden yeni bir devrimci kuşağın örgütlenmesi gerekiyor.
Röportajın İngilizcesi için
https://redflag.org.au/article/erdo%C4%9Fans-attack-on-democratic-rights-sparks-mass-protests-in-t%C3%BCrkiye