Nepal'de Maoizmin Yüz Kızartıcı İflası – Şimdi Muhasebe Zamanı
(03.10.11)
Nepal’de geniş halk yığınlarının kaderi, krallığın sonunu hazırlayan 2006 Nisanı’ndaki kitle ayaklanmasından bugüne uzlaşmacı, ihanetçi çizgisini ilerleten Nepal Komünist Partisi-Maoist (NKP-M) tarafından artık laf cambazlıklarıyla gizlenemeyecek şekilde Nepal burjuvazisi, eski hakim sınıf artıkları ve emperyalist güçlerin eline tamamen bırakılmış durumda. NKP-M liderliği ise elde ettikleri yeni ayrıcalıkların keyfini sürmekle meşgul.
1996: NKP-M, krallığa karşı silahlı mücadeleye başladı ve 5 yıl gibi kısa bir sürede devrimcileşen kitlelerin tek mücadele adresi olarak kırsal alanın kontrolünü ele geçirdi. 2000’li yıllarda NKP-M’nin egemen sınıfın kendi sözcülerine göre 10 bin savaşçısı, 15 bin milisi, dört bin beş yüz kadrosu ve 200 bin sempatizanı vardı.
2006: 2005 yılında kralın bir darbe ile parlamentoyu feshetmesi kitlelerdeki öfke ve nefreti tetikleyerek 2006 Nisanı’nda bir halk ayaklanmasının zemini döşedi. Bir yandan genel grevle hayat dururken
kent merkezleri de kitleler tarafından barikatlarla kapatılmış durumdaydı. Ayaklanma nedeniyle geri adım atan kral yetkilerinin kısıtlanmasını kabul ederken NKP-M ve Yedi Parti İttifakı(burjuva güçlerle diğer Maoist partilerin bir bloğu) kurucu meclis seçimlerinin yapılması konusunda anlaştı. Bu güçler arasındaki anlaşmanın bir ayağı da NKP-M’nin silah bırakması, bu silahların Birleşmiş Milletler gözetiminde kilit altına alınması ve eski gerillaların kamplarda barındırılmasıydı.
2008: Tamamen sembolik bir hale gelmiş krallık feshedildi, ancak eski egemen sınıf artıkları özellikle ordu üst yönetimi üzerinde varlıklarını devam ettirdiler. Bu yıl yapılan Kurucu Meclis seçimleri ile en çok oyu alan NKP-M iktidara geldi ve parti lideri Prachanda başbakan oldu. 2006’da Yedi Parti İttifakı ile yaptıkları anlaşma uyarınca eski gerillaların orduya katılması için adım atan Prachanda, buna karşı çıkan genelkurmay başkanını görevden almaya çalıştığında cumhurbaşkanı tarafından engellenince istifa etti. 2006’daki ayaklanmanın çok öncesinde Nepal’de krallığı kendi güçleriyle devirip iktidarı alabilecek güce sahip olan NKP-M küçük burjuvaziye has iktidar korkusuyla geri durmuş, ardından eline geçen her fırsatı da kullanmayarak her daim uzlaşmalarla burjuva güçlerle anlaşmanın bir yolunu bulmuştur. NKP-M, hükümeti süresince de burjuva düzene ne kadar bağlı olduklarını, piyasa işleyişinin sadık takipçileri olacaklarını, Nepal’i yabancı ve yerli sermaye için Asya’nın sömürü cenneti yapmak konusundaki isteklerini dillendirip durdular.
NKP-M, 2011 Ağustosu’nda Bhattarai başbakanlığında yeni bir hükümet kurdular. 2006’dan bugüne burjuva güçlere verdikleri ödünler giderek büyüyen NKP-M önderliğinin ihanetçiliği artık gizlenemeyecek kadar açık. Binlerce eski gerilla yaşamak zorunda bırakıldıkları kamplarda kötü yaşam koşulları içinde kıvranır, Nepalli yoksul halkın yaşamında hiçbir değişim olmazken Bhattarai başbakan olur olmaz altına bir Mustang(Nepal egemenleri tarafından da bir değişim işareti olarak kabul edilmekte) çekip iktidar ayrıcalıklarının keyfini sürmekte, hem de dünyanın en yoksul ülkelerinden birinde. İlk yurtdışı gezisini ABD’ye, ikincisini ise Hindistan’a yapan Bhattarai, Nepalli yoksulların değil egemen sınıfların hizmetinde olduğu geçmiş hükümette maliye bakanlığı sırasında yeterince dillendirmişti ki başbakanlığı burjuva çevrelerce rahatsızlıkla karşılanmadı. Niye karşılansın ki piyasa ekonomisinin destekçisi olduğunu açıklayan, yabancı sermayeye avantajlı yatırım koşullarıyla kapıları sonuna kadar açan bir hükümet kimi rahatsız eder. ABD’nin de durumdan kaygısı olmadığı görülüyor. ABD iktidar sözcüsü Bhattarai’nin başbakanlığı şöyle kutladı: “Nepal’le sahip olduğumuz sıcak ve yapıcı ilişkiler devam ediyor. Bu seçimlerin hem barış sürecine hem de anayasa tasarımına yenilenmiş bir ivme sağlayacağı konusunda umutluyuz.”
2006’dan bu yana üzerinde bir türlü anlaşmaya varılamayan anayasa yapımı konusunda da NKP-M liderliğinin derdi Nepalli emekçilerin temel demokratik haklarını genişletmek değil; egemen sınıfın farklı dertleri olan kanatlarını memnun etmek. NKP-M’nin ihanetçiliğinden payını alan diğer bir unsur ise eski gerillalar. NKP-M önderliği orduya katılması üzerinde anlaşma yaptığı gerillaların sayısını daha önceden 19 binden 8 bine düşürmüştü; şimdilerde sayının 4 bine kısıtlanması için sıkıştırılıyorlar. Bırakın 4 bin rakamını kabul etmeyi, eski gerillaları kamplarda kötü koşullara terk edenler onları tamamen yok saymaktan da çekinmeyeceklerdir. Kaldı ki 2007 yılında gerillaların silahları BM’nin gözetimine bırakılmışken yeni anlaşma uyarınca NKP-M silahları burjuva ordu komutanlarına teslim etmeyi de kabul etmiş durumda. Kısacası NKP-M’nin elindeki gücün kaynağı olan gerillalar ve silahlı güçte tamamen tasfiye edilmiş durumda. Nepalli Maoistlerin geldiği nokta ortada. Biz önceden bunu ifade etmiş ve Türkiye solundaki övgülere rağmen gerçeği göstermiştik.
Stalinist aşamalı devrim anlayışı, “demokratik devrim” tezleri ve tek ülkede sosyalizm teorilerinin varıp varabileceği nokta Nepal’de tekrardan açığa çıkmıştır. Geçmişte örnekleri ne yazık ki defalarca yaşadığımız (İspanya, Yunanistan, İran vd.) Stalinizm ve onunla aynı dümen suyundaki Maoizmin vardığı, varacağı nokta burjuva parlamentarizmine duyulan saygıdan, emperyalistlerle(ABD egemenleri gibi) kurulan iyi ilişkilerden, burjuva mülkiyet ilişkileri ve sömürü düzenine sadakatle bağlılıktan başkası değildir. Ancak devrimci Marksizm enternasyonalist devrimci bakış açısıyla, sürekli devrimci çizgisiyle kapitalist emperyalist sistemle toptan kopuşu sağlayabilecek yegane güçtür. Sözde feodalizme karşı demokratik devrim programının varacağı nokta kapitalizmin kabulünden hareketle emperyalizme yedeklenmektir. Soğuk Savaş yıllarında SSCB’nin dış politikasının güdümüne giren kimi ülkelerde (Esad ve Kaddafi rejimleri örneğin) kapitalist olmayan yol türünden uydurmalar Rusya’ya bağımlılık temelinde mümkün olabiliyordu. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraberse artık bu tür “yollar” hayal bile edilemez. Nikaragua’da Sandinistlerin SSCB döneminin sonlarına denk gelen iktidar dönemi bunu açıkça ortaya koymuştu. Küçük burjuvazi iktidarsızdır ve küçük burjuva program emperyalizmle kucaklaşmayı beraberinde getirecektir.
Nepal’deki tüm rezilliklerden sonra Türkiye solu için hesap sorma zamanı gelmiştir. Türkiyeli Maoistler, diğer Stalinistler, merkezciler ve diğer orta yolcular Nepal’deki sözde Maocu devrimi allaya pullaya bitirememişlerdi. Gençlik kesimleri ve diğer ilerici güçler Nepal’deki balonlarla aldatılmışlardı. Oysa gerçek ortadadır. Menşevik-Stalinist aşamalı devrim algılayışının varacağı yer açık seçik belli olmuştur. Emperyalist kapitalizmin kriz koşulları, Nepal’de ve Ortadoğu’daki ayaklanmalar da göstermiştir ki insanlığın kurtuluşu için tek yol devrimci Marksistlerin öncülüğünde sürekli devrimdir.
KATEGORİLER Polemik