Komünist Manifesto 175 Yaşında! – Av. Engin Kara
Karl Marx ile Friedrich Engels tarafından kaleme alınan; Komünistler Birliği’nin ve ayrıca komünizmin ilk derli toplu politik programı olan Komünist Parti Manifestosu, 21 Şubat 1848’de yayımlanmıştı. Aradan tam 175 yıl geçti. İnsanlığın kurtuluşu yolunda bir başucu kaynağı olan Komünist Manifesto, kapitalist egemenlerin hâlâ en büyük korku sembollerinden birisi.
Uluslararası Komünizmin İlk Bilimsel Programı
Marx ve Engels’in damga vurmalarından önce Adiller Birliği ismiyle örgütlenen birlik 1847-48 itibariyle dünyanın ilk uluslararası komünist örgütüne, Komünistler Birliği’ne dönüştü. Birlik tarafından Marx ve Engels’e verilen program hazırlama görevinin meyvesi, etkisi çağlar aşacak bir eser, Komünist Manifesto olacaktı.
Daha önce de komünist belgeler, bildirgeler yazılmıştı elbette. Ancak Komünist Manifesto’yu diğerlerinden ayıran, maddeci bir tarih anlayışını temel alması ve proletaryanın devrimdeki rolünü ve görevlerini ilk defa böylesine açıkça ortaya koymasıydı. Öte yandan, aradan geçen iki yüzyıla yakın sürenin ardından bile çoklarının aşamadığı ulusal sınırlar, Komünist Manifesto tarafından çoktan aşılmıştı. Manifesto, kendisini bir ulusal program değil uluslararası devrim programı olarak ortaya koyuyordu.
“Komünizm Heyulası”
Komünist Manifesto diğer bütün programlar gibi kendi döneminin ürünüydü. Ancak söz konusu olan öyle bir dönemdi ki Manifesto yayımlandıktan sadece birkaç gün sonra devrim Paris’te başlamış, Louis-Philippe’i tahttan indirmiş, Fransa’daki yolculuğu zafere ulaşamasa da aylar içerisinde bir işçi ayaklanmasına evrilmişti. Yine Manifesto’yu takip eden birkaç hafta içerisinde devrim ateşi neredeyse bütün kıtayı sarmış, devrimin kendisi de artık ulusal sınırları aşarak bir Avrupa devrimine dönüşmüştü.
İçerisine doğduğu dönemin devrimci karakteri göz önüne alındığında, Komünist Manifesto’nun giriş cümlesinin (“Avrupa’da bir heyula kol geziyor – komünizm heyulası.”) bir arzu ya da hedef olmadığını, güncel gerçekliğin en radikal anlatımı olduğunu görmek gerekiyor. Bu tespitimiz, Manifesto’nun geri kalan tamamı için de geçerli olacaktır.
Maddeci Tarih Anlayışı, Sınıf Mücadelesi, Özel Mülkiyet ve Devrim
Komünist Manifesto’nun ilk bölümü, toplumların tarihini sınıf mücadeleleri tarihi olarak ele alan maddeci tarih anlayışı ile başlıyor. Günümüzdeki toplumsal ilişkileri ve sınıf mücadelesi denklemlerini belirleyen üretim ilişkilerinin tarihsel gelişimi, Manifesto’nun devrim anlayışını dayandırdığı tarihsel arka planı oluşturuyor.
Tarihsel ve güncel analizlerin yapıldığı bu ilk bölümün başlığı da haliyle günümüzdeki kapitalist üretim biçiminin iki temel karşıt sınıfının isimlerinden oluşuyor: Burjuvalar ve Proleterler.
Kapitalizmin parlak bir analizini yapan takip eden sayfalarda, burjuvazinin kendisinin de ekonomik ilişkiler bakımından devrimci sonuçlar doğurduğunu ancak nihayetinde bütün toplumsal ilişkileri, “basit para ilişkisine” indirgediğini okuyoruz.
Mülkiyet ilişkilerinin üretici güçlere ayak uyduramadığı noktada sökülüp atılmalarının gerektiği tespiti, kapitalizmin artık üretici güçlerin gelişmesinin önünde bir engel olduğunu ifade eden kısımlarda yeniden vurgulanıyor.
Bütün bu kapsamlı analiz ve çözümleme, Marx ve Engels’i kaderci anlamda değilse de iradeci bir hedef olarak “burjuvazinin yıkılışı ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır.” iddiasına ulaştırıyor.
Devamında, proleter hareketin tümümün çıkarlarını temsil eden komünistlerin örgütsel ve programatik temelleri ortaya konarken, komünist devrim ile sömürünün ortadan kaldırılmasıyla aynı anlama gelmek üzere burjuva özel mülkiyetin ortadan kaldırılacağı ilan ediliyor.
Proletaryanın mücadelesini bir iktidar mücadelesi olarak tanımlayan, “işçilerin vatanı yoktur” diyerek ulusalcılığın zerresine bile kapıları sert bir şekilde kapatan Manifesto, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin” haykırışıyla enternasyonal bir örgütlenme çağrısıyla sona eriyor.
Manifesto’da Bulacaklarınız ve Bulamayacaklarınız
Komünist Manifesto, göklerden biz fanilere gönderilen bir kitap değil. Doğrusu öyle olsaydı, şimdikinden daha çok eksiği ya da hatası olabilirdi. Manifesto, Marx ve Engels’in günün tarihsel analizlerine dayanan bir devrimci politika metni. O yüzden de bağrına doğduğu toplumdaki sınıf mücadelesinin ulaştığı düzeye dayanıyor, tabii ki o düzeyle sınırlı olarak.
Örneğin, komünist partilerin tamamen bağımsız bir politik hat izlemesi ve sürekli devrim düşüncesi, 1848’e girerken elde hazır bulunan yaklaşımlar değil, tersine 1848 Devrimleri içerisinde geliştirilen sonuçlardı. Bu yüzden de bunları devrimlerin ön gününde basılan Manifesto’da görmemiz mümkün değil. Bu kritik konular, ilerleyen aylarda Komünistler Birliği’nin diğer metinlerinde ele alınacaktı.
Ya da devimin iktidarı ele geçirmek bahsinde Komünist Manifesto’da net formüller aramak boşa olacaktır. Manifesto’da “ulusal sınıf durumuna yükselmek”, “proletaryayı hâkim sınıf durumuna yükseltmek”, “demokrasi savaşını kazanmak” gibi muğlâk ifadeler göreceksiniz. Oysa proletarya diktatörlüğü gibi net ifadeler, ancak devrim hareketinin gelişmelerine paralel şekilde Marx ve Engels’in düşünce dünyasında doğma şansı bulacaklardır.
Öte yandan Komünist Manifesto, insan toplumlarının gelişim tarihinden kapitalizmin analizine, devrimci parti teorisinden devrim anlayışına pek çok konuda Marksizm’in geleceğine de ışık tutacak temel önermeleri içerisinde taşıyor.
Troçki, Manifesto’nun 90. yılı için yazdığı makaleye şöyle başlıyordu: “Komünist Parti Manifestosu’nun yüzyılını doldurmasına on yıl kaldığına inanmak doğrusu çok güç! Dünya yazınındaki her şeyden daha üstün bir deha sergileyen bu kitapçık, bugün bile tazeliğiyle bizleri hayretler içinde bırakıyor. En önemli bölümleri sanki dün yazılmış gibi. Hiç kuşku yok ki, genç yazarlar (Marx yirmi dokuz, Engels yirmi yedisindeydi), geleceğe bakarken kendilerinden önceki ve belki de kendilerinden sonraki herkesten çok daha uzak görüşlüydüler.”
Aradan 175 yıl geçti ve kapitalist sömürü düzenine karşı verilen mücadele, devrimci Marksizmin kurucu figürlerinin bıraktığı bu miras üzerinden devam etmeyi sürdürüyor. İnsanlığın kurtuluşu tıpkı o günlerde olduğu gibi bugün de uluslararası proletaryanın ellerinde! Marx ve Engels’in Manifesto’yu sonlandırırken dedikleri gibi: “Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. Proleterlerin, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları.
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”