Sansür, Montaj ve Devrim – Engin Kara
Bir devrimi sansürleyebilir misiniz? Yeterince omurgasızsanız, bir protesto hareketi sırasında penguenleri yayınlayabilirsiniz belki. Ancak siyasi iktidarın tümüyle başka bir sınıfın eline geçişine gözlerinizi kapatıp, kulaklarınızı tıkayabilir misiniz?
Peki, bir devrimin liderlerini tarihten silebilir misiniz? Bir devrimi, liderinden kopartabilir misiniz?
Bu yazıda, Stalinizmin, Ekim Devrimi’nin tarihi üzerindeki böylesi girişimlerini ele alacağız. Bakalım “resmî komünist tarih” bize ne hikayeler anlatmış…
Devrimin Kaderi, Gerçeklerin ve Tarihin Kaderini Belirler
Lenin’in 1924’deki ölümünün ardından partinin yönetimine çöken Troyka (Zinovyev-Kamenev-Stalin), çok erken tarihlerde tarihi çarpıtmaya başlar. İlkin Troçki ile Lenin arasındaki eskimiş polemikler, yeniden parti basınında yayınlanmaya başlar. Adım adım parti içindeki demokrasiden vazgeçilir. Troçki ve takipçileri önce basında topa tutulur, peşinden parti içindeki ve emekçiler arasındaki faaliyetleri engellenmeye çalışılır. Zaman ilerledikçe hedef alınan kesimlerin çapı giderek genişler. Bir süre sonra Stalin’in eski iktidar ortakları Zinovyev ve Kamenev de hedef gösterilenler listesine girer. 1930’lar boyunca çok büyük rakamlarda parti üyesi suçlanmaya başlar. Düzmece mahkemeler kurulur, yoktan gizli tanıklar var edilir. Yüzbinlerce parti üyesi tutuklanır, sürgüne gönderilir ve hatta idam edilir. Tüm bunlar devrimin kendi gidişatından bağımsız gerçekleşmez. Dünya devriminin kaderi, Sovyetler Birliği’nin kaderi olur. Sovyetlerin kaderi, gerçeklerin ve tarihin kaderini belirler.
Devrim SSCB sınırları içinde izole oldukça ve dünyanın geri kalanına yayılamadıkça, Sovyet iktidarının zemini alttan alta oyulur. Böylece Stalinizmin hem ideolojik dönüşümlerinin hem de tarih üzerindeki tahrifatlarının gerçekleşmesine imkân tanıyan bir süreç yaşanır. Sovyetler izole kaldıkça, Sovyet sınırları içinde karşı-devrimci dönüşümler güç kazanır. Gün gelir, 1917 Ekim ayaklanmasının kararını alan Merkez Komite ve ayaklanmanın hemen ertesinde kurulan ilk Sovyet hükümetinin üyelerinin çoğunluğu “karşı-devrimci, Alman ajanı” gibi suçlamalara maruz kalır.
Sonuçta ortada Sovyet iktidarından geriye bir şey kalmadığında, tarihi baştan yazmak da mümkün hale gelir. Artık iktidar işçilerin elinde değil, iç içe geçmiş parti ve devlet bürokrasisinin elindedir. Siyasi iktidarın el değiştirmesi, üretim araçları üzerindeki kontrolü de bürokrasinin eline verir. Ve değil midir ki “her çağın egemen ikirleri, o çağın egemen
sınılarının fikirleridir”; SSCB’de de iktidarı ve üretim araçlarını elinde tutan ve bu niteliğiyle yeni bir toplumsal grup olarak tarih sahnesine adım atan “komünist parti bürokrasisi” kendi fikirlerini egemen kılmaya başlar .
Tarih yeniden yazılır, fotoğralardan kimi simalar buharlaştırılır ve filmler yeniden çekilir. Stalinizm, devrim öncesine ve sonrasına ait ve devrimin görsel belgeleri niteliğindeki az sayıdaki fotoğrafın önemli bir kısmı üzerinden devrimin tarihini karartmaya girişir.
Fotoğraflardaki Çarpıtmalar
Burada çeşitli fotoğraflarda gerçekleştirilen “istenmeyen kişilerin silinmesi” vakalarını tek tek ele alacağız. İlkin Lenin’in en ünlü fotoğraflarından biriyle başlayacağız: Lenin ahşap bir kürsünün üzerinden meydanı dolduran kalabalığa sesleniyor.
5 Mayıs 1920’de Sverdlov Meydanı’nda çekilen fotoğrafın orijinalinde, kürsünün Lenin’e göre hemen solunda önde Troçki’yi, onun arkasında ise Kamenev’i görüyoruz.
Fotoğrafın sansürlenmiş halinde ise kürsü Lenin’in soluna doğru uzatılmış ve Troçki ile Kamenev artık görünmez olmuştur.
Yıl 1919. Lenin ve Bolşevik partinin önde gelenleri Kızıl Meydan’da devrimin ikinci yıldönümü kutlamasında. Kalabalığın arka taraflarında bulunan Lenin, fotoğrafın sansürlü halinde üç yoldaşını kaybediyor: Troçki, Kamenev ve Khalatov (bir dönem Sovyetlerin Basın Komiseri olarak görev almıştır) görüntüden yok ediliyor.
Aşağıdaki fotoğrafta ise Lenin’in Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 1898’deki kuruluşundan hemen önce içerisinde yer aldığı İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’nin liderlerini görüyoruz. 1897 yılına ait bu fotoğrafta yer alan yedi simadan biri sonradan siliniyor. Bu defa yok edilen kişi, o dönem mühendislik okumakta olan ve 1929’da Stalin iktidarı tarafından tutuklanan Alexander Malchenko.
Son fotoğrafta ise ise sansür içinde sansür görüyoruz. Önce en sağdaki, sonra en soldaki, en sonunda ise Stalin’in yanındaki sima fotoğraftan siliniyor. Sonuçta ortada ise yalnızca “heybetli Stalin” kalıyor.
Eisenstein’ın “EKİM” Hikayesi
Sovyet sineması denilince akla ilk gelen isim: Sergey Mihayloviç Eisenstein. Özellikle 1925 yapımı Potemkin Zırhlısı filmiyle tarihe geçen Eisenstein, devrimin kameramanı olmanın yanı sıra özellikle bu filmde sanatsal açıdan da devrimci atılımların öncüsü olmuştur.
Ne var ki Eisenstein’ın 1927 yılında kameraya aldığı Ekim: Dünyayı Sarsan On Gün filmi, Stalinist tarih çarpıtmalarının en bariz örneklerinden biri olmuştur. Stalin, Eisenstein’ın Amerikalı sosyalist John Reed’in aynı isimli kitabından uyarladığı bu filmin yeniden montajlanmasını istemiştir.
Yeni versiyonda büyük Ekim Devriminin lideri Troçki’nin devrimdeki bütün rolü silinmiştir. Hatta Troçki bizzat Ekim ayaklanmasına karşı çıkan bir Bolşevik Parti Merkez Komitesi üyesi olarak gösterilmiştir. O kadar ki, filmde Lenin’in ayaklanma önerisine karşı çıkan tek komite üyesi Troçki’dir(!). Sessiz film olan “Ekim” ilminde Lenin’in ayaklanma önerisinin 10 Ekim tarihli Merkez Komite toplantısında tartışıldığı sahnelerin üst metinleri aynen şöyledir:
“Troçki [ayaklanmayı] ertelemek için ısrar ediyordu.”
“[Partinin önündeki] seçeneklerden biri Rodzyanko ve yandaşlarının devrimi boğmasını beklemekti. Diğeri ise ayaklanmayı başlatmaktı. Orta yol yoktu.”
“Tereddüt etmek, kaybetmek demekti.”
“Herkes Lenin’in önerisini destekledi.”
Ne tuhaftır ki, tereddüt etmenin kaybetmek olduğu bir ortamda, ayaklanmanın en üst düzey kontrolü -ayaklanmayı bizzat örgütleme görevi-, Merkez Komite’nin ayaklanma konusundaki tek tereddütlü üyesine, Troçki’ye verilecekti! (Lenin 1917 Temmuz olaylarından sonra Geçici Hükümet tarafından aranmaya başlamış ve ayaklanma gününe kadar gizlenmek zorunda kalmıştı. Bu nedenle ayaklanmayı fiilen örgütleyen Bolşevik lider, Troçki olmuştu.)
Oysa gerçekte, filmde sergilenen senaryonun aksine Bolşeviklerin 10 Ekim tarihli Merkez Komite toplantısı hiç de herkesin Lenin’in ayaklanma önerisini desteklediği bir havada geçmemişti. Lenin haftalardır Merkez Komite’yi ayaklanma ikrine kazanmaya çalışıyordu ve bu zaferi elde etmesi pek kolay olmadı. Hatta komiteyi bu ikre kazanabilmek için partinin tabanındaki ve yerel örgütlerindeki ayaklanma taraftarı motivasyonu, komitenin gözlerine sokacak şekilde parti içinde harekete geçirmek gerekmişti.
Neticede ise 10 Ekim tarihli merkezi toplantıya katılan 12 komite üyesinden 10’u ayaklanma lehine el kaldırırken, 2’si -Zinovyev ve Kamenev- ayaklanmaya karşı çıkmışlardı. Ancak toplantıya katılmamış olan komite üyeleri Rıkov ve Nogin de ayaklanma karşıtıydı, diğer katılmayan üye Milyutin ise açıkça olmasa da ayaklanma aleyhine tavır alıyordu. Yani 15 kişilik Merkez Komite’nin 5 üyesi, 10 Ekim’de, yani ayaklanmadan sadece iki hafta önce ayaklanmaya karşı çıkıyordu. Bu toplantıdan 5 hafta önce ise (Ağustos sonu) Zinovyev’in ayaklanma hazırlıklarına karşı çıktığı makalesi, Stalin’in yönetimindeki yayın organında hiçbir şerh konulmadan kendisine yer buluyordu.
O tarihlerde Lenin “Rus ve dünya devriminin başarısı iki günlük mücadeleye bağlı.” diyordu. Buna rağmen Kamenev ve Zinovyev, Gorkiy’in gazetesine “(20 Ekim’de başlaması öngörülen) Sovyet Kongresinden birkaç gün önce silahlı bir ayaklanma inisiyatifini üzerimize almayı kabul edilemez, proletarya ve devrim için tehlikeli buluyoruz.” şeklinde bir
beyanda bulunmuşlardı. Bu, Lenin’in deyimiyle “grev kırıcılık”tı. Ertesi gün Petrograd Sovyeti oturumunda Bolşeviklerin hasımları tarafından sorulan sorulara Bolşevikler adına Troçki “bir tarih saptanmadığı, ama eğer Sovyet tarafından bir tarih saptanmak zorunda kalınırsa işçilerle askerlerin tek bir vücut olarak yürüyeceklerini” ilan eden bir cevap vermişti.
Troçki’nin ayaklanmayı kamule eden bu cevabını, Kamenev kendisini meşrulaştırmak adına sahiplenmeye çalışmış ve Troçki ile hemikir olduğunu Sovyet oturumunda dile getirmişti. Ancak bu hamle Lenin tarafından şöyle cevaplandırılacaktı: “Kamenev’in Petrograd Sovyetinin oturumundaki numarası büyük bir kurnazlık; şu işe bakın ki, Troçki’nin görüşleriyle tümüyle hemfikir olduğunun söylüyor. Fakat Troçki’nin düşmanın önünde söylediklerinden fazlasını söyleyemeyeceğini, buna hakkının olmadığını kavramak o kadar mı zor?… Kamenev’in yaptığı numara tam bir üçkağıttır.”
Görüldüğü üzere Ekim ilminin Stalinizm montajlı versiyonunda iddia olunan gerçekler tam bir çarpıtma ve tarihi yeniden yazma hikayesidir. Fotoğralardan sadece kişileri silmeyi becerebilen Stalin, çok daha üst bir teknik altyapıya sahip olan Ekim ilmi üzerinde ise tarihsel görüntüleri yeniden çizdirmiştir!
Sonuç
Kendisini egemen sınıf olarak örgütleyen Sovyetler Birliği Komünist Partisi bürokrasisi, devrimin en canlı hafızasını oluşturan görsel belgeleri bir bir kendi çıkarları doğrultusunda elden geçirir. Kimileri buharlaşır, kimilerine söylemediği sözler söylettirilir. Tüm bunlar, siyasi iktidarın ve üretim araçlarının yeni sahiplerinin lehine yaşanır.
Ancak tarih üzerindeki bu oynamalar, yaşanmış gerçekleri ortadan kaldırmaz. Sadece, geçmişin içinden gelen ve yarına gitmekte olan devrimci faaliyetin önüne bir duvar daha örülmüş olur. Oysa aynı devrimci faaliyet, 1917’nin Ekim’indeki zaferine, yaklaşık 20 yıllık sabırlı ve enerjik çalışmanın sonucunda, nice duvarları teker teker aşarak ulaşmıştır.
SSCB’de de fotoğralardan silinenler, asla pes etmemiş, tamamen gerçek bir tarihi yazmaya devam etmişlerdir. Neredeyse her önemli fotoğraftan yok edilen Troçki, önce Troyka’nın politik ihanetlerine karşı mücadele etmiş, ardından parti ve emekçiler içinde Sol Muhalefet’i inşa etmiş; partiden ihraç edilmesine ve SSCB’den sürülmesine rağmen ısrarlı mücadelesinden vazgeçmemiştir. Nihayet Troçki, Stalin’in dünya devrimi fikrinden tümüyle kopuşu ve dünya devrimine açıktan ihaneti sonucunda Dördüncü Enternasyonal’i inşa ederek, Marks ve Engels’in, Lenin’in enternasyonalist sosyalist çizgisini sürdürmüştür .
Ancak tarih hiçbir zaman ne düz bir çizgide ilerlemiş ne de mücadelenin önüne dümdüz yollar çıkmıştır. Sosyalizm mücadelesi her daim inişli çıkışlı bir görüntü sergilemiş, yoluna çıkan engelleri aşmaya çalıştığı her anda yalpalayanlar, savrulanlar olmuştur; ancak neticede engellerin ve bunlardan doğan çelişkilerin çözüme kavuşturulması sayesinde Ekim Devrimi gibi tarihin -şimdilik- en büyük zaferine imza atmıştır.