Nikaragua’nın Kısa Bir Tarihi II – Engin Kara
FSLN Nasıl Bir Programa Sahipti?
Sandinista Cephesi’nin 1969 tarihli programı giriş kısmında örgütün hedefini şöyle tanımlıyor: “FSLN, stratejik hedefi diktatörlüğün askeri ve bürokratik aygıtını parçalayarak siyasal iktidarı ele geçirmek ve işçi-köylü ittifakına ve ülkedeki tüm yurtsever, anti-emperyalist ve anti-oligarşik güçlerin birliğine dayanan bir devrimci hükümet kurmak olan askeri-siyasal bir örgüttür”. (Nikaragua: Devrimin Stratejisi, Bibliotek Yayınları, 1987)
- Diktatörlüğün askeri ve bürokratik aygıtının parçalanması hedefi doğrudur. Burjuva muhalefetin “Somozacı aygıtla Somoza’dan kurtulma” yanılsamasına düşülmemiştir. İşçi-köylü ittifakı tanımını bir kenara bırakalım ve böylece olumlu kabul edelim (Doğrusu, köylülüğü kazanmış bir işçi iktidarı olmalıdır. Doğrusu derken, sosyalist olmak için tabii.).
- İşçi sınıfından ya da daha geniş bir şekilde kitlelerden yalıtık bir gerilla mücadelesi ya da askeri faaliyetin sınırlarını yazı boyunca ele aldık. FSLN’nin iktidara yürümesi için bu sığlığı aşması gerekecekti. Ancak bir devrimci irade göstermek açısından nihai olarak askeri bir perspektif -kitlelerden kopuk olmamak kaydıyla- doğrudur ve gereklidir.
- Gelelim ifadenin en sorunlu yerine. Ne demek “ülkedeki tüm yurtsever, anti-emperyalist ve anti-oligarşik güçlerin birliğine dayanan devrimci bir hükümet”? Anti-kapitalizm şerhi konulmadığına göre bu uzun cümlenin özü şu oluyor: “bütün Anti-Somozacı güçlerin birliğine dayanan devrimci bir hükümet”. FSLN programı daha baştan, ilerici payesi biçtiği ulusalcı burjuva ve küçük burjuva güçleri müttefik kabul ediyor. Bu taktik bir eylem birliği değil stratejik bir hedef: devrimci hükümet kurma hedefi. İşçi-köylü ittifakı deyiminin de böylece Stalinizme uygun şekilde “Halk Cephesi”ne evrilmiş olduğunu görüyoruz.
Programın “I – Devrimci Hükümet” başlıklı bölümünde “alınacak ekonomik önlemler” şeklinde yer verilen listedeki önlemlerden bazıları şöyle: “Somoza ailesine ve işbirlikçilerine ait toprak, fabrika, şirket vd. zenginliklere el konulacak; yabancı şirketlerin malvarlıkları ve bankacılık sistemi millileştirilecek; dış ticarete devlet denetimi getirilecek; kitle iletişim araç ve hizmetleri merkezileştirilecek…”
- Eklektik bir program. Mesela dış ticaret tekeli değil dış ticarette devlet denetimi öngörülmüş. Kamulaştırma programı topyekûn değil bankacılık ve yabancı şirketler ile Somozacıların mülkiyetiyle sınırlı tutulmuş. Bankacılık da zaten büyük ölçüde Somozacılar ile ABD ile ilişkili sermaye gruplarının elindedir.
- Sadece Somozacılar ve işbirlikçilerinin mülkiyeti hedef alınmış. Böylece anti-Somozacı burjuvaziye mülkiyet hakkı baki kılınmış.
Bunun dışında programın çeşitli yerlerinde eğitimden sağlığa, asgari ücretten kadın haklarına pek çok başlıkta reformlar öne sürülmüş. Ancak mesela emekçilerin üretim üzerinde kontrolünden değil “günlük gereksinimleri karşılamaya yetecek kadar işçi geliri”nden bahsedilmiş.
Bağımsız bir dış politika ve “diğer dünya halklarıyla birlikte gerçek bir dünya barışı için kampanya”dan, sömürge ülkelere verilecek destekten bahsedilmiş; Amerikan emperyalizmine ve askeri müdahalelerine karşı söylemler geliştirilmiş; ancak bir proleter enternasyonalizmi anlayışından eser yok.
FSLN programı, eklektik ve burjuva sınırlardan kopamasa da alt sınıfların değişim beklentilerine denk düşen ve sınırlı ölçüde de olsa sermayeyi hedef alan eklektik, reformist, bağımsızlıkçı ve ulusal kalkınmacı bir program olma özelliği taşır.
Devrimcilik kavramına da bir paragraf açarsak, toplumsal anlamda devrimcilik, üretim ilişkilerini kökten değiştirmeyi gerektiriyor. Sadece silahlı bir mücadele vermek, bir grubu sosyalist devrimci yapmaz. Siyasi bir değişim hedeflense bile üretim ilişkilerinin radikal bir değişikliği hedeflenmiyorsa bunun adı devrimcilik değil reformculuktur. Bu açıdan FSLN, devrim sırasında emperyalizme ve Somoza diktatörlüğüne karşı Nikaragua halkını savunsa da programı kapitalizm karşısında devrimci değil olsa olsa reformisttir.
Esnek / Geniş İttifaklar
Örgütün liderlerinden Humberto Ortega, Ocak 1980’de Şili’li bir gazeteci ile yaptığı röportajda 1977 itibariyle “esnek ittifaklar politikamız başladı” diyor. Ortega, FSLN’deki Üçüncü Eğilim’in kurucularındandır ve anti-Somozacı burjuva muhalefetle geniş muhalif cephelerin kurulması gerektiğini savunur. Bunun anlamı, FSLN’nin 1969’daki alt sınıflar lehine ve sınırlı ölçüde sermaye aleyhine olan reformist programından bile geri çekilmek anlamına gelir.
Röportajın devamında Humberto Ortega gerilla mücadelesini haklı göstermek için “geniş ölçekli bir parti örgütünün olmaması, işçi sınıfı ve genel olarak çalışan halkın iyi örgütlenmemiş olmasını” gerekçe gösteriyor. Ancak bu durumu tespit etmesine rağmen bu durumu tersine çevirecek bir girişime yanaşmıyor. Bunun yerine röportajın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş şekilde esnek ve geniş ittifaklar politikasından bahsedip duruyor: “Hem ulusal hem de uluslararası düzeylerde esnek, akılcı ve olgun bir ittifaklar politikası olmadan hiçbir devrimci zafer elde edilemezdi.”; “Sekter bir tutum almadan, salt sol kesimlerler değil her ülkedeki belli başlı ilerici siyasal kesimler arasında davamıza karşı bir dayanışma duygusu yaratmak gerekli oldu.”; “İlericiler (‘burjuva ilericiler’ kastediliyor) hareketimizin devrimci bir hareket olduğunu ve onların ideolojileriyle tam bir uyum içinde olmadığımızı gördüler, fakat bir noktaya kadar onların da yararına olan bir siyasal programımız ve askeri gücümüz olduğunu da gördüler.” vs. vs. (Nikaragua: Devrimin Stratejisi)
Burada bahsedilenin bir işçi sınıfı cephesi değil, sınıf işbirliği demek olan halk cephesi olduğu açıktır.
“Ulusal Birlik Ekonomisi”
“Nikaragua: Devrimin Stratejisi” kitabında yer alan bir başka belge devrim öncesinde Proleter Eğilim grubunun lideri olan, devrimden sonra Tarım Bakanı görevini üstlenen Jaime Wheelock’un Ocak 1981 tarihli konuşması. Wheelock konuşmada baş mesele olarak emperyalizmi (aslında ABD’yi) koyuyor ve Nikaragua devriminin temel görevinin “ulusal birlik” olduğunu söylüyor.
Wheelock, bu düşünceyle paralel olarak “Devrimci bir iktidar yönetiminde orta hatta burjuva güçlerin bize katılmasını sağlamanın da olanaklı olduğunu düşünüyoruz” diyor ve ekliyor: “tıpkı bir tarım işçisinin yeni anavatanının inşası görevine enerjisini, kanını, terini katması gibi”. İşe bakın, burjuva güçlerin devrimci iktidarın ulusal birliğine katılması ile tarım işçisinin enerjisini, kanını, terini akıtması nasıl bir tutulmuş, ne proleter eğilim ama!
Wheelock, burjuvazinin de sürece katılmasının yaratacağı çelişkilerin “ortak düşmana karşı mücadelede getirdiği çözümlerden daha önemsiz” olduğunu ileri sürüyor. On yıllarca Nikaragua’nın talanı için ABD ile her türlü anlaşmayı yapan, Somoza diktatörlüğü iyice sapıtana kadar onun bütün nimetlerinden yararlanan ve Somoza devrilmek üzereyken bile hala ABD aracılığıyla Somoza ile sağlanacak bir uzlaşmadan medet uman burjuvazi, ortak düşmana (ABD’den başkası kastedilmiş olamaz) karşı çözümler getirecekmiş!
Wheelock konuşmasının devamında “Üretim araçlarına el koymaya gerek yok. Gerçekte artı-değere el koyuyoruz.” diye iddia ediyor ama sadece birkaç saniye sonra “Orta ve üst katmanlar mal varlıklarına saygı gösterdiğimizi ve zengin bir yaşam sürebileceklerini düşünüyorlar.” diyor. “Artı-değere el koyuyoruz” söyleminin aldatmaca olduğu ortada. Bir zamanlar yol arkadaşlarını “proleter bir bakışa sahip olmamak” ile eleştiren Wheelock, artık emperyalizme karşı burjuvaziyle birliğe ihtiyaç duyduklarını ve bunu sağlamak için de burjuvazinin mülkiyetinin doya doya tadına çıkarması gerektiğini söylüyor, hem de övünerek!
Sandinist Devlet
Devrimden sonraki ilk hükümette FSLN azınlıkta olsa da kendisinin çoğunlukta olduğu üst organ Ulusal Yeniden İnşa Cuntası ipleri eline alır. Ancak hükümetteki kimi isimler burjuvazinin etkisini de gösterir. Sanayi Bakanı, eski Ticaret Odası başkanı ve Muhafazakâr Casteasora’dır, Tarım Bakanı bir Hristiyan Demokrat ve toprak sahibi olan Manuel José Tores’dir, Savunma Bakanı eski bir Ulusal Muhafız albayı Bernardino Larios’tur.
“Dev bir kamu sektörü oluşturuldu. Fakat Cunta devletleştirmeyi; mali sistem, madencilik ve balıkçılığın yanı sıra Somozacılar’a ait bulunan sanayi, tarım ve ticaret işletmeleri ile sınırladı. Özel sektör hala büyük bir hâkimiyete sahipti ve faaliyetine hiçbir engelleme yapılmadı.” (Henri Weber, age.)
Ernest Mandel’in de liderlerinden olduğu Dördüncü Enternasyonal Birleşik Sekreteryası, Ekim 1979 tarihinde şöyle bir tavır açıklar: “Hem FSLN önderliğinin yapısı ve geçmişi hem de onun bu devrimin birinci aşamasındaki rolü, FSLN’nin belirleyici kesimlerinin, kesintisiz [sürekli – E.K.] devrim süreci geliştiği sırada aşamayacağı önsel bir limit koymanın hatalı olacağını gösterdi… FSLN baskıcı devlet aygıtını kontrolünde bulunduruyor fakat burjuvazi de ekonomide ve devlet yönetiminde hatırı sayılır bir gücü elde tutuyordu”. Deklarasyon, Nikaragua’daki durumu ikili iktidarın özel bir tipi olarak tanımlar: “Bu, iki merkezileşmiş gücün karşı karşıya geldiği (Kerensky’nin Geçici Hükümeti ile Sovyetler arasında potansiyel çatışmanın olduğu Rus Devrimi’ndeki gibi) bir durum değildir ve nihai sonuç da, iki güç arasında merkezi bir hesaplaşma sonucu karara bağlanmayacaktır. 1959’da Küba’da olduğu gibi Nikaragua’da da ‘gerçek iktidar’, Sandinistlerin elindedir. Ve süreç aynı dinamiği izlemeye devam ederse, bundan sonraki siyasal gelişmeler özden çok biçime ilişkin olabilir.”.
Birleşik Sekreterya, açıkça meşrebi ulusal kalkınmacı ve ABD’ye bağımlılığa karşı çıkmakla sınırlı olan bir hareketten “sosyalizme geçiş” bekliyor. Deklarasyonda “önsel limit” koymadan FSLN’nin sürekli devrim programına açık olduğunu ileri sürüyor! Yani Birleşik Sekreterya’nın reformist liderliği, gerilla hareketlerine eklemlenmenin bir örneğini yazıyor.
Sandinistalar, burjuvaziyle çeşitli düzeylerde işbirliği fikrini hiç elden bırakmasa da gerçekten de devletin kurumsallaşmasında ipleri ellerinde tuttular. Özellikle polis ve asker güçlerinin inşası tümüyle Sandinistaların kontrolünde gerçekleşti. Aynı zamanda kısa süre içinde hükümetin kritik konumları Sandinistaların elinde toplandı. Sendikalardan gençlik hareketine, kırsal kesim örgütlenmelerine kadar halk kitlelerine nüfuz edecek aygıtlar geliştirildi.
Evet, devleti kimin yönettiği önemlidir; fakat “işçiler-köylüler adına ve burjuvaziyle işbirliği arayışında olan bir popülist ve uzlaşmacı bir grubun yönettiği devlet” ile “işçi sınıfının (ve yoksul köylü kesiminin) üretimde sahip olduğu kontrol aracılığıyla inşa edilen bir devlet” arasında epey fark vardır. Dikkat edilirse sosyal demokrat partiler de yıllarca pek çok devleti “işçi sınıfı adına” yönettiğini söylemiş fakat işçi sınıfının üretimde değil kontrolü, söz hakkı bile olamamıştır. Keza SSCB’deki Sovyet iktidarı da yenilerek Stalinist bürokrasinin iktidarına dönüşmüş ve işçi sınıfı önce siyasi olarak ve hemen ardından ekonomik olarak mülksüzleştirilmiştir. Nikaragua’da işçi sınıfı hem siyasi açıdan mülksüzdür, çünkü bunu sağlayacak araçlardan yoksundur; hem de ekonomik açıdan mülksüzdür, çünkü özel sermayenin gücü kırılmamıştır. Burjuvazi ise FSLN’nin iddiası doğrultusunda “siyasi olarak mülksüzleştirilmiş” olabilir; ancak ekonomik olarak hala mülk sahibi otorite konumundadır. Bunun nelere yol açtığı ise bugünün Nikaragua’sında rahatlıkla gözlemlenebilir.
Ortega: Yeni Bir Somoza
FSLN iktidarı ele geçirdikten hemen sonra ABD’de iktidara neoliberalizmin ateşli uygulayıcılarından Ronald Reagan gelmiştir ve Reagan Nikaragua’ya daha saldırgan yaklaşacaktır. Önce Nikaragua’ya yapılan yardımları engeller. Sonra Honduras sınırında kurulan ABD destekli Contra (Kontra) kamplarında eğitilen silahlı çetelerle Sandinist iktidara karşı kanlı bir savaş başlatılır. 1990’a kadar devam eden Kontra saldırılarında 30 bin kişi daha hayatını kaybeder.
Daniel Ortega 1985 seçimlerinde devlet başkanı seçilerek kolektif liderliğin yerini alır. Ancak Kontralarla verilen uzun savaş, sonucunda varılan uzlaşma ve bu süreçte uygulanan ABD ambargoları gibi etkenlerin sonucunda Şubat 1990’da Ortega ve Sandinistalar iktidarı kaybeder. ABD yanlısı Ulusal Muhalefet Birliği ve lideri Chamorro seçimleri kazanır. Ortega ve Sandinistalar 2006’ya kadar iktidardan uzak kalacaktır. 2006’daki seçimlerde ise Ortega yeniden devlet başkanı seçilip bugüne kadar iktidarı elinde tutar.
İlk dönem iktidarında FSLN’nin silahlı mücadele geleneğinin etkisiyle “radikal” görüntü devam etse de Ortega’nın 2006’daki dönüşü artık tipik “sosyal-demokrat” demagojiden ibarettir. 2006’daki seçim kampanyasında “uyum, aşk ve uzlaşma” söylemlerini yükseltir.
Ancak değişen sadece söylemler değildir. Ortega iktidara sermaye yanlısı bir ekonomi programının yürütücüsü olarak döner. Nikaragua artık emperyalizmle uyumludur, IMF programları uygular. İkinci Ortega iktidarında Nikaragua ordusu artık ABD ordusu ile ortak programlar geliştirmektedir.
Ortega ve eşi Rosario Murillo ise Nikaragua’nın önde gelen zenginleri haline gelmiştir, çeşitli sermaye grupları tarafından da desteklenmektedirler.
Önce Ulusal Muhafızlar, ardından Kontralar. Nikaragua halkının ödediği onca bedelin ardından ortaya çıkan yeni bir Somoza tiplemesidir: ekonomik ve siyasal gücü tek elinde birleştiren Sandinista Ortega ailesi.
Ortegalar bir tesadüf sonucu bu hale gelmedi. Onların önünü açan, Sandinista devriminden sonra korunan ve yeniden üretilen toplumsal ilişkiler düzeyi oldu.
Ortegalar’a Karşı Toplumsal Mücadele
Bugün Ortegalar yeni Somozalar halini almışken, Nikaragua halkı yoksullukla ve baskıyla boğuşmaya devam etmektedir. Özel sermaye altında ezilmeye devam eden emekçilerin mücadelesi artık bizzat Ortega tarafından bastırılmaktadır. Sonuç toplumsal patlama olur.
2018’in ilk yarısında öğrencilerin protestolarıyla başlayan protesto hareketi giderek yayıldı ve “Ortega istifa” talebini yükselten bir toplumsal mücadeleye dönüştü. Ülkenin pek çok yerinde gelişen protestolar barikatları doğurdu. Ortega ise protestolara sert müdahalelerle cevap verdi. 100’leri bulan ölü sayılarından bahsediliyor.
Ortega iktidarı ikinci döneminde ABD ile uyumlu hale gelse de, özellikle Ortega’nın son dönemlerde Çin ve Rusya ile geliştirdiği ekonomik ve askeri ilişkiden rahatsız olan ABD, Ortega karşısında alternatif düşünüyor elbette. Ama Amerikancı muhalefetin Ortega’ya karşı yükselen toplumsal hareketi kontrol ettiğine dair izlenimler mevcut olmadı.
Nikaragua’daki protestolar, bir zamanların devrimcisi şimdinin egemenleri Sandinistaların çürümüş rejimine karşı yoksullukla boğuşan kitlelerin tepkisi olarak gelişti. Ancak en büyük problem “Ortega istifa” sloganı atanların da henüz alternatif bir siyasi projeleri bulunmaması.
Neticede en büyük emperyalist merkezlerden, ufak tefek sayılabilecek ülkelere kadar modern dünyanın her yerinde işçi sınıfının iktidarını ve uluslararası devrimi hedefleyen bir sürekli devrim programı dışında çıkış bulunmadığı, bir kez daha, bu defa Nikaragua halkının hikayesiyle aşikar hale gelmiştir.
Nikaragua’nın hikayesinin tümüyle kendi sınırları içinde belirlenmediğini hatırlatarak noktalayalım. Bu açıdan, 1920’lerin sonunda ya da 1970’lerde Nikaragua’daki hareketin zayıflıkları, SSCB’deki Stalinist dönüşümden bağımsız ele alınamaz. Bugün baskı ve sömürü karşısında harekete geçen kitlelerin siyasi alternatife sahip olmaması da her defasında tek tek yerellerde değil, uluslararası düzeyde deneyimlerin birleşmesi sonucunda aşılacaktır.