Ortadoğu’daki Katliamların Temeli 100 Yıl Önce Atıldı – Çağın Erdinç

res 1

Anlaşmaya ismini veren İngiliz Mark Sykes ve Fransız diplomat Francois George-Pikot

Sykes Pikot Anlaşması, 16 Mayıs 1916’da imzalandı. Yani bundan tam 100 yıl önce. Peki, Sykes Pikot bu coğrafyaya neleri miras bıraktı? En sonda söyleyeceğimizi, en başta söyleyelim. Sykes Pikot’un bu coğrafyaya bıraktığı miras, kan ve gözyaşıdır.

Neden mi? Çünkü Skyes Pikot aracılığıyla emperyalist kapitalizm Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etti. Kendi çıkarları doğrultusunda suni sınırlar çizdi. Çizilen bu suni sınırlar; siyasi, etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarını keskinleştirdi. Bugün Ortadoğu’da yaşanan siyasi depremler, etnik boğazlaşmalar, dinsel çatışmalar, selefi barbarlık, kısacası Ortadoğu’daki tüm katliamların kaynağı, emperyalizmin Ortadoğu’yu dizayn etme çabasının ürünüdür. Sykes Pikot’u bu dizaynın en önemli aşaması olarak görebiliriz.

Sykes Pikot’a Giden Süreçte Neler Yaşandı? Sınırlar Nasıl Çizildi?

Birinci paylaşım savaşına gidilen süreçte, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki topraklarının elden çıkmasına kesin gözüyle bakılıyordu. 1916 yılında artık Osmanlı’nın ayakta kalamayacağı kesin olarak anlaşılmıştı. Peki ama Ortadoğu, emperyalist aktörler tarafından nasıl yağma edilecekti? Emperyalist blok içerisinde, Ortadoğu’nun paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar vardı. Ortadoğu’ya deyim yerindeyse akbaba gibi üşüşen emperyalistler, 1916’nın hazırlıklarını 1915’te yapmaya başladılar. İngiltere ve Fransa önce Rusya’yla masaya oturdu. 10 Nisan 1915’te boğazların Rusya’ya verileceğine dair bir çeşit teminat imzalandı. İngiltere ve Fransa bu teminat ile daha sonra İtalya’ya da vereceği gibi Rusya’ya “sus payı” veriyordu.

Hakikaten bir yıl sonra düşündüklerini yaptılar. İngiltere adına Mark Sykes, Fransa adına ise Francois Georges Picot, Mart 1916’da Petersburg’da bir araya geldi. Bu hayra alamet olmayan görüşmede, kelimenin tam anlamıyla Ortadoğu’nun sınırları karış karış yeniden çizildi (Uluslar arası ilişkiler derslerinde, Ortadoğu haritası için “cetvelle çizilmiş gibi” denir. Haklılık payı vardır. Zira gerçekten Ortadoğu’nun sınırları emperyalist aktörler tarafından adeta cetvelle çizilmiştir)

Peki Sykes ve Pikot, Ortadoğu haritasını nasıl çizdi? Emperyalist aktörler kendi çıkarları doğrultusunda “Ortadoğu pastasından” ne kopartabilirlerse kârdır diye düşündüler. Bu doğrultuda, Fransa’nın Batı Suriye, Lübnan ve Kilikya ile birlikte güneydoğu Anadolu’nun bir bölümünü; İngiltere’nin ise orta ve güney Irak’a ek olarak Filistin limanlarını alması karara bağlanıyordu.

Filistin’in bir bölümünün ise özel bir uluslararası yönetimin kontrolüne bırakılması kararlaştırıldı. Burada bir parantez açalım. İsrail’in temellerini atan 1917 Balfour Deklerasyonu olarak bilinse de, aslında Filistin’deki zulme kapı aralayan ve İsrail devletinin temellerini atan asıl anlaşma Sykes Pikot’tur. Nasıl mı? 1916’da Osmanlı, Filistin topraklarından çekildi. Kan kokusu almış köpekbalığı gibi Filistin’in nasıl paylaşılacağını tartışan emperyalist aktörlerden İngiltere, aradan fazla zaman geçmeden Filistin’i işgal etti. İngiltere’nin Filistin işgaline, Sykes Pikot Anlaşması’nda onay verilmişti. Buna göz yumma da diyebiliriz. Ardından, Filistin bölgesindeki Siyonist gruplar, işgalci İngiliz hükümetine, Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulması talebinde bulundular. Talep diyoruz fakat bu konuda, Siyonist grupların organize çalışmalarının olduğunu vurgulamak lazım. Velhasıl kelam, 2 Kasım 1917’de, İngilizler, siyonist grupların talebine yanıt verdi. Balfour Deklerasyonu dediğimiz tek yanlı açıklamayla, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması kararlaştırıldı. Balfour Deklerasyonu resmî tarihte daima tarihsel bağlamından kopuk anlatılır. Balfour Deklerasyonu gökten zembille inmiş bir anlaşma değildir. Emperyalist paylaşım savaşında Ortadoğu’nun parsel parsel bölünmesi anlamına gelen Sykes Pikot Anlaşması, Balfour Deklerasyonu’nun temelini atmıştır. Ve nihayet, geçmişten bugüne Filistin’de sürekli akan kanın kaynağı Sykes Pikot ve dolayısıyla emperyalist kapitalizmdir.

Sykes Pikot’taki paylaşım alanlarına geri dönelim. Musul ve doğu Suriye’nin Fransa’nın nüfuz alanı, Ürdün ve Bağdat vilayetinin kuzeyininse İngiltere’nin nüfuz alanı olmasına karar verildi. Rusya’ya ise kuzey Kürdistan ve Ermeni vilayetleri verilecekti. Ancak bir sorun vardı. Sykes Pikot gizli imzalanmıştı ve anlaşmadan İtalya’nın haberi yoktu. İtalya durumdan haberdar olunca, daha önce Rusya’ya verildiği gibi ona da bir “sus payı” verildi. Bunun sonucunda Anadolu’nun güneyi İtalya’ya bırakıldı. Şimdi akıllara şu soru gelebilir: İtalya’nın bu gizli anlaşmadan nasıl haberi oldu? 1917’de sadece İtalyanların değil, bütün dünyanın bu anlaşmadan haberi oldu. Lenin, emperyalistlerin sinsi görüşmelerini çıkıp dünya kamuoyu ile tek tek paylaştı!

1917 Ekim Devrimi: İşçi Sınıfı Emperyalistlerin Çarkını Bozuyor!

Sykes Pikot’ta Ortadoğu parsel parsel paylaşılmıştı fakat emperyalist aktörler arasında güven bunalımı giderek artıyordu. Bu güven bunalımını arttıran tarihsel bir süreç var: 1917 Ekim devrimi.

Bolşevikler Rusya’da iktidarı ele geçirdikten sonra, emperyalistlerin tüm gizli planlarını dünyayla paylaştı. Sykes Pikot’un bütün detaylarına böylece ulaşmış olduk. Lenin’in Sykes Pikot’un detaylarını açıklamasından sonra, İtalya kendine düşen payı istedi. Güven bunalımı arttıkça İngiltere askeri hareketliliğini arttırdı. 1917’nin sonuna gelindiğinde Tikrit, Ramadi, Bağdat’tan başlayarak Irak’ın önemli bir kısmını ele geçiren İngiltere, Ortadoğu’nun diğer bölgelerindeki askeri operasyonlarına da hız verdi. İngiltere’nin bu hamlelerine karşılık Fransa elini çabuk tutup Suriye’yi işgal etti.

Ekim Devrimi’nden sonra Sykes Pikot’un dünya ile paylaşılmasının iki etkisi oldu. Birincisini zaten söyledik: Emperyalist blok içerisindeki güven bunalımı arttı. İkinci etkisi ise, Arap halklarının emperyalizme asla güvenmemeleri gerektiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Arap halkları, kaderlerinin 1916’da masa başında iki adam tarafından çizildiğini Bolşevikler sayesinde öğrendi.

AKP, Sykes Pikot’a Gerçekten Karşı mı?

Öncelikle AKP’li muktedirlerin Sykes Pikot’a nasıl baktığına göz atalım. Davutoğlu Sykes Pikot ile ilgili şunları söylemişti: “1916 yılında bu savaşta Ortadoğu halkı Kut’ül Amare’de sömürgecilere karşı son kez zafer kazandı. Ortadoğu’nun birlik içerisinde sömürgecilere yaptığı son savaş oldu. 100 yıl geçti, hâlâ bu ruh bununla mücadele ediliyor. Kut’ül Amare’de yenilenler Sykes-Picot Anlaşması ile Osmanlı’yı nasıl böleriz tartışmasını yaptılar. Bu anlaşmanın arkasında Anadolu’yu Rumeli’den koparmak vardı. Türkiye Cumhuriyeti devleti sıradan bir ulus devlet, sıradan nevzuhur etmiş bir devlet değildir. Millet-i İbrahim’in, Sultan Alparslan’ın, Selahaddin Eyyubi’nin ruhunun bir devletidir. Şimdi ya Kut’ül Amare kazanacak, ya Sykes-Picot kazanacak.”

Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabında da Sykes Pikot’u sıkça eleştirdiğini görebilirsiniz. Ahmet Davutoğlu kitabında, Sykes Pikot’u açıklarken Ortadoğu’yu, batılı aktörlerin ördüğü bir duvara benzetiyor. Bu duvar sürekli yıkılıyor ve yeniden yapılıyor. Yıkılan her taşın altında halklar kalıyor. Din savaşları çıkıyor, mezhepler yüzünden insanlar birbirlerini boğazlıyor. Evet, bunu söyleyen Davutoğlu!

Davutoğlu Sykes Pikot’tan neden nefret ediyor? Çünkü adeta âşık oldukları Osmanlı’nın Ortadoğu’daki toprakları Sykes Pikot ile resmen dağıtıldı. Davutoğlu’nun ve AKP’nin bütün derdi bu. Mezhepsel savaşlarmış, dinsel katliamlarmış, selefi cinayet şebekeleriymiş, bunların hiçbiri AKP’nin umrunda değil. “Bu katliamları yapacaksa da ‘Yeni Osmanlı’ yapar” şiarıya hareket ediyorlar. Davutoğlu Stratejik Derinlik kitabında açıkça şunu diyor: “Osmanlı döneminde Ortadoğu’da katliamlar olmuyordu. Ortadoğu ne zaman hegemon bir gücün etkisine girdiyse, rahat etti. Fakat Batı, Osmanlı’nın bu hegemonyasını kırdı.”

Birincisi, Osmanlı döneminde katliam olmuyordu söylemi külliyen palavra. İkincisi, Ortadoğu’ya Osmanlı hakim olmalıydı söylemi aslında “Bizim Sykes Pikot’umuz uygulansın” demekle aynı anlama geliyor.

Tayyip’in de Sykes Pikot konusunda benzer açıklamalarının olduğunu vurgulamak lazım. Uzun lâfın kısası, AKP her zaman olduğu gibi Sykes Pikot konusunda da samimi değil.

Sykes Pikot Bitti mi?

Sykes Pikot bitmedi. Bakınız, bugün Suriye’de yapılanlar Sykes Pikot’un devamıdır. Emperyalist kapitalizm Suriye’de ve Irak’ta 100 yıl önce yerinden ettiği taşlarla bugün yeniden halkları eziyor. Mezhepsel savaşlar kışkırtılıyor, selefi cihatçılar besleniyor. Emperyalist aktörler 100 yıl önce olduğu gibi bugün yeniden, Ortadoğu ülkelerini mezhepler temelinde ayrıştırıyor.

Burada bir parantez açalım. Kürt ulusal hareketine karşı faşizan söylemler geliştirenler, Kürt ulusal hareketinin Sykes Pikot’un bugünkü devamcısı olduğunu iddia ediyor. Bu, tarihsel gerçekleri bilmemekten veya isteyerek çarpıtmaktan kaynaklanıyor. Sykes Pikot, emperyalist aktörlerin Ortadoğu’ya yönelik masa başında çizdikleri sınırlardır. Kürt ulusal hareketi bugün, emperyalizmin besleyip büyüttüğü Selefi cihatçılara karşı kendi kaderini ve sınırlarını kanıyla çiziyor. Ulusal hareketler zaman zaman emperyalist aktörlerle yakınlaşabilir. Bu, ulusal hareketlerin doğasında vardır. Bu yakınlaşmalar sonucunda Kürt hareketinin Sykes Pikot’un bugünkü “piyonu” olduğunu söylemek çok büyük bir yanlıştır.

Sonuç

Sykes Pikot’u, kapitalizmi dışarıda tutarak eleştirmek suya çekilen çizgi gibidir. Bu tarz bir eleştiri, hiçbir şey ifade etmez. Fakat ne yazık ki liselerde ve hatta üniversitelerde bilerek isteyerek Skyes Pikot anlatılırken sistem eleştirisinin kıyısından bile geçilmez. Özellikle lise tarih kitaplarında Sykes Pikot öyle şekillerde anlatılır ki, sanki Sykes ve Pikot soyisimlerini taşıyan iki adam bir araya gelip birden Osmanlı’ya komplo kurmaya karar vermiş gibi anlatılır.

Sykes Pikot, Emperyalist kapitalizmin paylaşım savaşının sonucunda ortaya çıkan bir dayatmadır. Anlaşma emperyalist aktörler arasında olmuş, dayatma Ortadoğu halklarına yapılmıştır. Ayrıca, şu yanlışa düşmemek lazım: Sykes Pikot 19 Mayıs 1916’da imzalanmış ve bitmiş değildir. Bu süreç 100 yıldır devam ediyor.

Peki biz ne yapacağız? Yapılacak şey belli. 100 yıl evvel Bolşevikler bunların çarkını nasıl bozduysa, bugün de aynı şey yapılmalıdır. Coğrafyamızda ve nihayetinde tüm dünyada kızıl mücadeleyi yüksetmemiz gerekiyor. Ortadoğu, daima savaşlarla, katliamlarla, mülteci krizleriyle anılıyor. Bu coğrafyada tüm bu katliamların ve zulmün yaşanmasının ve Ortadoğu’nun daima kötü anılmasının nedeni emperyalist kapitalizmdir! Ortadoğu’daki katliam sarmalının son bulması ve bölgenin gelecek kuşaklar nezdinde iyi anılması bugün verilecek mücadeleye bağlıdır! Yaşasın Sosyalist Ortadoğu!

bolsevik.org

KATEGORİLER
ETİKETLER