Lastik-İş Genel Başkanının Öldürülmesi ve Sendikal Dersler – Engin Kara

Lastik-İş Genel Başkanının Öldürülmesi ve Sendikal Dersler – Engin Kara

<<Patronun kasasından para çalmak, sınıf mücadelesi sayılabilir mi? Bu eylem, karşı karşıya gelen iki sınıfın bireyleri arasındaki bir hiledir.  Ancak politik anlamda bir sınıf mücadelesi değildir. Aklı başında hiç kimse de sömürüye karşı işçilere patronların kasalarını patlatmayı öne sürmez. Yeni bir sendikal soluk ancak işçi sınıfının en azından bir bölüğünün kolektif çabasıyla ortaya çıkabilir.>>

***

Lastik-İş Genel Başkanı Abdullah Karacan, Sakarya’daki Goodyear fabrikasındaki ziyareti sırasında fabrika işçisi Sedat Uzunlar tarafından silahla öldürüldü. Olay kamuoyunun malumu. Bu yüzden hızlı bir özetiyle yetinelim.

Öldürülen Lastik-İş Genel Başkanı Abdullah Karacan

Karacan, 13 Kasım Salı günü Sakarya’daki Goodyear fabrikasını ziyarete gidiyor. Sendikanın açıkladığına göre sendika temsilciliğinde işçilerle görüşecek. Gerçekten işçilerle görüşme amacı var mıydı bilemiyoruz ama bir işçiyle özel olarak görüşmek istediğini artık hepimiz biliyoruz. Eski yönetim döneminde işyerinde görece rahat bir işe verilen işçi Sedat, yeni yönetim tarafından daha ağır bir göreve gönderilmek isteniyordu. Tıpkı eski yönetim gibi yeni yönetim de kendi adamlarına olanakları yaratmalıydı. İşçi Sedat ile sendika yöneticileri arasındaki gerilim devam edince, işyerine gelen sendika başkanı Abdullah Karacan, işçiyi “ikna odası”na aldı.

Olay basına ilk yansıdığında “işçi silahı nereden buldu?” sorusu kısa süre içinde bu odadan doğru cevaplandı. Karacan, silahını masaya koyarak işçiyi “ikna” etmeye çalışmıştı. Yani açıktan tehdit ediyordu. Sendika temsilciğini gören kamera kayıtlarında görüldüğü üzere işçi önce temsilcilik odasından dışarı kaçıyor ancak sendika başkanının adamları tarafından yaka paça içeri tekrar sokuluyor. Kısa bir süre sonra ise yine içeriden dışarı koşan bir grup insan: bu defa Sedat, silaha davranarak sendika başkanını vurmuş.

Ceza Hukuku Bakımından

Olay ceza hukuku bakımından “meşru savunma” olarak değerlendirilmek zorunda. Sendika başkanı ve 10’a yakın adamı tarafından darp edilen, hakaret edilen ve silahla tehdit edilen, kaçmasına rağmen yakalanarak tekrar odaya götürülen işçi için silahı kapıp ateşleme fiili, bir savunma halidir.

Hukuki süreç açısından “meşru savunmada sınırın aşılması” durumu gündeme gelebilir. Ceza yasası, meşru savunma durumundaki kişinin savunma sınırını aşması durumunda bu sınır kasten aşılmışsa meşru savunmanın kabul görmeyeceğini, ancak kasıt olmadan aşıldıysa ya cezalandırılmayacağını ya da oldukça küçük bir cezanın yeterli görüleceğini kabul ediyor.

Ancak olayda video görüntüleri ve işçinin anlatımları dikkate alındığında meşru savunmada sınır aşımı bile zor görünürken, olsa olsa taksirle (kasıt olmaksızın) aşıldığı söylenebilir. Bu yüzden hakkaniyetli bir yargılamada Sedat’ın ya ceza almaması ya da çok küçük bir cezaya çarptırılması gerekiyor.

Lastik-İş Sendikası Üzerine

Sağcı, milliyetçi bir sendika yönetimi var. Genel başkanın epey otoriter olduğu (işçinin ifadesinde odadan kaçtıktan sonra geri götürüldüğünde genel başkanın elini öptürmeye çalıştığı söyleniyor) biliniyor. Bürokratiklik derecesi hat safhada. Yönetimin diğer üyeleri dâhil herkes başkanın önünde el pençe divan duruyor.

Sendikanın işçilerle ilişkisi de alabildiğine gerici. İşçi, sendika yönetimi için sadece pasif bir özne. Hatta fabrikalardaki çalışma pozisyonları, sendika yönetimine yakın olanlar için bir rant alanı. Yani sendika yönetimi işçilerin yaşamına kendi çiftliği muamelesi yapıyor.

Lastik-İş bürokratikleşmenin, çürümüşlüğün, anti-demokratikliğin vb. yüksek düzeylerde yaşandığı bir sendika.

İşçi Sedat Üzerine

Sedat Uzunlar’ın olaydaki tavrının da pek ilerici olduğu söylenemez. Olsa olsa muhafazakâr. Önceki yönetim zamanında yakınlık ilişkisiyle kazandığı fabrika içindeki konumunu kaybetmek istemiyor. Ama olay günü amaçları arasında muhtemelen işçi sınıfının ya da sadece GoodYear işçilerinin bile çıkarlarına dair herhangi bir şey bulunmuyor.

Ama işçi Sedat, herhangi bir cinayet zanlısı da değil. Sendikanın kokuşmuş yönetiminin kirli ilişkileri karşısında kapana kasılmış bir kurban aslında. O sabah ya da o odaya girdiği sırada, Abdullah Karacan’ı öldürmeye yönelik ufacık da olsa bir fikre sahip olduğuna dair herhangi bir belirti yok. Eldeki verilere göre işçi Sedat’ın başkan Karacan’ı silahla öldürmesi gerçekten de kapana kısılmış durumda bir savunma hamlesinden ibaret.

İşçi Sedat, sendikalı olmasına rağmen gerçekte örgütlü bir güce sahip olmayan, belki önceki yönetimle ilişkileri nedeniyle öne çıkmışsa bile yeni yönetim döneminde pasif bir üye olarak kalan ve sınıf bilinci düşük, aslında ne yazık ki sınıf mücadelesi açısından apolitik bir işçi.

DİSK Yönetimi Üzerine

Disk Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Karacan’ın cenazesine katıldı. Olay Disk’in internet sitesinde ve çeşitli açıklamalarında kınandı. Arzu Çerkezoğlu, cenazedeki konuşmasında “Başta lastik işçileri, Lastik-İş Sendikamız, DİSK’in 22 sendikası ve DİSK, Abdullah Karacan’ı yaptıklarıyla, mücadelesiyle yaşatmaya devam edecek” dedi.

Eyvallah, konfederasyonunuzun üyesi olan bir sendikanın genel başkanının cenazesine katılıyorsunuz. Bu sözleri de Disk Genel Başkanı kimliğiyle söylenen beylik ifadeler olarak görelim. Ama bütün halkın merakla takip ettiği olay hakkında bir açıklama bile yapılmaz mı? Hele ki bir sendikanızın genel başkanı öldürülmüşken.

Cenazeye katılmak ve iddialı sözlerle Karacan’ı uğurlamak için kullanılacak kurumsallıkla ilişkili argümanlar, Disk’in olayın içeriğine dair sessizliği konusunda bu sefer Disk’e yönelmektedir. İşçi sınıfının temsilciliği, biçimsel kurumsal görevleri yerine getirmekle yetinmeyi değil, işçi sınıfına gerçekleri söylemeyi gerektirir. Disk yönetimi şimdiye kadar bu görevinden itinayla kaçınmıştır.

Sendikalardaki Çürümüşlüğe Karşı Bir Tepki Mi?

İşçi Sedat’ın, sınıf mücadelesi açısından apolitik olduğu tespitini yaptık. Onun eylemi sendika bürokrasisine karşı, sendikalardaki çürümüşlüğe karşı işçi sınıfından gelen bir tepki değil. Sedat’ın eylemi işçi sınıfının eylem tarzı da değil.

Doğrudur, sendikaların çoğunda kokuşmuşluk düzeyi yüksek. İşçiler, kendi örgütleri olan sendikaların dışına itilmekte. Çoğu sendikanın yönetimini bir avuç asalak işgal etmiş durumda. Ancak işçi sınıfı sendika bürokrasisine ve sendikaların çürümüşlüğüne karşı silaha başvurmaz. Başvurması da gerekmez. İşçi sınıfının gücü eline alacağı silahtan değil, onun birliğinden gelir.

İşçi kitlelerinin sınıf haline gelmesi, birlik olmayı, örgütlü olmayı gerekir. Ama pasif bir sendika üyeliği değildir bu. “İşçi sınıfı” kavramı işçilerin bilinçli birliğini ve hareketini ifade eder.

Sınıf mücadelesi sadece işçi ile patron arasında yaşanmaz elbette. Çürümüş sendika yönetimiyle işçiler arasında verilecek bir mücadeleyi de kapsar. Ancak sendika yöneticisine silah sıkmanın da patronun kasasından para çalmaktan farkı yoktur. Politik anlamda bir sınıf mücadelesi yöntemi değildir. Kaldı ki Sedat, tetiğe sendika bürokrasisine karşı bir amaçla da basmamıştır. Yani gerçekte işçi sınıfının öfkesine hedef olması gereken Abdullah Karacan, pisi pisine öldürülmüştür.

Patronun kasasından para çalmak, sınıf mücadelesi sayılabilir mi? Bu eylem, karşı karşıya gelen iki sınıfın bireyleri arasındaki bir hiledir.  Ancak politik anlamda bir sınıf mücadelesi değildir. Aklı başında hiç kimse de sömürüye karşı işçilere patronların kasalarını patlatmayı öne sürmez. Yeni bir sendikal soluk ancak işçi sınıfının en azından bir bölüğünün kolektif çabasıyla ortaya çıkabilir.

Nasıl Bir Sendika?

Sendikalarda demokrasi istemekten daha doğal bir talep olamaz. İşçilerin kendi örgütü olan sendikalarda söz hakkının bulunması, işin doğası gereği. Ne var ki kapitalizm, sendikaları çoğunlukla ağına düşürmüş bulunuyor. Sonuç bürokratikleşmeden kokuşmuşluğa orta genişlikte bir sarkaç; ama hepsi de sorunlu!

Türk Metal gibi sendikalar, patronların sermaye düzeninin bekçiliğini yapıyor. Pek çok sendikada ise çoğunlukla açıktan değil ama el altından patronların ve onların siyasi temsilcilerinin çıkarları, işçiler nezdinde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bunlar, bir yandan da üyelerinin basıncı altında işçilerin taleplerini kıyısından köşesinden savunmak zorunda kalıyor. Daha net bir şekilde işçilerin çıkarlarını savunanlarda ya da savunuyor görünenlerde de yine ciddi bir bürokrasi sorunu mevcut. Neredeyse hiçbir sendika ve konfederasyon bu sorundan azade değil.

Sendikalardaki bu tabloyu değiştirmek, lafla olmuyor. İstediğiniz kadar “sendikal demokrasi ilkesi” ilan edin, tabandaki işçiler bu konuda bilinçli ve kararlı değilse iş değişmiyor. İşçilerin bilinçlenmesi öyle uzun uzun eğitim programlarını gerektirmiyor. Genellikle mücadele sırasında hızlı bir öğrenme süreci yaşanıyor. Ancak uygun kanallar yaratıldığında mücadelelere hazırlık dönemlerinde de işçileri sendikal demokrasi fikrine kazanmak mümkün.

Kapitalizmden bağımsız, emekçi sınıfa dayanan, demokratik sendikalara, arzu ederek değil mücadele ederek ulaşılabilir. Bunun için hem mevcut sendikalarda emekçi sınıfa dayanan bir sendikal mücadelenin kavgası verilmeli hem de mümkün olan her şekilde bunun örnekleri yaratılmalıdır. Sınıf mücadelesi, tekil deneyimleri genelleştirme potansiyeline sahiptir. İşçi sınıfının çıkarlarına uygun tek bir sendikacılık deneyiminin bile yaratılması, sendikalardaki krizden hâlihazırda çıkış arayan ya da yarın böyle bir çıkışı arayacak emekçilere örnek oluşturacaktır.

ETİKETLER