SEN, BEN, LENİN Filminin Yönetmeni Tufan Taştan: “Çare İnsanlarda, Bizde.”
Katıldığı festivallerden ödüllerle dönen ve büyük beğeni toplayan Sen, Ben, Lenin filmi 26 Kasım’da gösterime girdi. Sıradışı senaryosu, birbirinden yetenekli ve zengin bir oyuncu kadrosu ile dikkati çeken filmin yönetmeni Tufan Taştan ile Sosyalist Gündem yazarı Rozerin Ürper’in yaptığı röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Öncelikle merhaba. Adana Altın Koza Film Festivali’nden ödülle dönen, sonrasında Ankara Film Festivali’nde izleyici ile buluşup beğeni toplayan, salonu dolduran ve yine bir ödül kazanan “Sen, Ben Lenin” filmini izleyen biri olarak sizi tebrik ederek başlamak isterim. Filmin yaklaşık 4-5 yıllık bir sürecin ürünü olduğunu biliyoruz ama sizin ağzınızdan filmin hikayesini dinleyebilir miyiz?
Amacımız, yaşanmış bir olayı sinema aracılığıyla yeniden kurmaktı. “Mucizevi” ya da “bilimsel olarak” 2 yılı aşkın bir süre Karadeniz’de yüzen ve sonunda Akçakoca’ya gelen Lenin heykeli, muhafazakâr bir belediye başkanı tarafından turizmi canlandıracağı düşüncesiyle dikilmek istenmişti. Sonra Ankara’dan olaya müdahale edilmiş ve heykel depoya kaldırılmıştı. “O dönemin belediye başkanı, Lenin’i gerçekten kasabanın meydanına dikseydi ne olurdu?” sorusu, bizi harekete geçirdi. Yaşanmış bir olaydan yola çıkıp yaşanmamış bir olay üzerine film yapmış oluyoruz aslında. Gerçek ile kurduğumuz bağ, kasaba meydanına dikilemeyen Lenin heykelinin dikilmesi ve hatta çalınmasıyla yaratılan kurmacaya odaklanıyor. Kısaca, film kendi gerçeğini yaratıyor… Bu senaryo, Lenin heykeliyle ilgili Barış Bıçakçı ile birlikte yazdığımız ikinci senaryo oldu. İlk yazdığımız hikâyeyi maddi sebeplerle çekemeyince, onun bittiği yerden yeni bir hikâye kurmak durumunda kaldık. Düşük bütçeyle, kısa sürede ve hikâyemizden vazgeçmeden bu filmi çekebilme arayışıydı. Bence daha güzel de oldu. Aslolan derdimizi anlatmaktı.
Oyuncu kadrosu gayet güçlü bir film oldu. Karakterler de gayet iyi ve bazı toplumsal figürlere de değiniyorlar. Karakterlerin “bilindik” kimliklerden oluşmaması gibi öğeler Ankara Film Festivali’nde izleyiciler açısından ilgi çekici bir durum oluşturdu. Bu özellikle düşünülmüş bir şey miydi?
Bence biraz tanıdık biraz da gerçek dışıydı hepsi. Mesele kurmaca bir kasabaya koca ülkeyi sığdırmaktı bizim için… Aslında senaryo aşamasında karakter yazarken birtakım hayaller kurarsınız. Onu konuştururken bir bedene büründürürsünüz, kimi oyuncular aklınızdan gelir geçer. Bizde de süreç bu şekilde işledi. Karakterleri yazarken elbette aklımızda bazı isimler vardı ama senaryo tamamlandıktan sonra bütüncül bir hayal kurup ekibi tamamladık. Birçok oyuncu arkadaşımız yapım öncesi süreçte dahil oldu. Muhteşem bir oyuncu kadrosuyla çalıştık. Onları bu filme dahil eden oynadıkları karakterin yanı sıra senaryoda anlatılan hikâye ile bağ kurmalarıydı, derdimize hemhal olmalarıydı. Filmde yer alan tüm oyuncular anlatmak istediğimiz hikayeye inandı.
Son dönemlerde sistemle ilgili problemleri anlatan veya anlatma gayesi olan filmlere bakınca Sen Ben Lenin filminde onu ayıran bir özellik olduğunu görüyoruz; bir çözüm sunuyor ve mücadelenin altını çiziyor. Bu vurgu nasıl gelişti?
Bertolt Brecht’i anımsayarak başlayayım: “Sanatın apolitik olması, egemenlerle işbirliği yaptığı anlamına gelir.” Benim düzenle bir derdim var bu nedenle hikayeler anlatıyorum. En başından beri bu hikayeye başlama sebebimizde buydu. Bana kalırsa çok net bir çözüm öneriyor film. Lenin ile başlayıp Ahmet abi ile son buluyor. Kasabanın kendi gerçeğine ve yaşanmışlığına dair bir yüzleşme/hesaplaşma hikayesine dönüşüyor. Büyük cümleler yerine daha gerçek ve daha insana dair bir yerde kendini konumlandırıyor. Dayanışmanın tek çözüm olduğu utkusuyla son buluyor.
Fragmanın çıkmasından festivallere, festivallerden sokaktaki yazılamalara ve oradan sosyal medyaya kadar birçok yerde yapılan tanıtımlar çok sayıda insanı heyecanlandırdı. Filmin öznelerinden birinin Lenin olması da önemli bir etken. Siz neler düşünüyorsunuz? Filme yönelik tepkiler nasıl?
Genel olarak çok güzel yorumlar aldık. İstanbul, Adana ve Ankara’da aldığımız tepkiler çok anlamlıydı bizim için. Sonuçta biz bir masal anlattık ve bu masal artık bizden çıktı seyirciye geçti. Artık masal onların. Bu sorunun en güzel cevabını bu nedenle seyirci verecek. Biz bir şekilde onlara bir hikaye/hikayeler bırakmaya çalıştık. Bakalım bizim filmdeki sorularımız onlarda nasıl karşılık bulacak.
Film 26 Kasım’da vizyona giriyor, bu süreçte sokaklarda çok fazla çalışması yapıldı. Yani birçok yerde Lenin stencil’ı gördük. Lenin ve sokak arasındaki bağ olarak tanımlanabilir mi bu çalışmalar? Ya da neden böyle bir çalışma/tanıtım tercih edildi?
Kesinlikle. Elbette ki bağımsız bir film yaptığınız için bütçeniz olmuyor kendi yağınızda kavruluyorsunuz. Fakat duyuru için gerilla yöntemlerini kullanmakta bence bu filme ve Lenin’e yakışan bir seçim. Lenin ile sokak arasında elbette kuvvetli bir bağ var. Biz de onun üzerinden ilerledik. Kendi imkanlarımızla doğru bir şekilde insanlara bu filmi duyurmak istedik.
Biraz da filmin sanatsal yönlerini konuşsak. Filmde tek mekan kullanılmış ve karakterler ve olaylar genelde orada şekilleniyor. Bu mekan içerisinde -böyle söylemek doğru mu olur bilmiyorum ama başka bir dünyaya açılan bir kapı var. Bu kapı elbette izleyiciler için farklı anlamlarla çeşitlendiriliyordur ancak ben bu sahnelerin eklenmesindeki süreci ve bu sahneleri eklemekteki gayeyi biraz merak ediyorum. Nasıl şekillendi bu gaye?
Tek mekân senaryo ve yönetmenlikte hatta kurguda iyi top çevirmeyi gerektiren bir süreç. Türlü türlü hareketlerle kendimizi zorlamamız gerekiyor. Çünkü temel gayemiz anlattığımız masalı dinleyenlerin sıkılmamasını sağlamaktı. Bu durum başta senaristin sonra yönetmenin ardından oyuncunun ve dahi kurgucunun tüm enerjisini kullanmasını gerektiren bir durumdu. Bu nedenlerle tek mekan oldukça zor geçti. Bu zorluğu seyirci açısından rahatlatmak için ve bir yandan da filme dair belli metaforları kullanmak için pencereleri seçtim. Benim pencerelerde yarattığım imgelerle anlatmak istediklerim elbette var fakat mesele onların seyircide nasıl karşılık bulduğu bu yüzden bu konuda çok spoiler vermesem iyi olur.
Son olarak da Lenin’i sormak gerekir diye düşünüyorum. Türkiye’de yıllardır var olan bir sorunun aslında Lenin üzerinden anlatılması dikkat çekici. Birçok yapımın aksine popüler kültür için kullanılmadığı açık, peki Lenin sizin için neyi ifade ediyor?
Öncelikle bu güzel sorunuz ve içinde taşıdığı cevap için teşekkür ederim. Bu filmi yapmaktaki temel motivasyonlarımızdan biri buydu zaten. Lenin’in kendisini değil ama düşüncesini/fikirlerini ve bunların insanlardaki yansımalarını ele almaktı. Başta da söylediğim gibi Lenin ile başlayan Ahmet Abi ile son bulan bir film Sen Ben Lenin. Lenin’i anlatmanın en iyi yolunun da bu olduğunu düşünüyorum. Son olarak Lenin’in benim için ne ifade ettiği sorusuna cevap yazsam başka bir film olur bence.