Muhalefet Neden Sıçrama Yapamıyor? – Gökçe Şentürk
Türkiye’de yoksullaşmanın ve krizin geldiği durumu gösteren an çarpıcı örneklerden biri asgari ücret. Aralık ayında belirlenen asgari ücret ocak ayında açlık sınırının altında kaldı. Daha ne olsun; 1 ay bile dayanmadı. Milyonlarca insan hem örgütsüz, hak aramak için bir dayanaktan uzakta hem de %50 zam sonrasında asgari ücret ve biraz üzerinde ücretler genelin ücreti haline gelmiş durumda. Enflasyon üç haneli sayılara gelmiş ve emekçiler hayat pahalılığından korkunç yaralar almış durumda. Olağan bir durumda ve dünya genelinde buna sebep olan iktidarın seçmen desteğinin hızla erimesi beklenir. Böylesi bir ekonomik buhrana rağmen iktidarın gerilemesindeki ivme neden yavaşlıyor?
Bütün seçim anketlerinde AKP hala birinci parti. Artık oyu yüzde 30’lar seviyesine gerilemiş olsa da ekonomik çöküş ve siyasi çürümenin bu kadar ayyuka çıktığı bir iktidarın nasıl oluyor da hala en yüksek oyu alıyor olduğu biz sosyalistlerce de konuşulmak zorunda.
Nedir yani? Bu ülke halkını değişimden uzak tutan çok özel sebepler mi var? Yoksa bu toplumun bir kesimi her şeye rağmen hala AKP’ye oy vermekten vazgeçmeyen, kötülüğü içselleştirmiş kanserli kurtarılamayacak hücreler mi? Bazılarınızın bu sorulara evet dediğini duyar gibi oluyorum. Çünkü muhalefetin ciddi bir kısmı açısından yaşadığımız tüm sorunların kaynağı hala AKP’ye destek veren dindar/muhafazakar seçmenler.
Öncelikle yapılan yanlış analizlerden başlayalım. Toplumun çoğunluğunun kırsal kökenli ve cahil olduğu tezleri öne sürülüyor. TÜİK rakamlarıyla 1980 yılında 45 milyon olan nüfusun 25 milyonu (yüzde 56) köylerde yaşıyor. Muhafazakar kırsal nüfusun önemli oranda AKP’ye oy verdiği bilinen bir gerçek. Bugün kırlarda, köylerde yaşayan nüfus 85 milyon nüfus içinde yüzde 16’ya geriledi. Üstelik de ülke nüfusunun yarısı ülkenin 11 ilinde toplanmış durumda.
1980 yılında yetişkin nüfusun yüzde 52’si eğitimsiz, yüzde 39’u lise altı eğitimli, yüzde 5’i lise, yüzde 4’ü üniversite eğitimli iken bugün nüfusun yüzde 67’sinin eğitim seviyesi lise altı, yüzde 21’i lise ve yüzde 16’sı üniversite eğitimli. Kırsalda yaşamak ve kurumsal bir eğitim alamamış olmak da otomatik olarak AKP’li olmayı gerektirmediği gibi bu tezin de gerçekliğini giderek kaybettiği verilerle ortada. Başlı başına ne eğitim ne de kırsal nüfus AKP’ye verilen desteği açıklamaya yeterli değil.
Bir diğer yandan en son 2018 genel seçimleri üzerinden değerlendirilecek de olsa AKP’nin oyunun yüzde 42’ler seviyesinden bugün yüzde 30’lara gerilediğini görüyoruz. Bu düşüş hiç de az bir oran sayılmaz. Şüphesiz ki kriz, yoksulluk ve çürüme kaynaklı bir erime bu. Genç nesillerin zaten hem özgürlüklerin ortadan kaldırılması hem de geleceksizlik nedeniyle AKP’den uzaklaştığı biliniyor.
Öyleyse kim destek veriyor? Alında bu sorunun cevabı bu ülkede bir şeyleri değiştirebilecek özneler açısından kritik. Örgütlü faşist, siyasal islamcı ya da yıllarca birlikte ülkeyi yağmaladıkları laik-muhafazakar sermayeyi çıkardığımızda kalan muhafazakar yoksul emekçilerin ciddi bir kısmının AKP’ye desteği sürüyor ya da kararsızlar. Peki neden? Nedeni çok açık. Nedeni bakkala, pazara giderken, otobüse binerken hepimizin duyduğu kaygıdan çıkıyor. AKP karşısında en güçlü siyasi alternatif olarak Millet İttifakı ve hatta 6’lı masa toplumsal kutuplaşmayı emekçilerin tarafından kıracak bir siyaseti üretmiyor, üretemez de. Bu anlamda düzen muhalefetinin hedefi ekonomik krizin üreteceği seçmen tepkisini yakalamak. Sadece bu kadar. AKP’nin ülkeyi getirdiği durumda en çok bedeli ödeyen emekçi milyonara sunacakları inandırıcı bir programları bile yok. Oysa AKP’den sonra gelecek iktidarın yoksulların lehine bir programa, sermaye karşıtlığına sahip olmaması zaten iktidara destek veren muhafazakar emekçilerde seçimden sonra da maddi koşullarında temel bir değişiklik olmayacağı hissiyatını kuvvetlendiriyor. Bu anlamda kurtarıcı lider figürleri de şimdiye kadar AKP’ye destek veren emekçilerde kendi kimliklerine bağlı kalma eğilimini güçlendiriyor.
Öyle ya da böyle AKP zaten hiç olmadığı kadar zayıflamış durumda. Seçimlere giderken zaten kaybedeceğini bildiği bir seçime olağan koşullarda gidip gitmeyeceğini hepimiz yaşayarak göreceğiz. Önümüzdeki süreç ekonomik krizin geldiği nokta itibari ile de birçok olasılığa gebe. Ama bu ülkede gerçekten bir şeyler değişecek, halk etnik-dinsel-yaşam tarzcı kimliklerinden sıyrılıp yoksulluk, yağma, sömürü düzenine karşı birleşecekse düzen muhalefetinin dışında sokaktan, işyerlerinden, üniversitelerden bir mücadelede birleşilmesi gerekiyor. Mücadelenin hem muhalefet hem de muhafazakar mahalledeki emekçileri birleştirecek sınıfsal, sermaye ve yoksulluk karşıtlığı temelinde bir program ve taleplere sahip olması iktidarın desteğini eritecek tek yol.