OVP’den Payımıza Düşeni İşsizlik, Pahalılık ve Esnek Sömürüyle Alacağız!

OVP’den Payımıza Düşeni İşsizlik, Pahalılık ve Esnek Sömürüyle Alacağız!

Türkiye ekonomisi serbest düşüşünü sürdürürken, ekonomi yönetiminin bu konuda çaresiz olduğunu her halinden görebilmek mümkün. Dolar 7,80, Euro 9 lirayı aşarken damat ve kayınpeder sadece izlemekle yetinebiliyor. Nitekim, eldeki barut tükenmiş durumda.

2018 Haziran’ın da başkanlık sistemine geçmek için sandık başına giderken, en önemli vaatler ekonomi alanında yoğunlaşıyordu. Türkiye, 2013 yılından bu yana dünyada ekonomik krize en yatkın ülkeleri kapsayan “kırılgan beşli” (Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Endonezya bu grubun diğer üyeleri) arasında konumlandırılıyor ve o günden bu yana Türk Lirası’ndaki erimenin ve enflasyon-işsizlik artışının önüne geçilemiyor. İktidar, sokakta alev alan enflasyonu TÜİK’in el marifetiyle örtbas etmeye çalışsa da gerçeklerden kaçabilmek mümkün değil. Berat Albayrak “oraya hiç bakmıyorum.” diyerek dolardaki artışı geçiştirmeye çalışsa da, Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana dolar karşısındaki yaklaşık % 35 değer kaybının hemen her şeyin ithal edildiği ve iktidar marifetiyle üretimin tasfiye edildiği bir ülkede enflasyona doğrudan etki edeceğini bilmek için ekonomi profesörü olmaya gerek yok. 

O gün emekçilerden yetki ve faizle, onla bunla nasıl uğraşılacağını göstermek isteyen Erdoğan’ın ekonomi üzerinde denediği fantazilerin sonuna geldik. Faizleri düşürmenin enflasyon yangınını düşürmeye yetmeyeceğini anlamanın bedeli, yoksul emekçilerin ve genç kuşakların geleceklerinin ortadan kaldırılması oldu. Sadece iktidarın bir avuç müteahhidi zengin etmesine olanak tanıyan havaalanları, otoyollar, köprüler, şehir hastaneleri gibi hazine garantili projelerin önümüzdeki 25 yılda kamunun sırtına bindireceği yük yaklaşık 150 milyar doları buluyor. Berat Albayrak’ın orası beni ilgilendirmiyor dediği dolardaki her 10 kuruşluk artışla Türkiyeli emekçiler bu projelerin emanet edildiği iktidar dostu müteahhitlere 15 milyar TL daha borçlanıyor. Üstelik bu rakamın yanında yaklaşık 450 milyar dolarlık bir dış borç söz konusu. Yakın zamanda Türkiye’nin daha 2,3 milyar dolarlık ilaç ithalatı borcunu ödeyemediği için ilaç tedarikinde sorun yaşanabileceği ortaya çıkmıştı. 

Yani ekonomi bakanını ilgilendirmiyor olabilir, ancak yoksul emekçilerin maaşlarını dolarla almasalar bile dolardaki artıştan endişe duymaları bir zorunluluk.

Evet, dolarla maaş almıyoruz; ancak Türkiye AKP’li yıllarda geçmiş yüzyıldan kalan kamusal üretim çarklarının üzerine bir bardak soğuk su içti. 12 Eylül’le başlatılan neoliberal politikaların direği olan özelleştirmelerin en saldırgan bir şekilde gerçekleştirildiği dönem AKP dönemi oldu. Artık kağıttan, buğdaya kadar akla gelebilecek hemen her şeyi ithal eden bir iktisadi yapı söz konusu. Dolayısıyla, damat umursamasa da bu durum dolar fırladıkça vatandaşa zam ve hayat pahalılığı olarak geri dönüyor ve dönmeye devam edecek. Dahası emekçilerin alım güçlerinde benzeri ölçüde artış gerçekleşmediği koşullarda, emekçiler için fakirleşme süreci aynı hızla sürecek. Dünkü kur atağıyla 296 dolar seviyesine düşen asgari ücretin (2007 yılından bu yana en düşük seviye) son bir yıldaki kaybı şimdiden % 20’leri aşmış durumda ve bunun tersine dönebileceğine dair umut kırıntısı bile yok. Nitekim Türk Lirası’ndaki erimeyi durdurmak adına 120 milyar dolarlık rezervi tüketen ekonomi yönetimi, şimdi ise bize Karadeniz’den çıkacak doğalgazı beklememiz gerektiğini salık veriyor.

Dün Berat Albayrak’ın açıkladığı orta vadeli programa bu çerçevede yaklaşmakta fayda var. Daha öncede ekonomideki çöküş süslü powerpoint sunumlarının arkasına gizlenmeye çalışılmıştı, yeni açıklanan programda da farklı bir durum söz konusu değil. 

Albayrak’ın açıkladığı hedefler, bugün Türkiye’de emekçi sınıfların en büyük problemi olan işsizliğe rejimin bir çözüm üretemeyeceğini kabullendiğini; daha önce 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme, kişi başına düşen yıllık geliri 25 bin dolar seviyesine çekme hedeflerini çöpe attığını gösteriyor. En iyi durumda bile 2023 yılında % 10,9’luk bir işsizlik oranı bizleri bekliyor olacak. 

İşsizliğin yanında, OVP’nın satır aralarına sıkıştırılan kimi noktalar iş bulmayı başarabilenlerin esnek ve güvencesiz bir işgücü piyasasıyla karşı karşıya kalacağını ortaya koyuyor. Daha önce İstihdam Kalkanı Paketi ile gündeme getirilen kısmı süreli çalışma, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilere yönelik esnek istihdam gibi uygulamalar OVP’de de aynen korunuyor. Kısacası, gençler ve yaşlı bireyler için sermayenin ucuz işgücü haline gelmekten başka şans bırakılmıyor.

İktidarın kriz çözme yönteminde emekçi sınıflardan ziyade, sermayedarların çıkarlarını ön plana aldığı; milyonlarca yoksul emekçiyi işsizlik, enflasyon ve güvencesiz-esnek sömürü ile karşı karşıya bıraktığı ve emeğe yönelik saldırıların hız kazanacağı bir döneme giriyoruz. Krizin etkileri suni gündemlerle, savaş politikalarıyla, toplumsal kutuplaşmayla hasır altı edilmeye çalışılırken; yangın milyonlarca yoksul emekçinin evini saracak kadar büyük. En basitinden pandemi nedeniyle başlatılan uzaktan eğitim sayesinde yoksul emekçilerin internet teknolojilerine, elektronik aletlere bile erişiminin ne kadar düşük seviyede kaldığını gözlemlemek mümkün olabildi. Çünkü bırakın bir bilgisayar ve tablet alabilmeyi, bakanın ilgilenmediği doların artışı nedeniyle düşen alım gücü sayesinde bir ayakkabı için bile milyonlarca emekçi günlerce çalışmak zorunda. Daha birkaç gün önce Kocaeli’nde 18 yaşında bir gencin geleceğe dair umutsuzluğunu geride bıraktığı mektubunda dile getirerek intiharına şahit olduk. Bunlar istisnai vakalar olmaktan çıkarak genelleşiyor. 

Bu yangını bu iktidarın söndüremeyeceği ortada. Yapılması gereken umutsuzluğa kapılmak değil, bize dayatılan bu sefalet ve sömürü zincirlerini kırmak için mücadeleye atılmak. Bizle dalga geçenlere, bizi karanlık bir geleceğe mahkum edenlere verilecek en iyi yanıt bu olacaktır.

 

KATEGORİLER