Pandemi ve Yeni Bir Aşırılıklar Çağı – Derya Koca

Pandemi ve Yeni Bir Aşırılıklar Çağı – Derya Koca

Dünya düzeninin ekonomik, siyasi ve sosyolojik tüm çelişkileri suyun yüzeyine taşıyan pandemi, neoliberalizmin krizine karşı isyanların ve toplumsal değişim dinamiklerinin son derece hareketli olduğu bir anda kapıyı çaldı. Şimdi evinde olanlar, yarının daha büyük kavgacıları olabilir mi? Tüm dünya tek bir şey söylüyor, dünya salgın öncesi dünya olmayacak.

Pandemi Öncesi İsyanlar

Bugün boş olan sokaklar ve meydanlarda daha birkaç ay öncesine kadar on milyonlar tam da bugün iflasını ilan eden kapitalist düzene isyan ediyorlardı. Emekçilerin örgütlülüğünü, sosyal hakları ve kamusal hizmetleri yok eden, sömürü oranlarını, dolayısıyla da karları yükseltmek üzere darbeler, otoriter-sağ iktidarlar veya piyasacı eski sosyal demokratlar eliyle devreye sokulan neoliberalizm Fransa, İspanya, İran, Sudan, Cezayir, Tunus, Ekvador, Şili, Haiti, Irak ve Lübnan’da yoksulların görkemli bir şekilde sahneye geri döndüğü isyanların konusu olmuştu. Venezuela’da ABD emperyalizminin darbesi fiyaskoyla, Bolivya’da ise Morales’in Meksika’ya sürgüne gitmesiyle sonuçlanmıştı. Kısacası, sokaklar önümüzdeki yılların sınıf mücadelesinin yükselen bir momentini işaret ediyordu.

İsyanların gerekçeleri ve talepleri bu süreçte daha da keskinleşecek, derinleşecek ve bugün bomboş olan meydanlar yarın daha öfkeli sloganlarla geri dönüş yapacaktır. Ne var ki hepsi de sınıfsal temelden yükselse de sınıfsal bir örgütlülük etrafında hareket etmiyordu. Pandemiden önce kendiliğinden ve popüler halk hareketleri olarak başlayan, bugün evlerinde bu sürecin geçmesini bekleyen dinamik yarın sokaklarda daha net bir sınıfsal ifade ile kendisine yer bulabilir.

Dünya düzenin genel krizinin seyri içinde korona virüs salgını, sınıf mücadelesi arenasını son derece billurlaştıran yeni bir denklem kurdu. Milyonların kurbanlık koyun gibi zorla işe gönderildiği, en temel hijyen malzemelerinin bile “bolluk ekonomisi” diye övülen kapitalizmde temin edilemediği; piyasanın insafına terk edilen sağlık sisteminin bir hiç olduğu ayyuka çıktı. Dahası, hastane koridorlarında can çekişen insanların ülkelerinde iktidarlar, yine patronları desteklemeyi seçiyorlardı. İnşaat sektörüne kredi imkanları açıklanıyor, vatandaşa IBAN vererek yardım istiyorlardı mesela!

Çin egemenleri virüs salgınını son ana kadar kontrol altına almadan ekonomiyi işletmeyi seçti. Çin tipi otoriterlik ve aşırı sömürü devreye sokuldu. Ama ekonominin durması, tüm dünyayı hızlı bir şekilde etkiledi. Dünya piyasalarında tarihi düşüşler yaşandı. Petrol 25 doların altına düştü. Sağlık sistemi adına dünyadaki en rezil ülke olan ABD ve (Brexit gündemi ile tarihsel bir kavşağa giren) İngiltere’nin başındaki kopyala-yapıştır avanaklar, ekonominin durmasındansa insanları öldürmenin daha ekonomik olduğu savından hareket ederek “gelişmiş kapitalist” medeniyetin ne menem bir şey olduğunu en uç örnekleriyle göstermiş oldular.  

Bu yazının yazıldığı sırada on bin kişinin corana salgınında yaşamını yitirdiği Avrupa’nın, kapitalizmin “gülen” yüzü olarak görüldüğü altın yılların çoktan geçmiş olduğu görüldü. Bir zamanlar sınırların ortadan kalktığını ilan eden AB ülkeleri, İtalya’ya medikal yardım bile göndermiyordu. İtalya’da ölüm sayısı Çin’i bile geride bıraktı. O İtalya ki, 2000’leri başında küreselleşme karşıtı hareketin sembol eylemleri ile sarsılmış, sokaklarında eylemciler öldürülmüştü. O günden bu yana İtalya Berlusconi’sinden Conte’sine kadar bütün sağcı-piyasacı iktidarlar tarafından doktorların “ölecek hastayı seçmek zorunda bırakıldığı” içler acısı bir ülke haline getirildi. Neoliberalizmi “alternatifsiz” bir proje olarak pazarlayan egemenlerin bugün, ne eski modeli savunacak ne de yeni bir model ortaya koyabilecek mecalleri var. Ellerinden, para basmak, faizlerle oynamak ve bugün pandemi krizinde devreye soktukları gibi Keynesçi, talepleri arttırmak yönlü müdahalelerde bulunmak dışında bir şey gelmiyor.

Pandemik Çöküş

İşçi sınıfı, pandeminin kurbanları olarak zorla çalıştırıldığı her yerde irili ufaklı eylemlerle kendisini gösterdi:Avrupa’nın üçüncü ekonomisi olan İtalya’da işçiler otomotiv ve metal sektörü başta olmak üzere, sendikal bürokrasinin kontrol sınırlarını aşarak kendiliğinden eylem ve grev gerçekleştirdi. Bu eylemler sadece hijyen tedbirlerinin alınması, işten atılmaların sonlanması taleplerini içermiyordu, hükümete ve patronlara yönelen ciddi bir öfke bu eylemlerin temelinde yatıyor: Acil ihtiyaç duyulmayan sektörlerin çalışmasının durdurulması kararına karşılık patron örgütü Confindustria Salvini hükümetine gönderdiği mektupla işçileri yeniden mesaiye çağırdı. Benzeri nitelik ve taleplerle irili ufaklı işçi sınıfı eylemlerini Brezilya, Avusturalya, Yeni Zelanda, ABD, İspanya, Şili, Venezuela, Meksika, Kanada’da gördük.

ABD’nin en büyük tekellerinden olan General Electric’in, %10 işçi azaltma kararını açıkladığı gün eyleme geçen işçiler, istihdamın korunmasının yanı sıra fabrikaların, sağlık sisteminin tam anlamıyla bitik olduğu ABD’de fabrikanın ventilatör üretmesi için eylem gerçekleştirdi. Trump’ın en çok zorlandığı konulardan olan sağlık sisteminin yokluğu gündemi ABD’nin seçim sürecinde yeniden toplumsal bir talep olarak gündeme gelebilir. Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı ise Mart’ı geride bırakırken 3 bin bandına dayandı.  “Herkes İçin Sağlık” kampanyasının popülerlik kazandığı bir dönemde böyle bir felaket, ABD emekçilerinin, başta sağlık olmak üzere ciddi hak taleplerle canlanmasının önünü açabilir.

Panik

Oysa ABD’de işler Trump yönetimi için iyi gidiyor gibi görünüyordu. İşsizlik oranı daha Şubat ayında 50 yılınen düşük seviyesi olan yüzde 3,5’lara kadar gerilemişti. Ekonomide de istikrarlı bir büyüme seyri izleniyordu. Şimdi ise ekonomistler bu yılın Nisan-Haziran ayları arasındaki çeyrekte ülke ekonomisinin tarihindeki en hızlı daralmayı yaşayabileceğini, daralmanın oranının yüzde 30’a kadar çıkabileceğini söylüyor. [1] 3 milyonun üzerinde kişi işsizlik yardımı başvurusunda bulundu. Bu sayı, 1982 yılındaki son rekorun 4 katı. Kimi ekonomistler, işsizlik oranlarının yüzde 13’e yaklaşabileceğini söylüyor [2]. 2008 krizi sonrası işsizlik oranı en fazla yüzde 10’a çıkmıştı.

Böylesine bir şok dalgasını Fransa Ekonomi Bakanı, “durum şu an ancak 1929 krizi ile kıyaslanabilir” diyerek tarifliyor. Almanya Ekonomi Bakanı ise “Tüm piyasalar tam anlamıyla çöktü” diyerek özetliyor. [3] Torsten Slok, Deutsche Bank Securities baş ekonomisti egemenlerin nasıl titrediğini güzelce özetliyor: “Zaten kâbuslar görüyorduk ve uyandığımızda kabusun maalesef gerçek olduğunu gördük. Rakamlar, durumun ABD ve Avrupa için inanılmaz derecede ciddi olduğunu söylüyor. ” [4]

Aşırılıklar Çağı

Fransız bakan, 1930’lara atıfta bulunmakla hiç de haksızlık etmiyor. 2008 krizi sonrası sık sık 30’lara mı dönüyoruz tartışması gündeme gelmişti. 30’lar, sadece kapitalist ekonominin çöktüğü ve yeniden (korumacı ekonomi) örgütlenmesi anlamına gelmiyordu; aynı zamanda bu modelin emekçiye mi patronlara mı yarayacağına nihai biçimde karar veren şiddetli bir sınıf mücadelesinin önemli bir dönemeciydi. Faşizmin, iç savaşların, devrimlerin, isyanların, emperyalist rekabetin uçlarının yaşandığı tam bir “Aşırılıklar Çağı [5]”ydı. Bu çağı başlatan ise elbette dünya savaşı ve Ekim Devrimi’ydi. İkinci bir periyodun kapısını aralayan 1929 buhranı, 30’ları yeniden şiddetli sınıf mücadelesi yılları haline getirmişti. Kapitalizmin devrimlerle sarsıldığı, burjuvazinin devrimleri yenmek üzere faşizmi finanse ettiği; sınıf mücadelesinin neticesinde tüketimin arttırılması yönlü ekonomik modelin uygulamaya konduğu (refah devletleri), sömürge isyanlarının, İngiliz emperyalizminin gerileyerek yerini ABD emperyalizmine bıraktığı 30’ların yankıları 70’lere kadar dayandı.

Büyük Britanya imparatorluğu yıkıldı, ABD yükseldi, faşizm yıkıntıları, İspanya ve Yunanistan iç savaşları, 68 rüzgarı…Her biri iç içe geçen bu süreçlere geniş ölçekte benzerlik kurmak çok zor değil; ancak eşdeğer görmek hatasına da düşmeyelim. Çin, ABD’yi zorluyor ancak ne askeri kapasitesi, ne siyasal nüfuzu ne de küresel hegemonyasının sınırları ABD’nin yerini kısa vadede alabileceğini gösteriyor. Aşırı sağın yükselişi ise bir ihtimal. Bu ihtimalden daha güçlü bir ihtimal ise sol bir yükseliş: radikal solun küresel çapta sorgulanan düzenin karşısında yeni kuşakları ve emekçileri örgütleme becerisiyle birleşebilirse durum devrimci potansiyelleri açığa çıkarabilir.

Bir kesim burjuva iktisatçılar ve siyasetçiler, pandemi sona erdiğinde her şeyin hızlı biçimde toparlanabileceğine dair iyimserlikle hareket ediyorlar. Özellikle, tek başına dünyanın en büyük ihracatçısı ve ara malı ithalatçısı olan Çin’in V şeklinde bir sert yükseliş yaşamasının hızlı bir toparlanma getirebileceğini öne sürüyorlar. [6] Daha karamsarları ise ancak U şeklinde bir geciken toplarlanmanın gerçekçi olduğunu savnuyor. 

Sokağa çıkma yasağının sonlandığı ve üretimin yeniden başladığı Çin’den beklenti büyük. Ancak virüs krizinden önce de işlerin pek yolunda gitmediği düşünülürse bu iyimser tablo pek de anlamlı değil. ABD ve Avrupa’nın göstergeleri de bu durumu destekliyor. Ocak 2020, AB’nin yüzde 0.1 büyüme kaydettiği [7], ABD’nin ise 2019 son çeyreğinde % 2.1’lik büyüme ile 2016’dan bu yana en düşük büyüme rakamına gerilediği bir dönemdi. [8] Pandeminin ikinci bir dalgasının da ihtimal dahilinde olduğunun konuşulduğu bu günlerde Çin, ABD gibi başat ekonomilerin durumu pandeminin seyrine de bağımlı olacak. Bekleyip göreceğiz. 

Kısacası, emperyalist kapitalist sistem her yönüyle hiçbir yaraya merhem olamadığı gibi kısa vadede toparlanma da gösterebilecek emareleri şimdilik ortaya koyamıyor. Bu demek değildir ki burjuvazi elde avuçta ne varsa tüketti; devrimler, ilerlemeler ve sosyal kazanımlar avcumuza düşecek. Aksine, kapitalistler hala dünyanın efendisi ve emekçilerin pahasına günü kurtarabilecek araçlara da sahipler. Yine de oldukça zayıf oldukları ve siyasal anlamda yeni bir ekonomik ve sosyal model önerebilecek isimleri içlerinden çıkarmak konusunda başarılı değiller. Sağcıların yükselişi, 2008 sonrasında gündeme gelmişti. Ancak o isimler de şu an kitlelerce sorgulanıyor. Yeni bir aşırılıklar çağının gündeme gelmesi ise sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi gündeme gelirse (ki bu olasılık daha şimdiden ufukta) ve devrimci aktörler bu süreci yönetebilir ya da en kötü ihtimale kitlelere nüfuz edecek olasılıkları değerlendirirse tarihin tekerini yeniden işletmek o zaman mümkün olur.

İnsanların şu an gerekli gördüğü, bu nedenle de katlanılabilir bulduğu, ancak geçici olmasını umduğu bu sürecin ardından büyük bir sınıf mücadelesi dalgası bizleri bekliyor. Ölümlerle yıkılan İtalya, Avrupa’nın zayıf karnı İspanya, seçim sürecindeki ABD, isyanın hala soğumadığı Lübnan, referandum gündemiyle Şili, hatta belki de Türkiye… Sınıf mücadelesinin  sahneye ilk nerede çıkacağını hep birlikte göreceğiz.

Kaynakça

[1] https://www.amerikaninsesi.com/a/abdde-haftalik-issizlik-basvurulari-3-milyonu-gecti/5346475.html

[2]https://fortune.com/2020/03/23/morgan-stanley-goldman-sachs-estimate-coronavirus-economic-pain/

[3] https://www.ft.com/content/f5ebabd4-6dad-11ea-89df-41bea055720b

[4] https://www.nytimes.com/2020/03/28/world/asia/coronavirus-china-youth.html

[5] Tarihçi Eric Hobsbawm, 20. yüzyılı konu edindiği kitabına  “Aşırılıklar Çağı” adını vermişti.

[6] https://www.voanews.com/science-health/coronavirus-outbreak/economists-divided-whether-china-will-see-v-shaped-recovery

[7]https://ec.europa.eu/eurostat/documents/2995521/10159272/2-31012020-BP-EN.pdf/435a608a-c9f9-9043-52a1-43ee8cb03d8f

[8] https://www.nytimes.com/2020/01/30/business/economy/gdp-numbers.html

KATEGORİLER