İktidara geldiği günden bu yana 12 Eylül’ün mirası olan özelleştirme politikalarını tam gaz uygulayan ve kamu kurumlarını sermayenin talanına açan iktidarın hedefinde bu kez Makine Kimya Endüstrisi (MKE) bulunuyor. Tabi ki iktidar sürecin adını bu kez doğrudan özelleştirme olarak koymuyor. MKE, şimdilik anonim şirkete dönüştürülerek kamusal denetimin dışına çıkarılıyor.
Aslında bu uygulamanın benzerlerini pek çok örnekte gördük. Tank palet fabrikasının nasıl yaÄŸmalandığı hafızalarda taze. PTT, THY gibi örneklerde hemen her gün farklı bir yolsuzluk örneÄŸi, emekçilere yönelik saldırılar karşımıza çıkıyor.Â
#MKE Genel Müdürlüğü önünde düzenlediğimiz basın açıklamasında Kurumun Anonim şirkete dönüştürülerek özelleştirilmesinin önünün açılacağı, binlerce çalışanın iş güvencesinin ortadan kaldırılacağı ve ESM olarak buna karşı mücadele edeceğimizi bildirdik.https://t.co/g9y282mrqu pic.twitter.com/wtp0L71wkT
— ESM GENEL MERKEZİ (@ESM_GM) June 29, 2021
MKE’nin AÅž haline dönüştürülmesinin en büyük kaybedeni yine bu kurumda çalışan kamu emekçileri olacak. Zira 399 sayılı KHK’nın (I) ve (II) sayılı cetveline tabi olarak görev yapan tüm emekçilere iki seçenek kalıyor: Ya kurumun önereceÄŸi sözleÅŸmeyi kabul ederek 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olarak çalışmaya devam etmek ya da aynı ÅŸartlarda baÅŸka bir kamu kurumuna geçmek… GeçmiÅŸ pratikler her iki ihtimalde de emekçilerin ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığını göstermiÅŸtir. ÖrneÄŸin, arkasında 10 milyar dolarlık bir zarar tablosu bırakan Türk Telekom’da kurumun hafızasını taşıyan deneyimli kadrolar iÅŸten çıkarılmış yerlerine ucuz iÅŸgücü istihdam edilmiÅŸti. MKE’de de iÅŸ güvencesi elinden alınan kamu emekçilerini benzeri bir süreçten koruyacak afaki sözler dışında hiçbir ÅŸey yok!Â
Aynı şekilde taşeron, güvencesiz çalışan emekçileri de yine geçmişte olduğu üzere küçülme adı altında benzeri bir sonun beklemesi kaçınılmaz. Öte yandan havuza gitmeyi ve başka bir kamu kurumuna geçmeyi tercih eden emekçiler için de belirsizliklerle dolu bir süreç başlamış olacaktır.
Tek adam rejiminin temel gayesi açık. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilirken Erdoğan’ın ideali ülkeyi devasa bir AŞ gibi yönetmek, kararlarının sorgulanmasının önündeki tüm engelleri kaldırmak ve hesap sorulamayan bir düzen yaratmaktı ki; bunu büyük ölçüde başardılar. Hemen her gün devasa yolsuzluklar, akçeli işler ortalığa saçılırken; bürokratlara üçer beşer maaş dağıtılırken ne yargı ne Sayıştay gibi kamuyu denetlemekle yükümlü kurumlar bunlara el atıyor. Örneğin Varlık Fonu’na alınan kamu bankaları, THY, BOTAŞ, Eti Maden, PTT gibi kurumlar üzerinde kamusal denetim mekanizmaları tamamen kaldırılırken; bunun sonucu örnekleriyle her gün görüyoruz. İktidar MKE’yi de benzeri bir şekilde kamusal denetimden kaçırmaya çalışıyor.
İktidar bu süreci işletirken benzerini daha önceki özelleştirme süreçlerinde de defalarca kez duyduğumuz verimsizlik, KİTlerin hantal yapısı gibi masalları dile getiriyor. Ancak KİTleri bu duruma iten de bizzat iktidarın kendisidir. Hemen her konuda istediğini yapabileceği bir rejim inşa eden iktidarın KİT’leri mevcut statülerinde daha verimli hale getirebilecek yetkileri elinde bulundurduğu açıktır. Ancak mesele bu bahaneyle KİTleri tasfiye etmenin ve emekçilerin iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıdır.
MKE’yi yarın başka örnekler izleyecektir. Örneğin TCDD’de de benzeri bir süreç uzunca bir süredir pişirilmektedir. Özelleştirmelere ve emeğe yönelik saldırılara karşı izole, lokal eylemlerle karşı konulamayacağı ortada. Haklarımıza yönelen saldırılara dur demenin yolu birlikte ve topyekün bir şekilde sınıf mücadelesini büyütmekten geçiyor.
  Â














