Kürt Sorununda Süreç İvmeleniyor – İşçi Sınıfının Görevleri

(12.01.11)

Öcalan 1999’da yakalandığında egemen sınıf PKK’nin artık bittiğini dolayısıyla Kürt sorununun da çözüme kavuştuğuna emekçileri inandırmaya çalıştı. Belki kendileri de buna inanmak istediler. PKK’nin Öcalan’ın yakalanmasından sonra giriştiği eylemsizlik süreci bu yanılsamaların kabullenilmesini kolaylaştırıyordu.

Aradan 5 yıl geçtiğinde eylemler yeniden başladığında Kürt ulusal hareketinin hiç de bitmediği, üstelik Öcalan’ın da örgüte İmralı’dan hakim olduğu ortaya çıkacaktı. Ve tabi ki en önemlisi Kürt halkı baskı ve inkar politikalarına karşı capcanlı bir vaziyette mukavemet ediyordu. Dolayısıyla Kürt ulusal hareketi, lideri tecrit altında da olsa gücünden pek bir şey kaybetmemişti, hatta metropollerdeki destekle beraber şehirlerdeki tabanını geniş ölçüde arttırmıştı.

Kürt Ulusal Hareketini Sindirmenin Mümkün Olmadığı Gözükmüştür

Kürt ulusal hareketinin tekrardan gaza bastığı bu yeni süreçte egemen sınıf ister istemez kabul etmek zorunda kaldı ki artık baskı metotları kar etmiyor. Gerçekten de Kürt halkı az çekmedi. On binlercesi katledilirken, çok daha fazlası yaralandı, işkence gördü, hapislere atıldı ya da yaşadıkları yörelerden sürülerek metropollerin kıyılarına atıldı. Peki, Kürt halkının iradesi kırılabildi mi? Tam tersine, yeni kuşaklar üstelik daha da bilenmiş halde harekete katıldılar ve halen katılıyorlar.

Şimdilerde BDP iki dil ve demokratik özerklik programını açıkladığında AKP ayağa kalkıyor. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, parti kapatma tehdidine sarıldığında gerçekten gülünç duruma düşüyor. Bundan önce bir sürü parti kapattınız da ne oldu? Tayyip’i de çileden çıkaran asıl mesele, AKP’nin seçim öncesinde Kürt sorununda zorlanmak istememesi. Seçimler yaklaşırken BDP’nin taleplerine olumlu yaklaşsa bir dert, olumsuz yaklaşsa başka dert. Kürtlerden oy kaybetmekle MHP ile yarıştığı şoven tabandan oy kaybetmek riski AKP’yi zorlayacak. Özellikle BDP’nin ileri taleplerinin MHP’ye yarayacağını düşünen Tayyip BDP’nin susmamasından öfkeye kapılıyor, zira seçim sonrası hesaplarını MHP’nin baraj altında kalması üzerine kurmuş durumda. Bu yüzden bu meselelerin seçim sonrasına kalmasını istiyor AKP’liler. Aynı zamanda seçimden sonra AKP’nin planladığı yeni anayasa içerisinde Kürt açılımı ile ilgili maddeler olacak ve referandumda Kürtlerin oyu garanti altına alınmış olacak. AKP’nin gelecek projeksiyonu böyleyken Kürt ulusal hareketi bu durumdan rahatsız. Diğer taraftan Öcalan bu konunun AKP’yi sıkıştırmak için önemli bir koz olduğunun farkında.

Özerklik Talepleri – Bireysel ve Kültürel Talepler Aşılıyor

Kürt ulusal hareketinin kararlılığında bir kırılma yaşanması için hiçbir neden yok. Öcalan’ın formüle ettiği demokratik özerklik kavramı, Kürt sorununda atılacak olası adımlar açısından yön tayin edici nitelikte. İki dil konusu yani Kürtçe’nin bölgede kullanılan bir dil olarak hukuki bir statü kazanması talebi, Kürtçe anadilde eğitim talebiyle beraber neredeyse büyük ölçüde kanıksanmış bir durum haline geldi desek durumu abartmış olmayız. Diğer taraftan demokratik özerklik projesinin ayrı bayrak ve özellikle de ‘öz savunma güçleri’ adı altında asker ve polise alternatif silahlı güç oluşturmayı da içermesi epey ileri talepler olarak şoven kamuoyunu ayağa kaldırmış durumda.

Son süreçlerin AKP ile Öcalan arasında bir bilek güreşi niteliğinde olması kısa erimli bir mesele, ama tarihsel olarak Kürt ulusal hareketinin taleplerinin bireysel ve kültürel olandan doğrudan siyasi olanlara kaydığını söyleyebiliriz. Daha iyi tarifleyecek olursak Kürt ulusal hareketinin bireysel ve kültürel taleplerle yetinmesi mümkün değildir, biçimi henüz tam olarak netleştirilemese de bölgenin özerkliği baş talep olarak öne çıkacaktır.

İşçi Sınıfının Dikkat Kesilmesi Gereken Hususlar

Son derece güçlü bir tabana dayanan Kürt ulusal hareketi yekpare biçimde devletle masaya otururken çok uzun yıllardır egemen sınıfın bölünmüşlüğü net bir devlet politikasının olmaması anlamına geldi. TSK geriletilmesine rağmen halen daha birtakım belirsiz uzlaşılardan başka bir şey yok ortada. Özellikle uzun yıllar boyunca şovenizm zehriyle uyuşturulmuş kamuoyunun baskısıyla egemen sınıfların sürecin daima gerisinde kalacakları aşikar. Bu da Kürt sorunundaki tansiyonun düşmesinin kolay olmayacağı anlamına geliyor. Bu noktada meselenin asıl can alıcı noktasına geliyoruz. Burjuva düzen sınırları içerisinde Kürt sorunu çözülemeyecektir. Demokratik açılımlar vb. ile şu ya da bu noktaya varılabilir ama sadece çatışmanın noktaları değişmiş olur.

Sorunun tek gerçek çözümü Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının tanınmasından geçer. Burjuva rejimse bunu asla gerçekleştiremeyecektir. Halkların gerçek kardeşliği konusunda görev işçi sınıfına düşmektedir. Sınıf bilinçli işçiler Kürt halkı üzerindeki her türlü şoven baskıya karşı çıkmalı, bu süreçte Kürtlere yönelecek faşist linççi güruhlara karşı omuz omuza mücadele vermelidirler. Kürt ulusal hareketinin burjuva devletten kopardığı tavizlerin onların doğal hakkı olduğu propaganda edilmelidir. Ve en önemlisi, devrimci işçi hareketinin başat bir siyasi aktör olarak yükselmesi ve Kürt sorunu dahil olmak üzere kendi programı için savaşmasıdır. Kaderimiz bu hedefin başarılması üzerinden çizilecektir. Burjuva düzenin bizlere vaat ettiği hiçbir iyimser gelecek şekli yoktur. Devrimci işçi hareketini inşa edecek öncü kadroların yaratılması tarihsel ödevi önümüzde durmaktadır. Bunun kısa ve kolay bir yolu yoktur. Uzun soluklu, acılı bir yol yürünmeyi beklemektedir.

KATEGORİLER
ETİKETLER