KIDEM TAZMİNATININ KADEMELİ KALDIRILMASINA HAYIR! – Engin Kara
Hükümet, milyonlarca işçinin tek iş güvencesi niteliğindeki kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmayı kafaya koymuş ama olası tepkilerden çekinince defalarca geri basmıştı. Kıdem tazminatı hakkına ilk defa da göz dikilmiyor. On yıllardır bütün patron örgütleri ve hükümetler, kıdem tazminatını fona devrederek tasfiye etmeyi planladı, ama böylesi bir saldırıya girişemedi. İktidar şimdi, pandemi dönemini de fırsat bilerek kıdem tazminatı hakkını sürece yayarak kademeli bir biçimde kaldırmayı planlıyor.
AKP grubu meclise geçen hafta bir yasa teklifi sundu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”. Teklif, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülüyor, bir kısım maddesi 23 Ekim itibariyle kabul edilmiş durumda.
“Belirli Süreli İş Sözleşmesi” Aracılığıyla Kıdem Tazminatının Kademeli Tasfiyesi Girişimi
Belirli süreli iş sözleşmesi ne demek?
Diğer düzenlemelerine de aşağıda göz atacağımız yasa teklifindeki en kritik maddelerden birisi, belirli süreli iş sözleşmelerine ilişkin olan. Önce kavrama açıklık getirelim. Kural olarak iş sözleşmeleri “belirsiz süreli” olarak yapılır. Yani siz işe girerken “1 yıllığına, 3 aylığına, 5 yıllığına” diyerek iş sözleşmesi yapmazsınız. Çalışma süresi iş sözleşmesinde belirlenmemiş olur ve yasa bu sözleşmeyi “belirsiz süreli iş sözleşmesi” diye tanımlıyor.
İş Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasına göre, sürenin belirlendiği, yani “belirli süreli” olan iş sözleşmeleri ancak yapılacak işin kendisi belirli süreliyse ya da yapılacak sözleşme belirli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşulları bağlı olarak yapılabiliyor. Mesela sadece bir binanın inşa edilmesi üzere yapılan iş sözleşmesi, o binanın tamamlanması için gereken süreyle sınırlı olarak yapılabilir. Eğer böyle bir objektif neden yoksa iş sözleşmesi belirli süreli yapılamaz.
İkinci olarak, 11. maddenin ikinci fıkrasına göre “esaslı bir neden olmadıkça”, belirli süreli iş sözleşmesi birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamıyor. Yani işverenin bir işçiyi 1 yıllık sözleşmelerle üst üste yıllarca çalıştırması için “esaslı bir neden” gerekiyor. Bu yoksa, üst üste belirli süreli yapılan sözleşmeler belirsiz süreli kabul edilerek işçinin hakları buna göre belirleniyor.
Bu ayrım neden önemli?
Belirli süreli yapılan iş sözleşmeleri işçiye iş güvencesi sağlamıyor. Belirsiz süreli çalışan işçinin işten çıkartılması için yasa geçerli ya da haklı neden ararken, örneğin 1 yıl süreli bir sözleşmeyle işe giren işçi, bu sürenin sonunda hiçbir gerekçe olmaksızın işten çıkmış sayılıyor.
Konumuz bakımından can alıcı nokta ise belirli süreli sözleşmeyle çalışan işçilerin kıdem tazminatı (ve ihbar tazminatı) hakkına sahip olmaması. Normal olarak, yani belirsiz süreli çalışan işçi, geçersiz ya da haksız şekilde işten çıkartıldığında ya da kendisi haklı sebeple işten ayrıldığında kıdem tazminatına hak kazanırken, belirli süreli sözleşmelerde bu durum söz konusu değil.
Esaslı bir neden olmadıkça zincirleme yapılan belirli süreli iş sözleşmeleri, mevcut durumda belirsiz süreli kabul ediliyor ve bu durumda işçinin kıdem tazminatı hakkı gündeme geliyor.
Kanun teklifi ne getiriyor?
İş Kanunu’na eklenmesi önerilen madde şu şekilde:
“Belirli süreli iş sözleşmesi, işçinin yirmibeş yaşını doldurmamış veya elli ve daha yukarı yaşta olma koşulunu sağlaması kaydıyla birinci ve ikinci fıkradaki koşullar aranmadan yazılı şekilde yapılabilir. Yirmibeş yaşını doldurmamış işçiler ile yapılacak belirli süreli iş sözleşmelerinin süresi işçinin yirmibeş yaşını doldurduğu tarihi geçemez. Bu fıkra uyarınca bir defada veya yenilenerek yapılan belirli iş sözleşmelerinin toplam süresi iki yılı geçemez.”
Getirilecek yeni düzenlemeyle 25 yaş altı ile 50 yaş üstü çalışanlar için belirli süreli iş sözleşmesi istisna olmaktan çıkarılıp kural haline getirilecek. Genç işsizliğin, genel işsizlik oranının çok üstünde olduğu ve yaşı ilerlemiş çalışanların işverenler tarafından çalıştırılmak istenmemesi (ama buna rağmen emeklilik yaşını alabildiğine yükseltilmesi!) dikkate alındığında bahsedilen nüfusun kısmen de olsa güvenceli bir şekilde çalışma hayatına dâhil olmaları hayal haline gelecek.
Bu düzenlemenin esas hedefi, kıdem tazminatı hakkının yok edilmesine kademeli bir şekilde başlanması. Hem zamansal hem de psikolojik açıdan iktidarın kolayına gelen bir yol seçilmiş durumda.
Zamansal öğe
25 yaş altı genç işçilerle başlayalım. Bu yaşa kadar güvenceli bir çalışma olanağı bulamayan işçiler için örneğin 5 yıl sonra kıdem tazminatı hakkı korunması gereken bir hak değil, zaten elde olmayan bir hak durumuna dönüşecek. Sadece kıdem tazminatı hakkı da değil, iş güvencesi de aynı durumda olacak. Yukarıda açıkladığımız üzere belirli süreli iş sözleşmelerinde işten çıkartılmanız için patronun sebep bile bildirmesine gerek yok! Bu yöntemle, kıdem tazminatının kaldırılması arzusunun süresiyle kıyaslandığında çok da uzun sürmeyecek yıllar içerisinde güvencesiz çalışma biçimlerinin daha da yaygınlaştırılmasıyla, şu an yaş sınırıyla yok edilen haklar kademeli bir biçimde kaldırılmış olacak.
Psikolojik öğe
İşçi sınıfının bilinç eşitsizliği, belirli düzeylerde yaş etkeniyle de oluşabiliyor. Yaşı ilerlemiş işçiler için hak kayıpları daha kolay katlanılabilir kabul ediliyor. Örneğin emekli olmasına henüz 30 yıl kalan bir işçiyle sadece 5 yıl kalan bir işçiyi ele alalım. Genç olan, on yıllarını etkileyecek hak gasplarına karşı mücadele etmek konusunda daha yoğun bir basınç hissedebilir. Oysa yaşlı olan, çoğunlukla kalan yıllarını da bir şekilde atlatmayı düşünecektir. Bunu ötesinde, emekli olsa da çalışmak zorunda kalan binlerce işçi var. Ama bu yaşlarda hâlâ çalışmak zorunda olan bir işçi için asıl öncelik güvenceli bir iş değil, “3 kuruş kazanabileceği” bir işe yaşına rağmen kendisini alacak bir işyeri bulmaya dönüşüyor.
Henüz 20’li yaşları yarılamamış olan işçiler içinse genel olarak hayat sorunları başka gündemlerle dolu ne yazık ki. Kadın-erkek ilişkileri, arkadaş ortamı, spor, iddia, sosyal medya… 20’li yaşlarla birlikte, özellikle evlenme, aile kurma, çocuk sahibi olma, borçlanma gibi sorunların devreye girmesiyle birlikte işçilerin çalışma yaşamındaki haklarına yönelik ilgisi ciddi olarak yükseliyor.
Dolayısıyla AKP/Erdoğan iktidarının kıdem tazminatı hakkını yok etmek üzere hedefine koyduğu nüfus, tepki vermesi daha düşük ihtimal olan kesimlerden oluşuyor.
Ama burada anlatılanların mutlak mücadele engelleri olduğunu düşünmemek gerekiyor. “Apolitik” olduğu düşünülen en genç kuşakların Gezi hareketinde özgürlükleri için nasıl mücadele ettiğini gördük. İş ciddiye bindiğinde özellikle daha dinamik olan genç işçilerin de mücadelenin ön saflarına koşması için mutlak engeller yok. Örgütlenmenin zayıflığından kaynaklanan engeller var. Bu engellerin aşılması olanakları, uygun koşullarda bu tarz saldırılarla beraber genişleyebiliyor. Kitlelerin öfkeleri kendiliğinden sıçramaların önünü açabildiği gibi yine de örgütlü güçlerin gelişimi bu sıçramaları kolaylaştırıyor ve onun düzeyinin sınırlarını belirliyor. Yani iş yine dönüp dolaşıp işçi hareketinin örgütlü gücünü büyütmesine dayanıyor.
Esnek Çalışmanın Yaygınlaştırılması
Kısmi süreli (part-time) çalışma
Belirli süreli iş sözleşmesinin yanında, AKP’nin teklifinde genişletilmesi ve yaygınlaştırılması hedeflenen bir diğer sözleşme türü de “kısmi süreli iş sözleşmesi”. Kısmi süreli iş sözleşmesi, işçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda (İş Kanunu m. 13) söz konusu olur. “Önemli ölçüde daha az” kriteri ise İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinde belirlenmiş durumda: “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır.” Yani işyerinde emsal çalışma süresi, yasal haftalık çalışma süresi olan 45 saatse, 30 saate kadar olan çalışmalar kısmi süreli sayılacaktır.
Kısmi süreli çalışma, gündelik hayattaki yaygın deyimiyle “part-time” çalışmadır. Ancak herkesin özellikle büyükşehirlerde gözlemleyebileceği üzere, başta genç işçilerin 40 saate varan sürelerle “part-time” çalıştırıldığı görülecektir.
Belki öğrencilik yaparken bir yandan da çalışanlar için kullanışlı olsa da, kısa süreli çalışmanın uygulamada alabildiğine esnekleşen pratiği, hizmet işlerinde yaygın şekilde işçinin haklarını tırpanlayan bir şekilde kullanılıyor.
Teklifin ilgili maddesi
AKP’nin meclise sunduğu teklifin 16. maddesi şu şekilde: “Tam süreli çalışıyorken 31/12/2020 tarihine kadar, kısmi süreli olarak çalışmaya başlayan hizmet erbabının ücretleri; kısmi süreli çalışmaya geçmesi nedeniyle çalışmadığı gün sayısı kadar kısmi süreli yeni bir çalışan istihdam edilmesi ve bu çalışanın en az altı ay süreyle çalışmaya devam etmesi şartıyla, gelir vergisinden istisnadır… Cumhurbaşkanı; … süreleri dört katına kadar uzatmaya ve 31/12/2020 tarihini her defasında birer yıllık dönemler halinde dört kez uzatmaya… yetkilidir.”
Bu düzenlemeyle, işçilerin kısmi süreli çalıştırılması teşvik ediliyor. Vergi muafiyeti için gerekli koşul, kısmi süreli çalışmaya geçen işçinin çalışmadığı süre için başka işçinin yine kısmi süreli olarak çalıştırılması. Böylece belirli süreli çalışmanın yanı sıra kısmi süreli çalışmanın da yaygınlaştırılmasıyla teşvik edilen “esnek çalışma” oluyor.
Esnek çalışma kimin çıkarına?
Esnek çalışma modellerine pek çok örnek sayılabilir. Pandemi döneminde uzaktan/evden/online çalışma gibi modeller çok sık duyulsa da esnek çalışmanın başka yöntemleri de var. Mesela kiralık işçilik de bir esnek çalışma modeli.
Pandemi koşulları nedeniyle, özellikle kafa emeği yoğun işlerde çalışanlar için esnek çalışma modelleri cilalandı, makyajlandı, pazarlandı. Koşulları ortalamanın üzerinden olan pek çok birey bu yöntemlerle mutlu oldu. Evinde, oturduğu yerden çalışmak kimilerinin hoşuna gitti.
Ama esnek çalışma, neoliberalizmin bir ürünü ve işçi sınıfının iş güvencesi, çalışma süreleri, ücrete ilişkin haklar, emeklilik gibi en temel haklarına bir saldırı demek. Kiralık işçilik, belirli süreli iş sözleşmesi vb. modeller iş güvencesini, yani işçinin geçerli/haklı sebep olmaksızın patron tarafından işten çıkartılamamasını yok ediyor. Sadece bunlar da değil. Pandemi koşullarında rahatmış gibi görünen evden çalışma yöntemi de işçinin yasayla sınırlanan çalışma süresini ihlal edip fazla mesai ücretini yok ediyor.
Avrupa Birliği gibi yapılar tarafından 2000’lerin başından bu yana “flexicurity” (güvenceli esneklik) gibi kavramlar kullanılıyor. İddialarına göre esnek ama aynı zamanda iş güvencesinin korunacağı modeller istihdam sorunlarını çözecekmiş. Bu kavram da sadece yalancı bir propaganda işlevi görüyor. Esneklik ile güvence birbirine zıt kavramlar. Bir çalışma modeli ne kadar esnekse o kadar güvencesiz oluyor.
Daha önce detaylıca incelediğimiz (1) pandemi dönemi esnek çalışma uygulamasının sonuçları hep patronların çıkarına. Mesela evden çalışmada mesai saati sınırı kalmıyor. Üretkenlik ve verimlilik artışı, pek çok araştırmanın ortak sonucu. Ne demek bunlar? Bu iki kavram da işveren açısından pozitif (kelimenin gerçek yani “+” anlamıyla, yani kâr artışı anlamıyla) sonuçlar doğursa da işçiler açısından aynı ücrete daha fazla çalıştırılmak demek.
Bu yüzden esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması işçi sınıfının bir kesimi için, belirli bir yaş grubu için, belirli işleri yapanlar için ya da işçilerin geneli için ama kısa bir süreyle avantajlı gibi görülse de uzun vadede ve bir işçinin çalışma yaşamının bütünü açısından yıkıcı sonuçlar doğuruyor.
İşsizlik Fonundan İşverenlere Teşvikler!
AKP’nin meclise sunduğu teklifin pek çok maddesinde işverenler için sigorta primi ödemesi gibi teşvikler getiriliyor. Kaynak mı? Tabii ki işsizlik fonu!
Teklifin gerekçe kısmında istihdamı artırmak gibi bahanelere sığınılmış. İşverenlere yönelik onca teşvik yapılmasına rağmen yıllardır artan bir işsizlikle karşı karşıyayız. Bu teşviklerin tek sonucu patronların ekonomik yükümlülüklerine işçiler aleyhine azaltmak oluyor! Bir de işsizlik fonu olarak kurulmuş fondan, patronlara teşvik veriliyor olması, AKP/Erdoğan rejiminin meşrebini kör göze parmak misali ortaya koyuyor.
Bitmedi. İşsizlik fonundan işverenlere yapılacak teşviklerden sadece bir tanesinin sayıldığı teklifin 8. maddesinde bu teşvikten “hizmetlerini Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeksizin istihdam ettiğini kabul eden işverenlerin” de yararlanabileceğini ve bu patronlara idari para cezası uygulanmayacağı söyleniyor. Ne demek bu? Hukuka aykırı şekilde sigortasız yani kaçak işçi çalıştıran patronların affedilmesi ve üzerine bir de kaynağı İşsizlik Fonundan karşılanmak üzere ödüllendirilmesi demek. Pes doğrusu!
Sonuç ve Mücadele
Teklifin Genel Gerekçe kısmında şu söyleniyor: “Koronavirüs salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, salgın nedeniyle işçi ve işverenler üzerinde oluşan yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılması ve giderilmesi … amacıyla destek tedbirleri düzenlenmektedir.”
Ne güzel değil mi? Sosyal devlet ilkesini hatırlamış bizim işçi düşmanı iktidar. Aman ne sosyal devlet!
Küçük yaştaki kardeşler arasında, büyük kardeşin küçük kardeşe attığı bir kazık vardır, belki pek çok büyük kardeş başvurmuştur. Bayram harçlığı gibi para toplamalı bir aktivitenin sonunda, parayı hesaplamayı artık öğrenmiş olan büyük kardeş, paranın niceliksel önemini kavrasa da henüz para türlerini ayırt edemeyen ve hesaplayamayan küçük kardeşi kandırır. Örneğin elindeki bir adet 50 TL’lik banknotu kendisine alır, 2 adet 5 TL’lik banknotu ve 1 adet 10 TL’lik banknotu kardeşine verir. Bir de havaya girer “bak sana daha çok verdim” diye.
AKP/Erdoğan rejiminin paylaşmaktan anladığı böyle bir şey herhalde! Zaten pandeminin yükü büyük ölçüde işçilerin sırtına bindirilmişken (ücretsiz izin, kısa çalışmanın suistimal edilmesi, işyerinde karantina köleliği vb.), bir de şimdi yükün paylaştırılmasından bahsedip, işverene yeni teşvikler verip işçiye yeni kazıklar atmak, işçi düşmanlığının göstergesi.
Nasıl yapacağız? İşçi sınıfı sessiz kaldıkça ya da çok cılız ve dağınık sesler çıkardıkça bu saldırıların sonu gelmeyecek. Örneğin belirli süreli iş sözleşmesi dayatması bugün sessiz bir şekilde kabul edilirse birkaç yıl içinde kıdem tazminatının toptan hedefe alınması şaşırtıcı olmayacak.
Bugünkü düzenlemenin anlamı da kıdem tazminatının kademeli bir şekilde kaldırılması, iş güvencesinin yok edilmesi, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması demek. Bu bilinçle örgütlü gücü büyütmek zorundayız.
İŞÇİLERİN GÜÇ BİRLİĞİNE HER ZAMANKİNDEN ÇOK İHTİYACIMIZ VAR!
***