Savaşın Ardından Deprem Felaketi: Suriye Halklarının Derin Yalnızlığı – Barış Babaoğlu

Savaşın Ardından Deprem Felaketi: Suriye Halklarının Derin Yalnızlığı – Barış Babaoğlu

Maraş merkezli deprem Türkiye’de büyük bir yıkım yaratırken, yanı başımızda sessiz bir trajedi yaşanmaya devam ediyor. Deprem on yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın ve emperyalist müdahalelerin perişan ettiği Suriye halklarının yaşadığı acıları daha da perçinledi. 

Özellikle depremden yoğun bir şekilde etkilenen Suriye’nin kuzeyinde durum içler acısı. Suriye’de depremden yaklaşık 9 milyon insan etkilendi. BM tarafından depremin en çok etkilediği Kuzeybatı Suriye’de yaklaşık 7.000 kişinin yaşamını yitirdiği belirtilirken, enkaz altındaki binlerce kişiye hala ulaşılamamış durumda. Savaş sırasında depremin etkilediği bölgedeki pek çok hastanenin yıkılmış olması halkın sağlık olanaklarına erişimini de kısıtlıyor. 

Ülkedeki içme suyu kaynaklarının % 30-40 oranında bir bölümü kullanılamaz hale gelirken; Kızılhaç’tan yapılan açıklamada şimdiden 85.000 kişinin kolera salgınından etkilendiği belirtiliyor.

Ancak, iç savaş ve Suriye’ye yönelik sürdürülen uluslararası ambargo Suriye halklarına acil ihtiyaçların ulaşmasının önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Batılı ülkeler, Esad rejimini çökertmek amacıyla yıllardır acımasız bir ambargo politikası sürdürüyor. Bunun bedelini ise Esad rejiminden önce yoksul halklar ödüyor.

Depremle birlikte ise ambargo politikaları kamuoyunda daha fazla sorgulanıyor. Bölgeye giden yardımlar, Türkiye üzerinden şimdiye kadar sadece Bab el-Hava sınır kapısından gönderiliyordu. Ancak tek bir noktadan iletilen yardımların ne derece etkili olduğu tartışma konusu. Suriye’ye deprem öncesinde de yapılacak insan yardımların nasıl ulaştırılacağı konusunda emperyalist güçler arasında bir anlaşmazlık söz konusuydu. Daha önce BM Güvenlik Konseyi’nde alınan karar doğrultusunda Rusya yardımların Türkiye-Suriye sınırı üzerinden tek bir noktadan gitmesine onay verirken, BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths yardımlar için daha fazla geçiş noktası oluşturulması gerektiğini belirtiyor. 

Ancak, bunun da ötesinde asıl sorun Suriye topraklarında başlıyor. Bu kez yardımların geçişinde iç savaşın taraflarını oluşturan aktörler yardımların cephe hattını aşamaması konusunda birbirini suçluyor. Örneğin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütü kontrolündeki bölgeye Esad rejimi tarafından gönderilecek yardımlara, rejimin bunu meşruiyetini artırmak için kullanacağı gerekçesiyle izin vermeyeceğini açıkladı. HTŞ ve Suriye Milli Ordusunun Suriye’deki deprem bölgesine ulaşan uluslararası yardımlara el koyduğu ve bunları depolara saklayarak satışa çıkardıkları da gündeme gelen iddialar arasında. Gazete Duvar’da yer alan bir başka haberde ise Türkiye kontrolündeki Suriye Milli Ordusu üyelerinin Azez yakınlarında bulunan Kafra kasabasında 60 ailenin kaldığı çadırlara el koyduğu ve buralara örgüt üyelerinin ve ailelerinin yerleştirildiği dile getiriliyor. 

Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi İrit Lillian’ın “Deprem bölgesinin Suriye sınırına yakın olması bizim için problemdi, konu can kurtarmak olunca bunu göz ardı ettik.” açıklaması Suriye halkının nasıl yalnız bırakıldığının da bir itirafı niteliğinde. Hatta Siyonist rejim deprem felaketinden sonra bile Şam’a yönelik hava saldırılarına ara vermedi.

Kısacası, aynı coğrafyayı paylaşan ve bu sistemin yarattığı enkazın kurbanları olarak Türkiyeli emekçilerin kaderi Suriye emekçileriyle sıkı sıkıya kenetlenmiştir. Komşu halkının acısına burun kıvıran bir halk özgür olamaz. Yapay sınırlardan kurtulmak, emperyalist çıkar savaşlarını sona erdirmek ve insanlık onurumuzla yaşayabileceğimiz bir geleceğe sahip olabilmek için var gücümüzle Sosyalist Ortadoğu Federasyonunu inşa etmek zorundayız.