Ne Sisi Ne İhvan: Tek Seçenek Sürekli Devrim!
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in askeri darbeye karşı Kahire’nin Rabiyat’ül Adeviyye ve Nahda Meydanları’nda devam eden eylemleri son iki gündür polis ve askerin yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Saldırılarda son iki günde Mısır devletinin resmi açıklamalarına göre 464 kişi ölürken, Müslüman Kardeşler ölenlerin sayısını 2000 kişi olarak duyurdu. MK’ye bağlı Hürriyet ve Adalet Partisi ise yaklaşık 1000 kişinin öldürüldüğünü aktardı.
Geçtiğimiz haftalarda da ordunun MK’nin eylem yaptığı alanlara müdahalesi gündeme gelmiş, ancak devreye giren birtakım arabulucularla müdahale ertelenmişti. Ayrıca ordu araya giren Ramazan Bayramı nedeniyle müdahaleyi erteleme kararı almıştı.
Dünden bu yana yaşananlar Mısır Devrimi’nin artık kritik bir dönemece girdiğine işaret etmektedir. Mısır ordusu hem burjuva kapitalist düzeni hem de bu düzen içerisinde kendi pozisyonunu ayakta tutabilmek adına elinden geleni arkasına koymayacağını yapılan katliamlarla göstermeye devam ediyor. Her ne kadar Müslüman Kardeşler’de Mursi önderliğinde iktidarda geçen bir süre boyunca bu düzenin azılı birer dişlisi olsa da Mısır’da askeri müdahalenin klasik anlamda bir darbe rejimine dönüştüğü bariz bir şekilde kendisini gösterdi.
Mısır ordusu eylemleri bitirmek adına kararlı olduğunu saldırının boyutlarıyla göstermektedir. Daha önceki yazılarımızda bugüne kadar yaptıklarıyla Abdülfettah El Sisi’nin de birgün kendisinden hesap sorulabileceği korkusuyla sertliğin dozajını artırabileceği ihtimalini belirtmiştik. Bugünkü saldırıların işaret ettiği noktalardan birisi budur. Mısır’da iki egemen kamp artık ölüm sayılarına bakmaksızın bu mücadeleyi sürdürmeye devam edeceklerdir. Ordu ekseninde durum belli: Kahire’ye bütün ulaşım noktalarının, tren yollarının kapatılması, güvenlik güçlerine vur yetkisinin tanınması ve alınan önlemler ordunun MK’nin direnişini kırma hedefine kilitlendiğini gösteriyor.
Ancak çatışmaların iç savaşa dönüşü dönüşmeyeceğini Müslüman Kardeşler’in direnişi sürdürüp sürdürmeme noktasındaki kararlılığı ve MK’nin giderek radikalleşen tabanının bu direnişi hangi araçlarla devam ettireceği belirleyecektir.
Mısır’da iki yıl önce Mübarek’i Temmuz başında da Mursi’yi deviren devrimci dalga yaşanan katliamlarla birlikte kötürümleşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Ortadoğu’da İslami hareketler özellikle Tahrir’de toplanan kitleleri darbeci olmakla sık sık itham ederken, şimdi bu hareketin boynuna “katliamcılara destek vermek” yaftasını yapıştırmaktan ve Mısır Devrimi’nin emekçi halklar nezdinde sahip olduğu meşruiyeti kırmaya çalışmaktan geri durmayacaklardır.
Mısır ordusunun müdahalesi diğer taraftan geleceği geçtiğimiz aylarda giderek bulanıklaşan siyasal İslam açısından yeni bir çıkış noktası oluşturabilir. Zira Türkiye, Mısır gibi siyasal İslam’ın güçlü olduğu ülkelerde bu hareketlerin başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi siyasal alanda düşmansız ve kendilerini hırpalayacak bir düzen içi hasımdan yoksun kalmalarıdır. Mursi’nin bir yıllık iktidarı sırasında kitleler nezdinde düştüğü durum ve bugün Türkiye’de AKP’nin egemen sınıflar içerisindeki rakiplerini tasfiye etmesinin ardından bütün o demokrat halelelerinin birer birer dökülmesinin arkasındaki gerçek budur.
Ordunun katliamları karşısında Batı’dan gelen cılız tepkiler Mısır’ın istikrara kavuşması adına Batı’nın darbe rejiminin baskılarına sessiz kalacağını göstermektedir. Emperyalist kapitalist sistem açısından zayıf ve her an kitle hareketinin gazabına uğrayacak parlamenter bir iktidardan ziyade, her türlü kitle hareketini bastırmış ve dizginleri eline almış bir darbe rejimi daha tercih edilebilir görünmektedir.
Kitle hareketinin karşısında önemli bir sınav durmaktadır. Elbette hem Mübarek’i hem de Mursi’yi deviren devrimci kitleler katliamın karşısında durmalı ve bugün birbiriyle çatışan iki egemen kamp karşısında üçüncü bir cepheyi yaratmalıdırlar. Mücadele yürütülmediği takdirde darbe rejiminin en ufak bir muhalefet hareketine alan bırakmayacağı ortadadır.
Birkaç yıllık deneyim bile açık bir şekilde göstermiştirki, Mısır’da gerçek bir özgürlük ve demokrasinin, eşit ve adil bir dünyanın tek seçeneği sürekli devrim programıdır. Ara formüllerin, liberal-parlamentarist çözümlerin yaşama şansının neredeyse tarihinin her dönemecinde kanla sulanan bu coğrafyada çözüm olabilmesinin ihtimali bulunmamaktadır.