Molla Rejiminin Krizi – Arzu Görmez

Molla Rejiminin Krizi – Arzu Görmez

İran Aralık 2017’de patlak veren eylemlerin ve Trump yönetiminin Mayıs ayında aldığı nükleer anlaşmadan çekilme kararının ardından sarsıntılı günler geçiriyor. Artan işsizlik, ekonomik darboğaz öyle şiddetlendi ki Molla rejimi bir yandan ABD merkezli ekonomik ambargonun sonuçlarıyla uğraşırken, diğer taraftan yükselen muhalefeti kanla bastırmakla meşgul. Rejim emekçi sınıfların haklı eylemlerini her fırsatta “dış mihrakların oyunu” olarak lanse ederken artan hayat pahalılığı, işsizlik ve ekonomik kriz emekçilerin hayatını cehenneme çevirmeye devam ediyor.

Molla rejiminin İranlı emekçilere ve gençliğe vaat edebileceği sadece kan ve gözyaşı var. 2009 yılında düzenlenen protestoları rejim kan ve şiddetle bastırmış ve yüzlerce kişi yaşamını yitirmişti. O dönem gösterileri yapan kitle daha çok gençlikten ve Musavi’nin önderlik ettiği Yeşil Hareketi destekleyen kentli orta sınıflardan oluşuyordu. Bugünse emekçi sınıflar ve küçük burjuvazi 2009’a nazaran daha fazla sokaklarda yer alıyor. Molla rejimini destekleyen kitlelerden muhalefet saflarına geçişler gözlemlenebiliyor. Eylemlerde yoksul bölgelerin yanı sıra sanayi havzaları ile muhafazakâr taşra şehirleri başı çekiyor. İran’da burjuva basına çok yansımasa da son 6 ayda 607 kaydedilmiş işçi eylemi var. İsfahan çiftçileri aylardır eylem yapıyor. Hepko fabrikası, Kiyan lastik işçileri, Tebriz, Sircan demir yolu işçileri, Haft Tappeh (Haft Tepe) Şeker Kamışı Fabrikası ile Ahvaz Ulusal Çelik Fabrikası işçileri ve daha niceleri… Bu eylemlerin birçoğunda maaşların ödenmemesi, sigortaların yatmaması ve özelleştirmelerin yol açtığı ekonomik taleplerin yanı sıra bazı fabrikalarda “işçi şuraları” oluşturulması gibi siyasi talepler de mevcut.

İşler Molla rejimi için adeta bir çıkmaza girmiş durumda. Kriz o kadar derinleşti ki İran Riyali tarihin en düşük seviyesine geriledi. Riyal Mart ayından bu yana dolar karşısında değerini yarı yarıya yitirdi. Eylül ayında 1 dolar 33.160 riyal ederken, bugün 42.500 riyal ediyor. Artan hayat pahalılığı yüzünden İran halkı neredeyse alışveriş edemez bir duruma geldi. İş yapamaz duruma gelen esnafın derinleşen krizle birlikte öfkesi daha da şiddetlenirken; Tahran, Şiraz, Geşm ve diğer illerde kepenk kapatma eylemleri yapılmaya başlandı. Esnaf eylemlerinin merkezindeyse rejimin toplumsal tabanı olan, şimdilerde rejimle arası gittikçe açılmış Tahranlı Bazaar esnafı var. Eylemlerde sıkça “Diktatöre Ölüm!”, “Hamaney ve Ruhani’ye Ölüm!” sloganı yükseliyor. Ekonomik bunalımlar ve artan yolsuzluk sonucu gelişen sistem karşıtı eylemler, muhafazakâr kesimleri de içine alarak hızla büyüyor. İran güvenlik güçleri İranlı emekçilerin eylemlerine uyguladığı şiddeti, esnaf eylemlerinde kullanmaktan çekiniyor. ABD’den gelen yeni yaptırımlarla krizin faturasının iyiden iyiye kabaracağı ve İranlı esnafın rejimle arasının gittikçe açılacağı görülüyor.

İşsizlik, hayat pahalılığı ve yolsuzluklara tepki olarak Aralık 2017’de başlayan eylemlerde 21 kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce kişi gözaltına alınmıştı. Bu eylemler sırasında İranlı egemenler arasında eylemlere müdahale konusunda çatlak belirmişti. Cumhurbaşkanı Ruhani eylemcileri anlamak ve sorunlarını görmek gerektiğini belirtirken, dini lider Ali Hamaney ve İran Devrim Muhafızları sertlikten yana tavır koymuşlardı. Burada Ruhani’nin tavrı hoşgörüden ziyade halkın gözünde, sertlik yanlısı Mollalara karşı elini güçlendirme politikasından başka bir şey değil. Eylemlerin başlangıcında muhafazakâr İranlılar da sokaklardaydı ve bu durum eylemlerin Ruhani’yi sıkıştırmak için kullanılabileceği düşüncesini akla getiriyordu. Ruhani ayrıca eylemleri şiddet kullanarak bastırmanın ateşe benzinle yaklaşmak olacağının ve bu durumun muhafazakâr mollalara yönetime daha fazla müdahale alanı açacağının farkındaydı.

Ruhani, tüm bu yaşanılan kriz karşısında özgüvenini yitirmese de hiçbir şey yokmuş gibi de davranamıyor. Ruhani, 80 vekilin imzasıyla meclise çağrılmış ve Ekonomi ve Maliye Bakanı Mesud Karbasian’ı görevden almıştı. Rejimin, krizin faturasını ABD’ye kesmek konusunda fikir birliğinin artık kalmadığını belirtmek gerekiyor. Dini lider Hamaney 13 Ağustos’ta yaptığı açıklamalarla halkın öfkesine hak vermiş, yolsuzluk yapanların cezalandırılmasını istemişti. Kriz toplumsal dinamiği harekete geçirdiği gibi siyasal krizleri de derinleştiriyor. Gelinen noktada eylemler hem Ruhani cephesinin hem de sertlik yanlılarının kontrolünden çıktı. Molla rejiminin temel dayanaklarından birisi olan Devrim Muhafızları ocak ayında eylemlerin bastırıldığını ve fitnenin yenildiğini açıklamıştı. Fakat aradan geçen birkaç ayda İran’da mevcut tablonun çok da değişmediği görüldü.

ABD’nin uyguladığı yaptırımlar bu konuda Molla rejimine bahane yaratsa da, rejim uzun vadede ambargoyu kaldıramayabilir. Petrol ve doğal gaz satışına dayalı ülke ekonomisinin önünde halkın akın akın komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldığı Venezuela gibi bir örnek duruyor. Batılı değerlere kendini yakın hisseden fakat katı bir İslamcı ideolojiyle yaşam tarzları bastırılan, geleceğe dair en ufak bir umudu kalmayan gençlik için; yaşam koşulları giderek ağırlaşan emekçi sınıflar için ekonomik talepler kadar daha fazla özgürlük, insan hakları, demokrasi gibi talepler de önem arz ediyor. Molla rejiminin İran halkının en asgari taleplerini bile karşılayamayacağı ortada.

Ambargo Nasıl İşleyecek?

Trump, Obama’nın P5 + 1 (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya) ülkeleri ile birlikte İran’la 2015 yılında imzaladığı nükleer anlaşmaya son vereceğini seçim kampanyalarında sıkça vurguluyordu. Başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden çok geçmeden Dışişleri Bakanlığı’na Mike Pompeo’yu, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na John Bolton gibi isimleri getirmesi yaklaşan gerilimin habercisiydi. Trump’ın nükleer anlaşmadan 8 Mayıs’ta çekilmesinin ardından Tahran’a yönelik ambargolar 7 Ağustos’ta yeniden başladı.

Biri 7 Ağustos’ta başlayan, diğeri 5 Kasım’da yürürlüğe girecek olan yaptırım paketi iki aşamadan oluşuyor. İlk aşamada İran’ın ABD Doları’yla alışverişinin yasaklanması, altın ve diğer değerli maden ticaretinin engellenmesi, otomotiv ve yedek parça ticaretinin sınırlandırılması ve bunları İran’a satmaya devam edecek ülke ve şirketlere yaptırım uygulanması kararı yürürlüğe girdi.

5 Kasım’dan itibaren yürürlüğe girecek olan ikinci aşamadaysa İran’la petrol, doğal gaz ve bankacılık alanlarında ticaret yapılması yasaklanıyor. Trump, ambargo çalışmalarını denetlemek ve uymayan ülkelere karşı gerekli adımları belirlemek için bir eylem grubu oluşturdu. Bu grubun başına Bush döneminde BM Daimi Temsilcisi iken İran karşıtı kampanyalarıyla ismini parlatan John Bolton’un ekibinden Brian Hook geçirildi. Trump’ın Eylem Grubu’ndan beklentisi 5 Kasım’a kadar İran’ın doğal gaz ve petrol ihracatını sıfıra indirme hedefini tutturması olacak.

Yemen, Irak, Suriye, Lübnan gibi bölgelerde Ortadoğu’da artan İran nüfuzunu sınırlamak isteyen Trump yönetimi, İran’ın Ortadoğu coğrafyasında ABD emperyalist gücüne daha fazla ayak bağı olmamasını istiyor. ABD teröre destek vermekle suçladığı İran’dan Suriye’deki güçlerini çekmesini, Hizbullah’a ve Yemen’de Husilere verdiği desteği çekmesini istiyor. İran ise ABD’nin ekonomik yaptırımlarına karşılık Hürmüz Boğazı’nı trafiğe kapatarak petrol sevkiyatını engellemekle tehdit ediyor. Bu sözlerin ardından askeri tatbikat çerçevesinde 100’ün üzerinde donanma gemisiyle Körfez’in sularında gövde gösterisi yapması, Ulusal Savunma Endüstrisi Günü vesilesiyle yeni savaş uçağı ve füzeleri havalandırması iki ülke arasındaki düşmanlığın daha ileri boyutlara taşınma olasılığını akıllara getiriyor.

Uluslararası Tepkiler

ABD’nin tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik yaptırım kararı alması uluslararası ilişkilerde yeni çalkantılar yaratacak gibi görünüyor. Fakat ABD’deki Trump yönetiminin eli bu kez eskisi kadar güçlü değil. İran’la ekonomik ilişkileri önemseyen Batılı kapitalistler, özellikle de AB egemenleri İran’a yönelik ambargoya soğuk yaklaşıyorlar. ABD’nin Ortadoğu’daki savaşlarına bugüne kadar tam destek veren İngiltere’de ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilme ve ekonomik yaptırım uygulama kararına karşı eleştirilerini dile getiriyor.

Avrupa Birliği (AB) ile Fransa, İngiltere ve Almanya’nın Dışişleri Bakanları İran’a yönelik ambargoyla ilgili ortak bir açıklama yaptı. Yapılan ortak açıklamada, AB hukuku ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı uyarınca İran ile meşru ticaret yürüten Avrupalı firmaların korunması konusunda kararlı olunduğu ifade edildi.

AB-İran arasında yıllık ticaret hacmi 22 milyar euroyu aşıyor. Politikacıların tepkisine ve AB’nin yaptırımlara uymayan firmalara ABD mahkemelerinden gelebilecek cezalara karşı koruma önlemleri açıklamış olmasına rağmen Avrupalı şirketler ABD çıkarlarıyla ters düşmekten imtina ediyor. Birçok şirket şimdiden İran ile olan ticaretini askıya aldı. Bunların arasında Fransız petrol devi Total, gemicilik firması Maersk, elektronik devi Siemens, Peugeot ve Daimler gibi dev otomotiv firmaları; British Airways, Joonun Paris gibi havayolu şirketleri bulunuyor. Üç yıl önce İran, Sudan, Myanmar ve Küba’ya yönelik yaptırımlara uymadığı için ABD mahkemeleri tarafından 8,9 milyar $ cezaya çarptırılan Fransız BNP Paribas örneği bu şirketlerin hafızalarında.

Son dönemde kriz nedeniyle ABD ile arası açılan Türkiye İran yaptırımlarından en çok etkilenecek ülkelerden biri. İran’a yönelik ambargo başlamadan haftalar önce ABD’den Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea başkanlığındaki heyet, ilk olarak TOBB‘da İran’la ticaret yapan iş adamlarıyla bir araya gelerek Türk şirketlere İran’la iş yapmaları halinde Amerika pazarından dışlanacakları uyarısında bulundu. ABD, Türkiye’nin ambargo sürecine uyum sağlaması için elindeki tüm kozları kullanacağını açıkça ifade ediyor. Rahip Brunson krizi nedeniyle başlayan yaptırımlar bir tarafa, İran’a yönelik ambargoyu deldiği için aralarında Halkbank’ın da bulunduğu altı Türk bankasına yönelik milyar dolarla ifade edilen ceza şimdilik bekletiliyor. Türkiye’nin yaptırımlara uyma sürecine hızlı geçiş yapamayacağı ortada. Zira Türkiye-İran arasında 2017 yılında ticaret hacmi 10 milyar 752 milyon dolar gibi ciddi rakamlara ulaştı. Türkiye İran’dan büyük çoğunluğu petrol ve doğal gaz alımı olmak üzere 7,5 milyar dolarlık ithalat yaptı; altın, çelik profil, lif levha ve otomotiv yan sanayi ürünleri ağırlıklı olmak üzere 3,2 milyarlık da ihracat gerçekleştirdi.

İran’da Sosyalist Özne Sorunu

İran’ın başkentine kadar sıçramış protestolarda dikkat çeken birtakım muhalif siyasal eğilimler varlığını gösterse de eylemleri domine edebilecek herhangi bir örgütlü güç gözükmüyor. Protestolarda dikkat çeken isimlerden birisi, sürgünde ölen son şahın oğlu Rıza Pehlivan etrafında örgütlenen, ABD ve Batı destekli meşruti monarşiyi kurmaya çalışan şahlık yanlıları var.

Diğer örgütlü grup ise Halkın Mücahitleri. İran devrimi öncesinde Şah ve ABD hedeflerine saldırılar düzenleyen Halkın Mücahitleri devrimden sonra epey bir dönüşüme uğradı. Devrimden sonra Molla rejimi iktidarına tehdit olarak gördüğü Halkın Mücahitleri’ni ezmek için her türlü girişimde bulunmuştu. Kısa sürede ezilen örgüt, Irak’ta Saddam Hüseyin’in taşeronu haline gelmişti. Irak’taki üssünü kaybetmesiyle beraber ABD ile yakın ilişkilere geçen örgüt, ABD ve AB’nin terör listesinden çıkmayı başarmıştı. Halkın Mücahitleri, krizin yarattığı boşluğu değerlendirmek istese de İran’da kitle tabanı olmadığını belirtmek gerekir.

Rejim 2009 yılında çıkan isyan sonrasında muhalefeti sert bir biçimde bastırırken, diğer taraftan kaçış yollarını açık bırakmış ve sayısız sosyalist devrimci İran’dan kaçmıştı. Özellikle Türkiye İranlı devrimcilerin akınına uğramıştı. Molla rejimi hem bu sayede hem de şiddeti sonuna kadar kullanarak, uzun vadede İran topraklarında devrimci bir öznenin yeşermesine engel oldu. Bugün gelişen kitle hareketinde söylemlerin çeşitliliği, kitlenin kendiliğinden hareketleri ve rejim içindeki çatlakların manipülasyonuna açık oluşu sosyalist bir özne sorununun aciliyetini gösteriyor. İran’ın geleceğini emekçi sınıflar içerisinden devrimci bir Marksist öznenin çıkıp çıkmayacağı büyük ölçüde etkileyecektir.

*Bu yazı Sosyalist dergisinin 6. sayısında yayınlanmıştır.