Şanlı 15-16 Haziran Direnişi Yol Gösteriyor – Selahattin Ercan

15-16-haziran-direnisi.img_assist_custom-610x302

15-16 Haziran 1970’de Türkiye işçi sınıfı tarihinin en görkemli direnişlerinden biri gerçekleşti. Dönemin iktidarı Adalet Parti’sinin ve ona destek veren CHP’lilerin uykularını kaçıran, sermaye sınıfına korku salan işçiler sokaklara
döküldü. Barikatlar kurdu. Asker-polis ayırmaksızın karşısına kim çıktıysa göğüs göğse dövüştü ve tarihe bir destan olarak yazıldı. Yarattığı etkiler uzun yıllar devam eden bu işçi direnişi bugün işçi sınıfı mücadelesine ışık tutmaya devam ediyor.

NE OLMUŞTU?

27 Mayıs darbesinin bir ürünü olarak 61 Anayasası işçi sınıfına vebsosyalistlere kısmi özgürlükler getirmişti. 60’lı  yıllar işçi sınıfının siyaset sahnesine bir özne olarak çıktığı, kendi siyasal temsilini elde ettiği bir dönemin ifadesiydi. 1961 yılında TİP kurulmuş, 1965 yılında parlamentoya 15 milletvekili sokmayı başarmıştı. İşçi sınıfı ise hakları için 539 grev, 45 işyeri işgali, 69 miting ve yürüyüş gerçekleştirmişti. Ancak işçiler her seferinde örgütlü oldukları Türk-İş’in pasifistntutumuyla karşılaştılar. Dönemin iktidarları ve patronlarıyla anlaşan Türk-İş bürokrasisi, işçi haklarına saldıran yasalara sesini çıkartmıyor, grev kırıcı bir pozisyon takınıyor ve işçi sınıfını frenliyordu. Bu durumdan rahatsız muhalif sendikalar; Maden-İş, Basın-İş, Bağımsız Gıda-İş ve Türk Maden-İş 1967 yılında Türk-İş’ten  ayrılarak DİSK’i kurdular. Kula kulluğu sona erdirmek, işçi sınıfının memlekete ağırlığını koymasını sağlamak misyonuyla kurulan DİSK kısa zamanda yoğun ilgi görmüştü. Türk-İş ile kıyaslandığında çok daha radikal ve mücadeleci bir çizgide olan DİSK’in kuruluşu, bu dönemde işçi mücadelesi açısından bir dönüm noktası olmuştu.
İşçi sınıfı haklarını savunan Türk-İş’in sınıfa ihanet eden tutumunu pratiğiyle teşhir eden DİSK, 1970 yılına gelindiğinde nicel anlamdaoldukça güçlenmişti ve artık sermaye sınıfının gözünde acilen ezilmesi gereken bir yılana dönüşmüştü. Nitekim 1970 yılında yapılan Türk-İş Genel kurulunda konuşan Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, açık açık ‘Çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız!’ diyerek saldırıyı başlatmıştı.

61 Anayasa’sının memlekete bol geldiğini düşünen iktidar sendika, sözleşme ve grev yasalarında değişiklik el altından tasarıyı hazırlamıştı ve tasarı 13 Haziran’da TBMM’de görüşülmeye başlandı. Yasa tasarısı işçilerin istedikleri sendikaya üye olmalarını ve beğenmedikleri sendikadan ayrılmalarını güçleştiren, toplu sözleşme ve grev haklarını büyük ölçüde kısıtlayan hükümler içermekteydi. Tasarı AP’li vekillerin önerisi CHP’li vekillerin desteğiyle jet hızıyla kabul edildi. Ve Türkiye’yi sarsacak olan şanlı Haziran Günleri başladı.

etha-20120612-15-16-haziran03_ext

İŞÇİ SINIFININ YANITI

Patronlar ve iktidar açısından amaç netti. DİSK’in büyümesini  engellemek! İşçilerin de cevabı aynı ölçüde net oldu. Kazanılmış haklarının tek bir tanesinden bile vazgeçmeme kararlığında olan işçiler, sendikalarını canı pahasına savundu. İşçiler ‘DİSK’e dokunulamaz!’ diyerek sokaklara döküldü. İstanbul ve İzmit başta olmak üzere bütün Marmara’yı tutuşturan eylemler kısa zamanda yurt geneline yayılarak büyük bir işçi isyanına dönüştü. Türk-İş üyesi işçilerin de büyük katılımıyla fabrikalardan çıkan işçiler kortejler halinde birleşerek şehir merkezlerini zapt etti. Öyle ki İstanbul’da işçilerin birleşmesini engellemek için Unkapanı ve Galata köprüleri kaldırıldı. İki yaka arasındaki vapur seferleri iptal edildi. Ancak her şeye rağmen işçiler asker, polis demeden karşılarına çıkan barikatları bir bir yarıyor. Gözaltındaki arkadaşlarını çıkarıyor, büyük bir öfkeyle sokakları zapt ediyordu.

Mesele artık DİSK’in kapatılmasını aşmıştı. İşçiler sendikal özgürlüklerinin korunması istiyor, yasa geri çekilene kadar grevi sürdüreceklerini beyan ediyorlar ve Süleyman Demirel’in istifasını talep ediyorlardı. Direniş ancak sıkıyönetim uygulanması ve DİSK önderliğinin işçi sınıfını geri çekmesiyle bastırılabildi. Direniş, gerek kitleselliği ve radikalliğiyle; gerek işçi sınıfının burjuva düzene bir başkaldırısı olması, kula kulluk etmek istemeyen işçilerin isyanına dönüşmesi nedeniyle mücadele tarihine adını altın harflerle yazdırdı.

SONUÇLAR

Gerek devrimcilerin güçlü olduğu 70’li yıllarda, gerekse bugün hiç tartışılmayan, hak ettiği ilgiyi hiç görmeyen 15-16 Haziran Direnişi oldukça önemli sonuçları bünyesinde barındırıyor ve sınıf mücadelesinin geleceğine ışık tutmaya devam ediyor. 15-16 Haziran’ın öngününde dönemin devrimcileri işçi sınıfına gereken önemi vermiyordu ve geleceği sol cuntacılıkta arıyorlardı. İşçi sınıfı ise yardımcı özne bile değildi. Ancak direniş gösterdi ki işçi sınıfı üretimden gelen gücü kullanarak hayatı kilitleyebilecektir, mücadele uğruna gerekirse ölmekten korkmayacak bir radikalliğe ulaşabilecektir. Yani sistemi değiştirebilecek kolektif çıkar bütünlüğüne sahip tek sınıftır. Keza işçi sınıfının politik bağımsızlığı ve devrimci öznesinin yaratılması büyük önemdedir. DİSK bile olsa sendikal bürokrasi bir noktadan
sonra cesaretli adımlar atmaktan çekinecektir ve uzlaşma yolunu tercih edecektir.

İşçi sınıfı yeni 15-16 Haziranlar yaratabilecek kudrete sahiptir ancak bunun kendiliğinden olması beklenemez. 15-16 Haziran direnişinin bıraktığı miras ancak sosyalist bir emekçiler partisinin inşa edilmesi ve gençliğin, Kürtlerin, Alevilerin mücadeleye çekilebilmesiyle geleceğe aktarılabilir.

KATEGORİLER
ETİKETLER