Olağanüstü Koşullar – Güneş Gümüş
Maraş depreminin ilk gününden itibaren bölgedeki örgütlenmemiz üzerinden Sosyalist Emekçiler Partisi olarak emekçi halkla dayanışmak için deprem seferberliğinin bir parçası olduk. Ben de 7 gün boyunca Nurdağı, Narlı, Pazarcık, Adıyaman ve Urfa’da depremin yıkımına karşı oluşturduğumuz kriz masamızın faaliyetlerine katıldım. Elbette ki bu süreç rejimin çürümüşlüğüne, devletin içinin boşaltılmışlığına, halkın öfkesine dair muazzam deneyimlerle dolu. Ancak bu yazıda meselenin başka bir boyutunu ele alarak bunca acı içinden farklı bir dünyayı kurma kapasitemize dair insanın içini ısıtan imkanları tartışmak istiyorum.
Bugün; bırakalım ortalama vatandaşı, sosyalizme sempati duyan kitleler bile devrim ve sosyalizm fikrinin hayata geçmesi mümkün olmayan idealler olduğunu düşünür. Çünkü yanı başında yıllardır tanıdığı, bildiği insanların değişebileceğine inanmaz; çünkü kapitalist düzenin hizmetindeki devletlerin bir devrime izin vermeyecek kadar güçlü olduğunu düşünür. Bugüne bakarak karamsarlığa kapılır. Oysa ki tarih, bugünden ibaret değildir; bu çürümüş düzenin hükmünü yerle yeksan eden olağanüstülüklerle doludur.
Kapitalizmin doğasında olağanüstülükler yaratmaya meyil vardır bir kere. Sermayenin ulusal sınırları aşan açgözlülüğü ülkeleri büyük savaş ve yıkımlarda karşı karşıya getirir; daha zayıf ülkelerin işgaline kadar saldırganlık uzanabilir. Savaşlar ve büyük doğal afetler “para, para, para”dan başka bir şey düşünemeyenlerin düzeninde büyük insani, doğal yıkımlara dönüşür. Hele ki az gelişmiş ülkelerin çarpık kapitalizmlerinde kapitalistlerin asalaklığı, yolsuzluğa batışı ve kifayetsizliği altında savaş ve afetler daha büyük insani ve doğal felaketlere yaratır. Ortaya çıkan olağanüstü koşulların çapı büyüdükçe kapitalist düzenin ve onun hizmetindeki devletlerin müdahale kapasitesi giderek daralır. Burjuva siyasetin şan, şöhret, zenginlik sunan imkanları ortadan kalkıp sahayı halkın derin öfkesi sardığında düzenin eski efendilerinin sırra kadem bastığını görürsünüz. Bu olağanüstü durumlarda var olan iktidar boşluğunda devrimcilerin alternatif bir önderlik üretme ve halkla bütünleşme konusunda sıçrama yapabileceği koşullar oluşur. Yeter ki bu olağanüstü zamanlarda alternatifi örgütleyecek kapasite ve siyasal çizgi onlarda olsun.
Yanıbaşımızdaki Yunanistan’ın tarihine bakın. Ülke Mussolini’nin faşist birliklerince işgal edildiğince burjuva siyasetin kokuşmuş simaları, patronların yerinde yeller eserken Yunanistan dağlarından başlayarak büyük bir partizan direnişi başlatan komünist kadrolar olmuştu. Ülkeyi önce Mussolini’nin, ardından Nazi birliklerinden temizlerken gösterdikleri irade, kararlılık ve örgütlülükle Yunanistan’da yeni bir rejimi inşa edebilecek güce ulaştılar. Yunanistan’ın sosyalist bir devrime sahne olmaması doğrudan doğruya Sovyetler Birliği’nin geçirdiği dönüşüm ile alakalıdır. Yunanistan örneği sadece iradeli kadroların yeterli olmadığını, iktidar hedefleyen bir siyasi önderlikle bu kadrolar biraraya getirilmediğinde çürümüş kapitalist düzene son verme şansının kullanılamayacağını da gösterir. Olağanüstü koşullarda büyük görevler yüklenen devrimcilerin nasıl büyük etkiler yaratabildiğine dair örnekler birçok coğrafya ve zamana doğru genişletilebilir.
Deprem bölgesinde geçirdiğim 7 günün deneyimiyle olağanüstü koşulların yarattığı devrimci imkanların mikro bir örneğinin yaşandığını söyleyebilirim. AKP elinde kuru bir kabuğa dönüşen devlet, deprem sabahından başlayarak bölgenin tamamında neredeyse bir gölgeye dönüşmüştü; varla yok arası, dokunamayan, fark yaratamayan… Arama kurtarmasından yardımına insanlar dertleriyle başbaşa bırakılmıştı. Sadece 2-3 günlük bir zaafiyet değil bahsettiğimiz. Oy toplayarak koltuklara yerleşme imkanının yerini öfkeli bir halkla yüzyüze gelmek alınca hiçbir üst düzey yetkilinin günlerce etrafta olmadığını düşünün. Arama kurtarmayı koordine eden, insanlara çadır sağlayan, yemek ulaştıran, yardımları ihtiyaçlara göre paylaştıran bir yapı olmadığını düşünün. Adıyaman Valiliği’nin karşısındaki binadan 5. günde canlı çıkarıldığını; kentteki her enkazın canlı olup olmadığını anlamak için kontrol edilmediğini; depremin 4. gününde insanların ısınmak için bina enkazlarından yakacak topladığını; tuvalet meselesinin hala çözülmediğini; kent içine dağılan çadır bölgelerinde hala yıkanma imkanı olmadığını; çadır, soba alamayan yüzlerce aile olduğunu; bölgeye akan yiyecek ve diğer temel ihtiyaç yardımlarının koordinasyonsuzluk nedeniyle azaldığını söylesem durumun vahametini anlatmak için yeter de artar bile. Kolluk rütbelilerinin arama-kurtarma grubuna yemek vermek için önlükleriyle, bayraklarıyla sosyalist kimliği net bir gruba başvurduğunu düşünün. Yardımları bir köşeye yığmak dışında bir çözüm üretmediği için ihtiyaç dahilinde dağıtılması için elindekileri size getiren onlarca gönüllü kuruluş düşünün. İşte bu boşlukta örgütleyici kapasiteye sahip, disiplinle ve fedakârlıkla, arı gibi çalışan sosyalistlerin alternatif adresi olarak kitlelerle derin bağlar kurması, hayatın akışı gereği kolayca gerçekleşiyor.
Lenin’in işaret ettiği egemenlerin eskisi gibi yönetememesi koşullarını andıran bir durumdur bu. Kapitalist düzenin, efendilerinin ve paranın hakimiyetinin sorgulandığı koşullar. Bir dükkanın bile açık olmadığı Adıyaman’da paranın hükmüne dayalı bir rejimin ne büyük bir zulüm olduğu, yıllarca oy verilen iktidar ortaklarının nasıl insan hayatını hiçe saydıkları görülür. Bunların karşısında emekçi halkın yaralarını sarmak için canla başla çalışan sosyalist kadrolar; imkansızlıklar içinde yaratılan çözümler; emek vermek, paylaşmak, dayanışmanın geçer akçe haline gelişi… Kulakları sadece eleştirilerinize değil çözüm olarak devrimci alternatifinize de açık hale gelmiş insanlar… Hem de hiç ummadığınız insanlar sizin yoldaşça dayanışmanız, dirayetiniz ve alternatifi örgütleme kapasitenizin etkisi altına giriverir. Girmeyen bile size köstek olma gücünü kaybeder. Olağanüstü hal bölgesi ilan edilmiş, AKP-MHP ittifakının %64 oy aldığı Adıyaman’da parti olarak deprem dayanışmasını örgütlediğimiz andan itibaren karşımızda kamp kuran siyasi polisin sessizce bizi izlemekle yetinmesine yol açan halkla kaynaşmamızdan, halkın bize sahip çıkacağını bilmesinden başkası değil mesela.
Elbette ki deprem sonrası ortaya çıkan olağanüstü zamanlar süreklilik arz etmeyecek. Bölge boşaldıktan, AKP toparlandıktan sonra ipleri tekrar ellerine almak isteyecekler. Sosyalistlerin alternatif bir güç olarak varlığını istemeyecek; bunu engellemek için ellerinden geleni yapacaklar. Ancak şu 2 haftalık süreçte bile örgütlü bir güç olduğunuzda, inançlı kadrolara dayandığınızda olağanüstülükleri halkın çıkarına yeniden örgütleyecek bir alternatifi yaratma, halka sirayet etme kapasiteniz kendisini gösteriyor. Bu örgütlü müdahaleyi devrimci bir yöne evriltebilmek için içerik de gerekir. Pekala reformist bir güç de iyi mobilize olup yardımlaşma ve dayanışmayı örgütleyebilir; bu depremde bu tarz örnekler de olmuştur. Devrimcilerin farkı bunu sistemi yıkacak kanallara yönlendirme çabasıdır. Biz meseleyi sadece emekçi halkın yaralarını sarma faaliyeti olarak göremeyiz. Sonuçta bu enkaz düzeni halkta yeni yaralar açmaya yeminlidir. Mesele bu çürümüş düzenden toptan kurtulmak için mücadeleyi ilerletmek ve bu hedefle devrimci saflarımızı büyütmek olmalıdır.