RTE Tipi Başkanlık: Ülkeyi Neler Bekliyor? – Engin Kara
AKP ve MHP’nin anlaşarak Meclis’e getirdiği ve RTE’nin hayali olan “başkanlığı” farklı “Cumhurbaşkanlığı sistemi” adı altında Anayasa’ya ekleyen “Anayasa Değişikliği Teklifi” TBMM’de. Büyük olasılıkla da siz bu yazıyı okurken teklif Meclis’ten geçmiş olacak. Teklifin parlamentoya ilk sunulan halinde kimi değişiklikler yapıldı. Ancak yasama, yürütme ve yargıyı tek adama, teklif metnindeki adıyla “Cumhurbaşkanı”na bağlayacak olan değişiklik önerisinin özü hala aynı: Fiili diktatörlük anayasal zemine kavuşacak; çok zaman önce çalınan minareye şimdi yasal kılıf uydurulacak!
Yazıda Meclis’e sunulan Anayasa değişikliğinin neleri içerdiğini, bunların nasıl sonuçlara yol açacağını ve söz konusu değişikliğe karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğini ele alacağız.
TEKLİF NELERİ İÇERİYOR?
• Başbakanlık kaldırılacak. Cumhurbaşkanı yürütme organının başı olacak. RTE’nin “Başkanlık” diye tutturduğu sistem “Cumhurbaşkanı” ismi değiştirilmeden getirilecek.
• Yeni sistemde Cumhurbaşkanı’na “kararname çıkarma”, “Meclis’i (seçimleri) feshetme”, “OHAL ilan etme”, “HSYK üyelerinin 13’te 6’sını doğrudan belirlemek” gibi yetkiler verilecek. Cumhurbaşkanı’nın partisiyle üyelik ilişkisini sona erdirmesi gerekmeyecek. Bakanlar ve üst düzey kamu görevlileri Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.
• Teklifte milletvekili seçilme yaşı 18’e indirilecek. TBMM’deki milletvekili sayısı ise 600’e çıkarılacak. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin aynı anda yapılması öngörülüyor. Cumhurbaşkanı’na Meclis seçimlerini yenileme, Meclis’e ise “beşte üç çoğunlukla” (600 milletvekili varsayımında 360 milletvekilinin oyu gerekecek.) Cumhurbaşkanı seçimlerini yenileme yetkisi tanınacak. Bir seçimin yenilenmesi kararı, kararı alan tarafın kendi seçimlerinin de yenilenmesi anlamına gelecek.
• Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısı 13 olacak (teklifin ilk halinde 12’ydi). 4 üye (ilk halde 5 üyeydi) doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atacak. Adalet Bakanı ile müsteşar ise HSYK’nın doğal üyesi sayılacak. Kalan 7 üye ise TBMM tarafından seçilecek. Cumhurbaşkanı’nın iktidar partisinin başında olacağı ve partisiyle devam eden ilişkisi sonucunda parlamento faaliyetine de etki edeceği dikkate alındığında Adalet Bakanı ve Müsteşar dahil 6 üye doğrudan, diğer 7 ise dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek.
• TBMM’ye seçilen milletvekillerinin üyeliğinin herhangi bir şekilde sona ermesi durumunda “yedek milletvekilleri”ni devreye sokacak olan düzenleme önerisi tekliften geri çekildi. Teklifin 5. maddesinde yer alan bu öneri, kendi konumlarının da tehdit edildiğini gören çok sayıda AKP’li vekil tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Ayrıca 15. maddede yer alan “merkezi idare kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının; kuruluş, görev, yetki ve sorumlulukları Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” şeklindeki hüküm de tekliften çıkartıldı. Son olarak Cumhurbaşkanı’nın “doğuştan Türk vatandaşı olanlar” arasından seçileceği hükmündeki “doğuştan” ibaresi de teklif metninden çıkarıldı.
DEĞİŞİKLİKLER HANGİ SONUÇLARA YOL AÇACAK?
Teknik açıdan ele alındığında tam olarak ne başkanlık sistemine ne de parlamenter sistemine benzeyen ve değişiklik teklifiyle getirilmesi öngörülen bu yeni sistem esasında ülkede yerleşmekte olan “tek adam rejimi”ne anayasal kılıf sağlamaktan başka bir işe yaramayacak. Yürütme organının tüm yetkileri Cumhurbaşkanı olacak kişide toplanacakken, yasama organı ise yürütmeye, yani bu yeni durumda Cumhurbaşkanı’na bağımlı kılınacak. Cumhurbaşkanı’nın siyasi partisiyle ilişiğini resmen devam ettirme yoluyla da yasama organında (TBMM’de) muhtemelen çoğunluk olacak olan (ya da en azından en yüksek oyu alan) parti, bizzat Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde olacak. Böylece TBMM faaliyetleri resmen Cumhurbaşkanı’nın arzularına göre şekillenecek. Cumhurbaşkanı’nın parlamento seçimlerini fesih yetkisi ile, beğenmediği parlamento dağılımı durumunda yeniden seçimlere gitmeyi kolaylaştıracak. Mesela 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi bir tabloyla karşı karşıya kalan RTE, seçimlerin yenilenmesine doğrudan karar verebilecek. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 13 üyesinin 5’inin Cumhurbaşkanı tarafından atanması ve yine Cumhurbaşkanı tarafından atanmış olan Adalet Bakanı ile müsteşarın da doğal üye olması sonucunda kurulun çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş olacak. Böylece HSYK da Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde olacak. Yani yargı organı da yürütme ve yasama ile birlikte Cumhurbaşkanı tarafından kontrol edilecek. Bu değişiklikler neticesinde devletin bütün güçleri “anayasal olarak” tek adamın -Cumhurbaşkanı’nın- elinde toplanmış olacak!
Cumhurbaşkanı olarak kararname çıkarma, OHAL ilan etme gibi yetkileri sonucunda devlet güçlerinin tümünü elinde toplamış olacak olan tek adam, ülkeyi istediği gibi yönetebilecek. Kukla başbakanlar atamak zorunda kalmayacak, istediği değişikliklerin Meclis’ten geçmesini beklemesi gerekli olmayacak. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı memleketi adeta “babasının çiftliği” gibi yönetecek. Şimdilik Anayasa’da “başkan” ifadesi geçmeyecek. Ancak Cumhurbaşkanı, çeşitli ülkelerdeki mevcut başkanlık sistemlerinden daha fazla yetkiye resmen sahip olacak.
DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ MECLİSTE NASIL GEÇİRİLİYOR?
Önce Anayasa Komisyonu’na gelen teklif görüşmeleri sırasında komisyondaki AKP’li milletvekilleri, konuşma isteyen milletvekillerinin taleplerini dikkate almadan her madde için “müzakerede yeterlilik önergesi” vererek diğer maddelere geçti. Böylece maddeler üzerinde yeterince tartışma ve eleştiri yapılmasının önü kapatıldı. Yine Komisyon sürecinde CHP’li milletvekillerinin anayasa değişikliği görüşmelerinin TRT’den canlı yayınlanması talebi AKP’nin oylarıyla reddedildi. Teklifin yukarıda anılan değişikliklerle birlikte son halinin Komisyon’dan geçmesiyle Anayasa Değişikliği Teklifi, TBMM Genel Kurulu’na getirildi. Bu yazı yazılırken değişiklik teklifinin maddelerini tartışmaya geçmek için tamamı üzerine yapılan ilk oylamada 338 evet oyu çıkmış ve teklifin maddelerinin görüşülmesine geçilmişti. Teklifin tamamı üzerine görüşmelerin başladığı 9 Ocak Pazartesi günü TBMM önünde basın açıklaması yapmak isteyen ve içlerinde milletvekilleri de olan gruba polis saldırısı gerçekleşti. “Halkın oyuna sunulacağı” iddia olunan başkanlık teklifine karşı düşüncelerini açıklamak bile suç haline getirildi: Ankara’da 10 Ocak’tan itibaren 30 gün süreyle eylemler ve toplu faaliyetler yasaklandı!
Teklif üzerine Genel Kurul’da yapılan ilk oylama da yine AKP’nin ayak oyunlarıyla geçti. Gizli kullanılması gereken oylarla pozlar verildi, üç AKP’li milletvekili Anayasa’ya göre gizli vermeleri gereken oyu birlikte kullandı, yine açıkta oy kullanan Sağlık Bakanı Recep Akdağ kendisine suç işlediğini söyleyen muhalefet milletvekillerine “Hadi lan, suç işliyorum sanane, sana mı soracağım?” dedi… Meclis’ten yapılan canlı yayın kesildi, AKP grup sorumluları AKP’liler üzerinde çeşitli şekillerde denetim mekanizmaları geliştirerek “hayır” oyu kullanılmasını engellemeye çalıştı. 10 Ocak günü akşam saatlerinde değişiklik teklifinin maddeleri üzerinde görüşmeler başladı. Görünen o ki maddeler üzerindeki ilk tur görüşmeler ve teklif üzerine hem genel hem de maddeler bazında ikinci tur görüşmelerde de sıkça aynı saldırgan ve otoriter sahnelere şahit olmuş olacağız.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI MÜCADELE
Yukarıda özetlendiği üzere mevcut Anayasa değişikliği teklifi bütün yetkilerin tek adamda toplanmasını sağlamaya yöneliktir. Yeni sistemin nasıl adlandırılacağı çokça tartışma konusu oldu. Marksist Bakış yazarı V.U. Arslan’ın “Putin ya da Kazakistan” örneklerinden birini model alacağını belirttiği bu yeni sistemde Türkiye’nin Putin’i olmak isteyen RTE’nin bütün ipleri elinde toplayacağı aşikâr. Üstüne bir de İslamcılık zemini eklersek yeni sistem “RTE tipi başkanlık” olarak tarihe geçecek görünüyor. “RTE tipi başkanlık” teklifi, ülkede fiilen çokça yol alan tek adam rejimini kurumsallaştırmanın bir aracı olarak getirilmiştir. Eğer teklif Meclis’ten geçer ve referandumda kabul edilirse RTE devletin tüm iplerini elinde toplamış olacak. Bu durum ise toplumsal muhalefet, basın,üniversiteler, ezilen kimlikler ve emekçiler üzerindeki baskının niceliksel olarak artmasını kuşkusuz olarak sağlayacaktır. Ancak baskının düzeyinde niteliksel bir artışı öngörmek de pekâlâ mümkündür.
Meclis Genel Kurulu’nda 9 Ocak’ta başlayan görüşmeler muhtemelen iki hafta içerisinde tamamlanmış olacak. AKP ve MHP’nin toplamda 356 oyu bulunuyor. Oylamada 330’un altında kalmaması için verilebilecek maksimum fire sayısı 26. Teklifin Meclis’ten geçememesi için AKP ve MHP’den toplamda 27 hayır oyu gerekiyor. Şimdilik bu tablo zor görünüyor.
Teklifin parlamentoda 330’un üzerinde evet aldığı durumda ise (muhtemelen Nisan ayında) referanduma gidilecek. Referandumda teklifin kabul edilmesi içinse toplam geçerli oyların (yani sadece evet-hayır oylarının) yarısından bir fazlası gerekiyor. Referandumda evet oylarının %50’den bir aşağı kalması durumunda ise anayasa değişiklik teklifi reddedilmiş olacak.
Emekçilerin, ezilen kimliklerin, her kesimden muhalifin ve en başta kuşkusuz sosyalistlerin RTE tipi başkanlık hedefine direnmesi ve dahası bu değişiklik paketinin RTE’nin elinde patlaması için mücadele etmesi gerekiyor. Solun başkanlık teklifi karşısında birlikte hareket etmeyi becerebilmesi gerekiyor. Kamuoyunda her türlü araçla güçlü bir hayır kampanyasının yükseltilmesi görevi önümüzde duruyor.
Bu mücadelede temel taleplerin “OHAL derhal kaldırılsın”, “OHAL koşullarında referanduma hayır” ve “Başkanlık teklifine hayır” benzeri sloganları etrafında şekillenmesi gerekiyor. En önemlisi de basının da tek sesli bir hale getirildiği bu dönemde solun enerjik bir şekilde taleplerini halka ulaştırması gerekiyor.