Metalde Neler Yaşandı? Metal İşçileri Geleceklerini Nasıl Kazanacak? – Av. Engin Kara
Türkiye’nin en büyük toplu iş sözleşmesi süreci olan patron örgütü MESS’e bağlı fabrikalar kapsamında 12 Ocak gününün ilk saatlerinde toplu sözleşme imzalandı. MESS sürecini üç işçi sendikası (Türk Metal, Birleşik Metal-İş, Çelik-İş) yürütüyor. Bu dönem toplu sözleşmeler, üç işçi sendikasının ve patron sendikası MESS’in temsilcilerinin katılımıyla eşzamanlı imzalandı.
Mess Toplu İş Sözleşmesi Ne Getirdi, Ne Götürdü?
İmzalanan toplu iş sözleşmesine göre ilk 6 ay için %27,44 zam, ikinci 6 ay için %30 zam elde edildi. İkinci 6 ay için enflasyon rakamlarının daha yüksek çıkması durumunda enflasyon oranında zam yapılacak. Son iki 6 ayda ise enflasyon oranında zam yapılacak.
Neticede kazanılan zam oranları, sendikaların masadaki son talebiyle başa baş oldu. Yani aslında gerçekten de MESS, sendikaların talebini kabul etmiş oldu.
Oysa asıl sorun, anlaşma öncesinde meydana gelmişti. İşçiler tarafından 2021 ortalarında hazırlanan TİS taslağı yılın ikinci yarısındaki yüksek enflasyon karşısında daha anlaşmadan evvel ciddi bir erozyona uğramıştı. Hatta öyle ki sendikaların talebi, TÜİK’in sahte enflasyon oranının bile altında kalmıştı. Yapılması gereken, masada görüşmeler devam ederken taslağı revize etmekti. Oysa sendikalar, tabanda dillendirilen ve hayatın gerçeklerinin dayattığı bu göreve gözlerini yumdu, kulaklarını tıkadı.
Neticede sendikal bürokrasi kendince istediği rakamları almış oldu, ama:
- Metal işçilerinin kazandığı zam oranı, yüksek enflasyon karşısında erimiş oldu.
- Vasıflı ve sendikalı metal işçisinin emeğinin ücreti ile asgari ücret arasındaki makas daha da daralmış oldu.
- İkinci 6 ay için ve devamında, metal işçileri TÜİK’in açıklayacağı sahte rakamlara mahkûm edilmiş oldu.
Talepler Revize Edilseydi, Metal İşçileri Mücadeleye Hazırdı
Doğrusu bugünlerde sadece metal işçileri değil, işçi sınıfının bütün bölükleri, derinleşen fakirleşme karşısında kollarını mücadeleye doğru uzatmaya başlıyor. Fakat metal işçileri, sahip oldukları örgütlü sendikal gücün etkisiyle mücadelede ileriye atılabilecek bir zemin üzerinde bacaklarını germiş bekliyordu.
Birleşik Metal-İş’in haftalardır sürdürdüğü fabrika eylemleri, Türk Metal’in (tabandan gelen edilgen basıncın etkisiyle ve de gaz almak amacıyla) gerçekleştirdiği kent mitingleri, metal işçilerinin sendikaların çağrısıyla şalteri indirerek bütün Türkiye’yi hem ekonomik hem de politik sonuçları bakımından etkileyecek bir mücadeleye girişebileceğini gösteriyordu.
Öte yandan yine de sendikal merkezleri aşacak şekilde genel bir mücadelenin olgunlaşmamış olduğunu ve bunun için başkaca müdahale araçlarının gelişmesine ihtiyaç olduğunu da unutmamak gerekiyor. (Bu sözleşmede sendikal bürokrasi barikatını aşmaya girişebilen tek fabrika Mersin’deki Çimsataş oldu. Bknz: son alt başlık.)
Buradan gerekli dersleri çıkararak bir sonraki TİS dönemine kalmadan, bir an önce sendikal bürokrasinin engellemelerini tabandan aşacak mekanizmaların geliştirilmesi için örgütlenmeye başlamak gerekiyor.
Tam da bu TİS sürecinde İşçilerin Güç Birliği örgütlenmesine katılan ve kritik metal fabrikalarında çalışan işçi yoldaşlarla bu yönde girişimler için hazırlıklarımızı başlattığımızı belirterek geçelim.
Tis’in Metal İşçileri Arasındaki Yankıları
Neticede sendikal yönetimler mücadelenin daha öteye gitmesinin önünde bariyer rolü oynayınca haftalardır oluşan enerji büyük ölçüde sönümlendi ve metal işçilerinin büyük çoğunluğu elde edilen sözleşmeye razı geldi.
Ancak dikkat çekelim, sendika bürokrasisinin ileri sürdüğü gibi anlaşma, en azından çoğu fabrikada büyük bir coşkuyla karşılanmadı. Türk Metal’in şefi Pevrul Kavlak’ın iddia ettiği gibi hiç de “tarih yazıldı” havası esmedi.
Öte yandan 2021’in özellikle son çeyreğinde işçi sınıfının geri kalanı gibi ciddi bir yoksullaşma yaşayan metal işçileri, ceplerine girecek gelirin 4 birimden 5 birime çıkmasını haliyle olumlu karşıladı. Fakat bu kazanımın pek uzun soluklu olmayacağının pek çok işçi farkında, buradan kaynaklı bir hoşnutsuzluk da eşzamanlı gözlemleniyor. Elde edilen zamdan daha hoşnut olan kesimlerdeki bu duygunun ise ekonomik öngörüler dikkate alındığında kısa sürede yerine hoşnutsuzluğa bırakacağı ortada.
Doğrusu, Türk Metal tabanında “ilk defa sendikamız kendi talebinden aşağı düşmedi” şaşkınlığı ve buradan doğan ince bir hoşnutluk da var. Fakat yine de ne Türk Metal ne de Birleşik Metal İş tabanında sendikal yönetimlerine sadakatini sürdüren işçiler “tarihsel başarı, büyük zafer” gibi masallara inanmıyor.
Bu çelişkileri görmezden gelerek politika yapılamayacağını da vurgulamak gerekiyor. Her imzalanan sözleşmeye hiçbir analiz zahmetine bile girişmeden “satış sözleşmesi”, “sefalet sözleşmesi” gibi otomatik ifadelerle aynı yavan tepkiyi vermenin işçi sınıfı kitlelerinde ya da öncü kadrolarında bir karşılığı bulunmuyor. Yapılacak eleştirileri genel geçer değil incelikli bir şekilde sloganlaştırabilmek ve havayı doğru tespit ederek gereken müdahaleleri yapabilmeyi öğrenmek gerekiyor.
***
Çimsataş İşçilerinin Fiili Mücadelesi
MESS ile toplu sözleşme anlaşmasının imzalanmasının ertesi günü, Mersin’de Çimsataş fabrikasındaki Birleşik Metal-İş üyesi işçiler anlaşmayı kabul etmediklerini belirterek fabrika içerisinde üretimi durdurup mücadeleye başladı. İkinci vardiyanın da fabrika içerisinde direnişe katılmasıyla mücadele büyürken işveren, kolluk güçlerini de arkasına alarak kontrataklara başladı.
Önce fabrikadaki işçiler polis zoruyla işten atıldı, sonra işverenin tehdit ve işten atma mesajları gelmeye başladı.
Çimsataş, Birleşik Metal-İş’in anlaşma sağlanamazsa 14 Ocak’ta ilk olarak greve çıkma kararı aldığı 4 fabrikadan biriydi. Yani işçilerin grev kararlılığı, yukarıda dikkat çektiğimiz mücadeleye hazırlığı mevcuttu. Dahası Çimsataş işçileri, bir süredir TİS taslağının güncel enflasyon ve yoksullaşma dikkate alınarak revize edilmesini istiyordu ancak BMİS yönetimi bu talepleri duymazdan gelmişti.
Yazı yayına gönderildiği sırada Çimsataş işçilerinin fabrika kapısı önündeki eylemleri devam ediyordu. Ancak her şeye rağmen direnişi, işten atılmayı vb. göze almış işçilerin, sendikal bürokrasiyi devre dışı bırakacak başkaca bir örgütlü hazırlık olmaksızın mücadeleye girişmesinin, sendikanın insafına kalmaktan başka bir sonuç doğurmadığını maalesef bir kez daha görmüş olduk.