Kürt Ulusal Hareketi ve Sosyalist Hareket – V.U.Arslan

27 Ağustos 2014

Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı, Kürt ulusal hareketi ile sosyalistler arasındaki sancılı ilişkinin kendisini bir kez daha dışa vurmasına vesile oldu. Bu ilişkiyi sancılı kılan bir takım özel tarihsel gelişim koşulları bulunuyor.

Son Kürt isyanı da diyebileceğimiz Kürt ulusal hareketi (bundan sonra KUH diye kısaltalım), 68 öğrenci hareketi içerisinden doğdu, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ismini aldı, bayrağına orak-çekici koydu. Derken dünyadaki ulusal hareketler üzerinde net bir otoritesi olan SSCB, 1991’de dağıldı. KUH da yeni dünya düzeninde pozisyon değiştirdi, ideolojik konumlanışında da kaymaya gitti. Bayraktaki orak-çekiç kaldırıldı, Marksizmin zamanının geçtiği ilan edildi. Diğer taraftan KUH, devrimcilik ve sosyalizm iddiasından vazgeçmedi. Dönemin ruhuna uygun olarak ideolojik dönüşüm yaşadı. Yani, Batı’da esen yeni toplumsal hareketler merkezli kimlik siyasetinin salık verdiği bir tür solculuk, yeni ideolojik doğrultu olarak benimsendi. HDP ve öncelleri de Türkiye siyasi yelpazesinin sol kanadında önemli bir yer işgal etmeyi sürdürdü.

 KUH, Kürt halkının tek siyasi temsilcisi olarak hareket ederken aynı zamanda içinden çıktığı Türkiye sosyalist hareketinin boş bıraktığı alanları da doldurmak istedi. Sancılı ilişkinin ana çıkış noktasını bu durum oluşturuyor. Türkiye’deki sosyalist hareket, 12 Eylül’de aldığı yenilgiden sonra bir daha toparlanamadı; marjinalleşmeyle beraber etkinliğini büyük ölçüde yitirdi. KUH ise Kürdistan dışında bu boşluğa da oynayarak hegemonya alanını daha da genişletmeyi amaçladı. Ama bunun uygulanması, KUH’un “ilericilik misyonunu” tekelini almak istemesi şeklinde oldu. Bu kapsamda Türkiye sosyalist hareketindeki unsurları yanına çekmek için çaba içine girildi. Buna yanaşmayan unsurlara karşı da mutlak bir genellemeyle “Kemalist Türk solu” şeklinde ideolojik bir saldırı başlatıldı. Böylelikle sosyalist hareket içerisinde KUH’a karşı alınan pozisyon etrafında bir yarılma oldu ve bu, bugüne kadar varlığını sürdürdü.

Kemalizmden Kuyrukçuluğa

Peki, Kemalizm suçlamasında gerçeklik payı var mı? Kuşkusuz ki var. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini (UKKTH) halen reddeden sol örgütlerin ciddi bir yekün oluşturmasını başka türlü açıklayamayız. Bu grupların aslında bir çeşit “bölünmez tek Türkiye“nin esiri olduğunu söylememiz gerekir. Tabi bir de milliyetçilik eleştirisi ve Lenin’in otoritesi yüzünden UKKTH’yi açıkça reddetmeyi göze alamadığından meselenin etrafından dolanan geniş bir sol kesim daha var. Bu grupların da ezelden beri Kemalizmden tam anlamıyla kopamadıklarını biliyoruz. Yani bu gruplar, insani açıdan ve demokratlık temelinde Kürt halkına yapılan baskılara samimi şekilde karşı çıkarlar, ama “Kürt sorununda siyasi çözüm öneriniz nedir” sorusu karşısında tutulup kalırlar. Kemalizmin etkisi altındaki bu gruplar, uzun yılların şovenist propaganda bombardımanından etkilenmiş tabanlarıyla çelişmemek için Kürt sorununda fazla radikal gözükmemeye gayret ederler. Diğer taraftan devrimciler, kendisini dayatan siyasi meseleleri açıklığa kavuşturmak zorundadır. Devrimcilerin ulusal sorundaki cevabı da UKKTH’den başkası olamaz.

 Madolyonun diğer tarafında KUH’un şemsiyesi altında toplanan gruplar bulunuyor. Yani bir tarafta Kemalistler, diğer tarafta kuyrukçular. Kuyrukçu grupların temel özelliği, bütün ilkeleri bir yana bırakarak her türlü koşulda KUH’u takip etmeleridir. KUH’un beyni Öcalan’ın Marksizmin (bizzat kendisi tarafından) aşıldığını ilan etmesi ya da Demokratik İslam Kongresi’nde okunan mesajında komünizm ve materyalizm gibi kavramları, “Batılı kavramlar” olarak gösterip bir şekilde kötülemesi, bu gruplar için pek bir şey ifade etmiyor. Ya da AKP karşısında takınılan hayırhah tutumlar, Gezi’deki baltalayıcı tavırlar da pek önemli bulunmuyor. Öyle ki hala aynı parti çatısında HDP’de KUH’un orantısız liderliği altında varlıklarına devam edebiliyorlar.

 Bu grupların bir nevi KUH’la dayanışma komitelerine dönüşmelerinde bir takım nedenler sıralanabilir. Bir kısmı aslında devrim iddiasını terk etmişti, bir kısmı ise sadece KUH’un sunduğu imkanlardan ilkesizce yararlanmak istiyordu. Mutlaka ki her iki duruma da uyan örnekler mevcuttu. Diğer taraftan bu grupların KUH’un çekim alanına girmesinde ideolojik etkenler de belirleyici oldu, en azından kolaylaştırıcı bir rol oynadı. Çok büyük bir kısmı Stalinist olan bu örgütler, SSCB’nin yıkılmasından sonra ideolojik olarak da yenilmiş oldular. Yenilginin Marksizmin değil, Stalinizmin yenilgisi olduğunu kavramayan bu gruplar da modaya uyarak alternatif sosyal hareketler projesine girdiler ve kimlik siyasetine gark oldular.Kızılın yerine yerine yeşil, mor, gökkuşağını koydukça da ideolojik açıdan da KUH ile birleştiler. Yeni sosyal hareketlerin ezilenler temasına en çok uyan kuşkusuz Kürt kimliği ile KUH’tu. KUH, bu ideojik çerçevede sınıf paradigmasının aşıldığı iddiasında hiç utangaç değildi. Kısacası KUH örgütlü gücü ve ideolojik netliğiyle bu gruplara önderlik edecekti.

Üçüncü Kanat

KUH konusunda Kemalizmden beslenmeyen ve aynı zamanda KUH’a kuyrukçuluk yapmayan sosyalist kesimler de elbette ki mevcut. Ne yazık ki bu kesimin diğer iki kanada (Kemalistler ve kuyrukçular) göre epeyce zayıf ve dağınık kaldığını belirtmek gerekir. Ayrıca bu zayıflık ve dağınıklık, politikada da kendisini göstermektedir. Örneğin bu kesimin sınırlarını tam olarak netleştirmek pek mümkün olmaz. Bu gruptan kimileri, bağımsız bir çizgideymiş gibi görünürken KUH’tan gelecek avantajlı pozisyon tekliflerine da kapılarını kapatmaz. İstediklerini aldıklarında hemen dönüverecekleri ve eleştirilerini yutacakları, deneyimle sabittir. Diğer bir kısımsa KUH’un taşıdığı ilerici potansiyellerini baştan yadsıyan, kimi zaman ulusalcılık kokan sekter bir tavrı, alışkanlık haline getirdiklerinden mücadeleye yarardan çok zarar vermeye yakındırlar. Kısacası bu zayıflık ve dağınıklığın etkisiyle bahsini ettiğimiz kesim kendisini pek gösteremedi ve farkını ortaya koyamadı.

 Peki devrimci Marksist tavır kendisini nasıl ifade edecektir? Kemalizme prim vermeyen, ama kuyrukçuluğa da düşmeyen bir başlangıç noktası, çıkış için özenle belirlenmelidir. Yani Kürt halkına yapılan devlet baskısının, imha ve inkar politikalarının reddedilmesi, UKKTH’nin temel prensip olarak (ayrılma hakkı dahil) tanınması ve ulusal taleplerin desteklenmesi, diğer taraftan ise bağımsız sınıf çizgisi temelinde sosyalist inşanın yürütülmesi, örgütsel ve politik bağımsızlığın korunması, yani bayrakların karıştırılmaması ve doğrudan ulusal sorunla ilgili olmayan konularda KUH’un politikasına değil, kendi devrimci politik hattımıza göre hareket edilmesi, işbirliği kanallarının açık tutulması, bir yandan da eleştirellikten kaçınılmaması…

 

KUH ile İlişkiler Konusundaki Öne Çıkan Noktalar

  1. KUH kızıl bir hareket değildir. Bu yüzden KUH’tan işçi sınıfının çıkarlarına göre hareket etmesini beklemek, olmadık beklentilere kapılmak anlamına gelir. Yani, KUH kızıla boyanmamalıdır.
  2. Ulusal hareketlerin doğasını anlayamayanlar, KUH’ı kızıla boyarken kaçınılmaz olarak yaşayacakları hayal kırıklığı sonrasında sekter pozisyonlara savrulurlar ve de sınıf mücadelesine zarar verirler. Bu yüzden ulusal hareketlerin sınıfsal pozisyonu iyi anlaşılmalıdır.
  3. KUH, kızıl bir hareket olmadığından komünistler, KUH paralelinde hareket edemezler. Komünistler, ulusal sorunda UKKTH ilkelerine göre politika belirlerken diğer konularda kendi bağımsız tutumlarını takınırlar, kendi örgütsel bağımsızlıklarını kıskançça korurlar.
  4. Diğer taraftan KUH, sol bir harekettir. Bu yüzden de devrimci sınıf hareketi için KUH, emek ve özgürlük mücadelesinde her zaman için kaybedilmemesi gereken bir müttefiktir.
  5. Akıldan çıkarılmamalıdır ki KUH’un alternatifi, Türkiye Kürdistanı’nda Hizbullah, Suriye ve Irak’ta ise IŞİD’dir.
  6. Türkiye sosyalist hareketinin örgütsel ve ideolojik atılımlarla öne çıkması durumunda KUH da bu süreçten etkilenecek ve sola doğru kayacaktır.
  7. Ezilen Kürt halkının mücadelesine gerçek faydayı kuyrukçu bir sol değil, kendi orijinalliğindeki Marksist hareket verebilir.
  8. Kürt sorununda enternasyonalist devrimci çizgi, kendi siyasetinin farkını ancak devrimci Marksistlerin güçlenmesi koşulunda hissettirebilir. Bu durumda KUH ile ülke siyasetinde işbirlikleri ve ayrışmalar olağan bir durum olacaktır.

KATEGORİLER
ETİKETLER