Nükleer Felakete Doğru-Arzu Görmez

Nükleer Felakete Doğru-Arzu Görmez

Bu yazı, Sosyalist Dergi’nin 4. sayısında yayınlanmıştır. 

AKP iktidarı son yıllarda bütün varoluş amacını kentleri, doğayı talan etmeye adamış bir halde ranta dönüştürebileceği her alana saldırmaktadır. Bunun en can alıcı örneği Sinop ve Mersin’de kurulması planlanan nükleer santraller. Geçtiğimiz haftalarda bunlardan ilki olan Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin temelleri atılmaya başlandı. TRT başta olmak üzere artık neredeyse tamamı yandaş diyebileceğimiz medyada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayınladığı nükleer enerji tanıtım filmleri hala gösterilmeye devam ediyor. Reklam filminde yok yok. Akıl ve bilim dışı bir projeyi “güçlü Türkiye için” savunan ve bunu yaparken de her şeyin farkında olup kimin için bilim sorusunu akıllara düşüren bilim insanı (!) Aziz Sancar, gözleri henüz iktidarın kirli oyunlarını anlayacak kadar açılmamış yaşları çok ufak çocuklar… Sahi bu spotlara neden ihtiyaç duyuluyor? AKP iktidarı bir yandan bu spotlarla nükleer enerji konusunda tedirginlik yaşayan halkın rızasını almaya çalışırken karşı olanlarıysa her konuda olduğu gibi zor kullanarak bastırmaya çalışıyor.

Geçtiğimiz Şubat ayında Sinop Nükleer Santrali’nin ÇED süreci kapsamında düzenlenen halkın katılımı toplantısı ‘seçilmiş bir grubun’ toplantısı haline dönüşmüştü. Toplantıya katılmak isteyen Sinopluların ve NKP (Nükleer Karşıtı Platform) temsilcilerinin toplantı salonuna yaklaşık 1 kilometre kala araçları durdurulmuş ve sabah saat 6 gibi toplantı salonunun doldurulduğu söylenerek engellenmiş ve aktivistler polis şiddetine maruz bırakılmıştı. Farklı görüşlerin dinlenmesi gereken toplantı, ‘nükleer kötü’ diyenin adeta linç edildiği bir hal almıştı. Yine aynı durum Akkuyu Nükleer Santrali’nin temel atma töreni boyunca yaşandı. Mersin Valiliği olası protestoların önüne geçmek için inşaat bölgesi olan Büyükeceli Mahallesine girişi yasaklamıştı.

Çernobil faciasının insan ve doğa üzerinde geri dönüşsüz etkileriyle yıllarca yüzleşmek zorunda kalan Karadenizliler için nükleer santralin yarardan çok zarar getirdiğini algılamak zor değil. Onlar bir Kazım Koyuncularını daha kanser yüzünden toprağa vermek istemiyorlar. Her an nükleer bir afet yaşandı yaşanacak ürkekliğini istemiyorlar. Aynısı Mersinliler için de geçerli.

Nükleer santraller konusunda insanların bu kadar tedirgin olmasının nedeni nükleer kazalar ve nükleer faaliyetler sonucu oluşan radyoaktif atıkların depolanması, ortadan kaldırılması konusunda yarım asrı aşmış nükleer deneyimlere rağmen bir çözüm bulunamamış olmasından kaynaklanıyor. Şimdilerde nükleer temizlik için kendi kendine öğrenebilen yapay zekalı robotlar geliştirilmeye çalışıldığı haberleri çokça yer alsa da nükleer alanda robotların kullanımının da çözüm olmadığı anlaşıldı. 2011 yılında nükleer felaketin yaşandığı Fukuşima’ya temizlik için robotlar gönderilmişti. Ancak yüksek radyasyon nedeniyle bu robotların pek çoğunun kabloları eriyip çalışamaz hale gelmiş ve görevlerini tamamlayamamıştı. Atık sorunu her türlü toplumsal maliyeti aşmış durumda ve ne kadar harcama yapılırsa yapılsın ortada ciddi bir çözümsüzlük var.

2. Dünya Savaşı’nda ABD tarafından düzenlenen atom bombası saldırılarının etkileri hala Japonya’da hissedilmekteyken, alınan onca güvenlik önlemine rağmen 1986’da Çernobil Nükleer Santrali kazası sonucu dünya büyük bir nükleer felakete bir kez daha tanıklık etmişti. Kiev’de Çernobil kenti ve çevresindeki geniş alan 30 yıldır insan yerleşimine kapalı, radyoaktif kirlenme sonucu kanser, sakat doğumlar gibi birçok sorunun dünya üstesinden gelememişken 2011’de Japonya’da Fukuşima Nükleer Santral kazası gerçekleşti. Nükleer felaketler hafızalarımızda bu kadar tazeyken, başta Japonya, Almanya, Fransa gibi ülkeler nükleer santral kurma politikalarından vazgeçmiş güneş, rüzgar, su gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmişken, Türkiye gibi başta iş kazaları olmak üzere birçok kaza konusunda sicili kabarık olan, her kazaya mukadderat gözüyle bakılan bir ülkede bu neyin ısrarı?

AKP hükümeti insanları nükleere ikna etmek için santralin “enerji talebi hızla artan Türkiye için kaynak çeşitliliği sağlayacağı, ülkenin ithal kaynaklara olan bağımlılığını azaltıp sürdürülebilir enerji arzına önemli katkı sağlayacağı”nı ileri sürüyor. Türkiye’nin dört bir tarafına ithal kömüre dayalı termik santral yapılıyorken ithal fosil yakıta bağımlılığımızı azaltacağı yönünde asılsız iddialarda bulunuyorlar. Nükleer santralde kullanılacak yakıt da (uranyum dioksit), ÇED başvuru dosyalarına göre Nijerya, Avustralya, Rusya, Kuzey Amerika, Kazakistan, Güney Afrika gibi ülkelerden alınacak. Dışarıdan hammadde alarak dışarıya olan bağımlılığımızı azaltacağız!

Dahası Akkuyu Nükleer Santrali için Rusya ile yapılan anlaşmaya göre doğalgazda Rusya’ya bağımlı olan Türkiye, elektrik enerjisi konusunda da aynı bağımlılığı yaşayacak. Mülkiyeti ve işletim hakkı tamamen Rusya’ya ait olan santralin hükümetler arası anlaşma uyarınca % 93’ü Rusya nükleer enerji şirketi Rosatom’a, % 7’si Atomstroyexport ve Rus enerji şirketi Inter RAO UES’e ait olacak. Anlaşma uyarınca santrali işletecek anonim şirketlerin payının %51’den az olmaması karara bağlanırken, Türkiye’nin en az 20 yıl sonra şirketteki payı %20 civarında olabilecek. Toplam maliyetleri 20 milyar doları bulan santral reaktörleri birer yıl arayla 2019’dan 2022 yılına kadar işletmeye alınması planlanıyor. 2026 yılında enerji ihtiyacının % 7,7 kadarını karşılayacak olan Akkuyu ile birlikte, tüketim talebinin aynı şekilde artacağını varsayarsak, tüketimi karşılama konusunda iktidarın söylediği gerekçenin çöpe gideceği ortada.

AKP yıllardır özel sektöre terk edilen enerji piyasasında vatandaşın cebinin daha da boşalmasını sağlayacak bir adımın peşinde. Her geçen gün elektriğe fahiş zamların sebebi elektriğin özelleştirilmesinde, enerji ihtiyacını şirketlerin kar hırsının ortasına bırakan enerji politikalarında saklı. AKP nükleer santrallerle birlikte bu faturayı kabartacaktır. Nükleer santrallere harcanacak 20 milyar dolarla dünyanın en pahalı elektriğinin üretilmesinin başka bir sonuç vermesi mümkün değil. Türkiye, Rus şirketlerine 71 milyar dolarlık alım garanti anlaşmasını imzalayarak elektriği 15 yıl boyunca 0,1235 dolar birim fiyat üzerinden satın alacak. NKP dönem sözcüsü Alpay Antmen’nin yaptığı açıklamaya göre bugün alınan elektriğin kw/saati 4 sent iken, Akkuyu N.S. aynı elektriği 60 yıl boyunca kw/saati 12,5 sentten ülkemize satacak. Kısaca alınan elektrik şu anki elektrik fiyatının 3 katından fazlasına satılacak. Rusya, Türkiye’de işlettiği Akkuyu Nükleer Santrali sayesinde karı cebine indirirken yaşanılacak olası kazaların bedelini Türkiye’de yaşayan insanlar ödeyecek.

Sinop ve Akkuyu Nükleer Santral projelerinin bulunduğu alanlarla ilgili de çok büyük problemler var. Akkuyu santrali Ecemiş fay hattına 20-25 km uzaklıkta ve deprem riski altında bir bölgede bulunuyor. Fransız-Japon ortaklı konsorsiyumun inşa edeceği Sinop Nükleer Santralinin proje alanı 10 milyon metrekare ve tamamı orman olarak sınırlandırılmış bir alanı kaplayacak. Sinop nüfusunun %35’i santralin etki alanında 30 km yarıçaplı alan içerisinde kalacak. Bu da demek oluyor ki Sinop’un içerisinde tabiat parklarının da bulunduğu büyük bir bölge, askeri alan haline gelecek ve halka kapatılacak. Santralde soğutma amacıyla kullanılan suyun tekrar denize boşaltılmasının her iki denizin su sıcaklığını 2 dereceye yakın arttıracak olmasının ve soğutma suyunda kullanılacak olan klorun deniz ekosistemine vereceği zararlar da cabası. Öte yandan yapılması planlanan iki büyük nükleer santral sözleşmelerinde nükleer atıkların akıbetlerinin ne olacağıysa belli bile değil.

AKP’nin nükleer santral ısrarının sadece enerji ile ilgili olmadığını söylemek gerekir. AKP hükümeti yönetemediği ülkeyi her geçen gün bir başka bataklığa sürüklerken atılan bu adımları Rusya ile geliştirdiği dış politikasının bir sonucu olarak görmek gerek. İktidarın böylesi akıl dışı, insanlık ve doğa üzerinde geri dönüşü olmayan zararları olan, pahalı bir yatırım aracındansa 20 milyar doları Türkiye’de potansiyelleri çok yüksek olan yenilenebilir enerji kaynaklarına harcamasını beklemek ülkenin rasyonalitesine aykırı olurdu doğrusu. Bu tabloyu tersine çevirmek ancak AKP’nin yalanlarını teşhir edip topyekün mücadeleyi yükseltmekle mümkün olacaktır.

KATEGORİLER
ETİKETLER