Kıbrıs Doğalgazının Mülkiyetinde Kaos – Dr. Savaş Karabulut

Kıbrıs Doğalgazının Mülkiyetinde Kaos – Dr. Savaş Karabulut

Kıbrıs açıklarında 2000li yıllarda başlayan hidrokarbon arama çalışmaları, bölgede yeni bir krize davetiye çıkardı. Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriye’nin de komşu olduğu Doğu Akdeniz petrolleri, sadece Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetleri arasında yeni bir gerilimi ön plan çıkardı. Diğer ülkeler kendi arasında ittifaklar kurarak paylaşımı birer krize/savaşa dönüştürmedi. Kriz, ada ülkelerinde geçmişten kalan husumeti, tabir-i caizse tekrar hortlamaya yetti. Ayrıca, bölgedeki doğalgaz üzerinde söz hakkı olduğunu iddia eden diğer ülkeler (Türkiye, Yunanistan, İsrail, Mısır, AB ve ABD), ada devletlerinden aldıkları ruhsatlarla sahada söz hakkı ve konuya müdahil olma fırsatını ele geçirdi ve dolayısıyla “içerde kriz, dışarıda rant” düzenini yeniden uygulamaya koydular.

Kimler Söz Sahibi

Bölgedeki hidrokarbon rezervi/potansiyeli açısından en çok konuşması gereken ada halkları, onlara sözde kanat gerenlerin birbirlerine meydana okumasını izlemeye şimdiden başladı. Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın egemenlik hakkını ihlal ettiği savı, karşı cepheden (özellikle AB ve BM) dillendirilirken, ABD’nin büyük finans petrol şirketi Exxon Mobil başta olmak üzere bölgede arama ve sondaj çalışması yapan diğer ülkelere ait petrol şirketlerinin yaptığı çalışmalarda, yaklaşık 5 trilyon küp feet gazın varlığını şimdiden ortaya kondu. (Exxon Mobile, 1). Türkiye’nin Brüksel’den aldığı ve alacağı ikazlar bir yana, diğer ülkelerin bu çalışmayı kimin adına yaptığı sorusunu da ayrı bir pencereden tartışmaya açmak gerekiyor. Bu hidrokarbon rezervinin sahibi kim? ABD ve AB dışarıdan bu soruna neden ve nasıl müdahil oluyor? Peki, bu gerilimin kaynağı ve gerçek tarafları kimler? Hidrokarbonun mülkiyeti ve paylaşımı hangi ilkelere göre yapılmalıdır? Aşağıdaki metinde, petrol/doğalgazın evrimi ve insanoğlunun bu süreçteki sınıfsal konumlanışına dair birkaç cümle söylemek ve mülkiyetinin kime ait olduğuna ilişkin görüş sunulmuştur.

Şekil 1. TPAO’nun KKTC’den aldığı ruhsat sahaları (TPAO, 2019)

Doğu Akdeniz’de Yapılan Jeofizik Çalışmaları

Öncelikle bu sürece nasıl gelindiğini, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO, 2019) web sayfasından yaptığı açıklamayı özetleyerek vermekle başlayalım. TPAO’nın, KKTC ve çevresinde hidrokarbon arama faaliyetleri, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs arasında 2011 yılında imzalanan protokolle başlamıştır. Toplam 9 ruhsat alanı belirlenmiş (7 deniz ve 2 kara alanı, Şekil 1) ve bu alanlarda 2D-3D Jeofizik veriler (sismik, gravite ve manyetik) toplanmıştır. Toplanan sismik veri boyu yaklaşık 17000 km’dir. Elde edilen ilk bulgular ışığında kara alanında yaklaşık 4 km derinliğinde arama kuyusu açılmıştır. Günümüzde çalışmalar iki farklı sondaj gemisi (adanın doğusunda Yavuz ve batısında Fatih) ile denizde yapılacak sondajlara bırakılmıştır. TPAO bölgede bulunan Fatih araştırma gemisiyle 170 milyar metreküp doğalgaz bulduğu haberinin nasıl bir sürece evrileceğini de yakın zamanda göreceğiz. Diğer yandan 2000li yıllardan itibaren Güney Kıbrıs adına, Levanten Denizi (Akdeniz’in en doğusu), Heradot Baseni, Eratosthenes ve Nil çevrelerinde yapmış oldukları incelemelerle diğer bir cepheden hidrokarbon arama faaliyetlerini yürütmektedirler. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait olduğu belirtilen alan 13 farklı ruhsat sahasına (Şekil 2) bölünmüş ve bu sahalar; Exxon Mobil (ABD), Statoil (Norveç), Total (Fransa), Eni (İtalya), Delek (Israil), Katar Petrol ve Cairn (Birleşik Krallık) firmalarına verilen izinlerle, arama ve kuyu işletmesi süreci başlatılmıştır. Eğer bu bölge bir ulusa ait ise Kıbrıs Cumhuriyeti, KKTC, Filistin, İsrail, Suriye, Lübnan ve Mısır halklarının bulunduğu bu coğrafyada onlar dışında arama ve sondaj çalışmasını nasıl diğer ülkeler adına üstlenebildiği de ayrı bir meşruiyet tartışmasına neden olur. Exxon Mobil firması sadece 10 no’lu ruhsat sahasındaki Glaucus-1 kuyusunda 4200 metre derinliğinde 227 milyar metreküp doğalgaz rezervinin varlığını şimdiden ortaya koydu (Exxon Mobil, 2).

Söz-yetki ve karar hakkının ilk olarak o bölgede yaşayan halklara ait olduğu, krizin genel olarak Kıbrıs adasına “rahatlıkla” indirgenebildiği düşünüldüğünde, her iki Kıbrıs devletinin danışanı olmadan ne bir söz söyleme ne de arama ve sondaj yapacak yeteri bir teknolojiye sahip olmaması da, çok uluslu bir krizin bilerek yaratılmasına neden olmuştur.  Ortadoğu’da 1990’lı yıllarda Körfez Savaşı’yla başlatılan, 2003’de Irak işgali ve sonrasında Kuzey Afrika’ya yapılan müdahaleler, emperyalist güçlerin yeraltı zenginliklerine yönelik müdahalelerinin bir sonucuydu. Aynı durum Suriye’de bir sonuca ulaşmadı. Ulusların kendilerine “Münhasır Ekonomik Bölgelerinin” belli olduğu, çıkarılan yeraltı zenginliğinin herkese yeteceği, ancak “hidrokarbonun bir sermaye olarak kimi daha çok zengin edeceği?” sorusuna cevap arandığı bir ortamda, ilgili ulusların kendi bağımsız stratejilerini hayata geçirmemeleri, gelecekte başka müdahalelerinde kapısını aralayacağa benziyor.

Şekil 2: Güney Kıbrıs’ın Ruhsat sahaları (Exxon Mobil, 2019)

Petrol/Doğalgaz Nasıl Oluşur ve Ana Kayadan Başlayan Göç Nerede Sonlanır?

Nereden bakılırsa bakılsın, yapılan bilimsel çalışmalar sonucu geniş bir alanda hidrokarbon varlığının olduğu günümüzde belirlenmeye devam ediyor. Ancak bilimsel ölçümlere ait sonuçlar devlet yönetimleri tarafından yeryüzünde bir kriz olarak kendine hayat bulurken, yer içinde milyonlarca yılda (Paleozik’den Pleistosen’e) meydana gelen bu süreç, tüm bu sonucu hak etmiyor, düşüncesindeyim. Hidrokarbon rezervinin tespiti Jeofizik mühendislerince yeryüzünde yapılan ölçümlerle görüntülenmiş ve olası kaynaklar işaretlenerek, sondaj yerleri belirlenmiştir. Oysa her şey yeryüzünde göründüğü gibi değildir. Yeraltında başka bir dünya ve petrol/doğalgazın göçü olmaktadır. Bir Jeofizik mühendisi olarak; petrol jeolojisi ve yerin jeodinamik evrimi konusunda almış olduğum eğitim ve tecrübe sürecince öğrendiklerimi paylaşmadan konuya bir izahat getirmek doğru olmayacaktır. Çünkü her şeyin bilimsel bir açıklaması bulunmaktadır.

Kısaca “petrol, doğalgaz vb. nasıl oluşur?”, “hangi ortamları tercih eder?” sorularına çok teknik olmayacak bir şekilde bilgilendirme yapmakla başlamak, bu yazı için zorunluluk arz ettiğini düşünüyorum. Kıbrıs açıklarında bir jeofizik yöntem olan sismik yansıma çalışmasıyla doğalgaz/petrol rezervinin yerinin belirlenmesi sonrasında, sondaj ve savaş gemilerinin ve yine savaş uçakları altında başlayan arama/sondaj çalışmaları yeni bir uluslararası gerilimi daha yükseltti. Bir yandan S-400 füzesi ve F-35 gerilimi, diğer yandan bu nedenle yaşanacak ekonomik vb. kriz ve yaptırım sorunları Türkiye’yi beklerken, yeni bir petrol krizi yaratmanın arkasında gizli başka hesaplaşmalar, mülkiyet paylaşımında hak ve hukukun nasıl uygulanacağını uluslararası arenada gözler önüne getirdi.

“Petrol nasıl oluşur?” sorusuna cevap vermekle başlayayım. Petrolün kökeni daha çok denizde yaşayan küçük canlı organizmalardır (bitkisel/hayvansal planktonlar ve bakteriler). Yani yaşamış, bir petrol anakayasında çökelmiş ve sediman istifin üstünü örtmesiyle kapanmış ve bulunduğu oksijensiz ortamda kimyasal reaksiyon geçirmiş bir maddenin, doğru bir ortama göçü (tektonik olarak kapan oluşabilecek), uygun sıcaklık koşullarında yaşlanması ile oluşur. Kimyasal bileşimden % 85 karbon, % 14 hidrojen ve % 1 diğer elementler bulunmaktadır. Bu nedenle hidrokarbon olarak isimlendirilir. Derinliğine göre alttan üste doğru Metajenez, Katajenez ve Diyajenez olarak; doğalgazdan petrole ve asfalta kadar uzanan hammaddeler zinciri bu aşamalarda oluşur. Petrol veya doğalgaz bulunduğu ortamda durmayıp, göç ederek yeraltı zenginliğine dönüşecek son lokasyonuna yani yolculuğuna başlayacaktır. Yani ilk oluştuğu yeri (kökeni) ile son çıkarıldığı yer birbirinden farklıdır. Genel olarak çıkarılan petrol/doğalgazın ilk oluşum yeri bilinmek istense içerik yönünde incelendiğinde belirlemek olasıdır.

Peki, ana kayanın kökeni neresidir? Kıbrıs için bu soru milyon yıllarca süren kıtaların evrimi sürecince; Akdeniz’deki büyük tuzlanma, Kratase döneminin sonlarında açılma tektoniğinin yerini çarpışma tektoniğe bırakması, yine aynı dönemde deniz suyunun yüzeye doğru hızlı hareketi nedeniyle oksijensiz ortamın oluşumu ve Oligo-Miyosen döneminde hızlı sedimantasyon, bölgedeki önemli petrol kaynak kayalarının oluşumuna katkı sağlamıştır (Grohmann ve diğ. 2019).

Peki, petrol nasıl göç edip, son yerini nasıl bulur? Ve günümüzde yaşanan kriz nedeniyle Kıbrıs’ın doğusunda açık sularda değil de, tek bir ülkeyi tercih etmeyip, bir krize neden olur? Bu sorun günümüzde yaşanan göç sorunundan da bağımsız değildir. Fiziksel olarak mekanik kuvvetler nedeniyle sıkışan ince taneli malzemeler içindeki su miktarının % 10’nun altına düşmesi ve yüz metrelerde başlayan yolculuğuna bin metrelere kadar uzanmasıyla ilk göçünü verir. Bu arada milyon yıllar mertebesinde tektonik kuvvetler nedeniyle bulundukları ortamda kapanamayıp, petrol oluşumundan uzaklaşmaları da mümkündür. Aslında petrol yeriçinde yaşanan savaş sonrası ortaya konan barışın bir ürünüdür. Ancak devletler politikası bu barışı yeryüzüne taşırken, aynı düsturu gösterememiştir.

Kıbrıs Doğalgazının Mülkiyeti Nasıl Pay Edilmelidir?

İnsanoğlu dünyada son yüzyıl içinde büyük buhranlar ve petrol savaşlarıyla yaşaya dursun; her tür yeraltı zenginliğin eşit bir şekilde paylaşımının esas alınmadığı, ihtiyacı olanın gereksinimi doğrultusunda bu hammaddeyi kullanamadığı, üretilen maddelerin yüksek bedellere satın alındığı, petrol başta olmak üzere her türlü yeraltı zenginliği uğruna ülkelerin krizle başlayıp, savaşla devam eden hikâyeleri sonlanmadığı ve hidrokarbon tüketiminin büyük çevresel felaketlere dönüşümü sonlanmadığı sürece, bu kriz başka coğrafyalarda benzer şekilde vücut bulmaya devam edecektir.

Doğal zenginlik olarak ifade edilen yeraltı kaynakları uğruna binlerce emekçi halk yığınının devlet politikası olarak gösterilip, milliyetçilikle palazladıkları bir hiç uğruna savaşa mahkûm edilmesi de “ne işin savaş?” sorusunu tekrar düşündürtmektedir. Savaşlarda ölmese ve hatta kazanan tarafta olsa bile emekçi halkı yığınları, kazanılan bu yeraltı zenginliğinin kullanımını konusunda bir mülkiyet hakkına sahip olmayıp, savaş için büyük bedeller ödese de, maddi bedelini ödemeden bu yeraltı zenginliğini kullanamayacağı unutulmamalıdır. Petrol/Doğalgaz krizi sadece sermayenin çıkarlarını/ihtiyaçlarını koruyan ve mülkiyeti üzerine egemen burjuva devletinde söz hakkını güçlü kılmak için yapılan bir kandırmacadan öteye gidemez.

Her türlü yeraltı zenginliği halklar arasında ihtiyacı oranında eşit olarak kullanıldığında ve ücretsiz paylaşıldığında ancak insanlık için o hammadde zenginliğe dönüşür. Bu suni kriz dönemin sonlanması ancak Kıbrıs ada ülkeleri, Filistin, İsrail, Lübnan, Mısır ve Suriye halklarının kardeşliğiyle aşılabilir.

Dr. Savaş KARABULUT

Kaynakça:

ExxonMobil-1, 2019. ExxonMobil Makes Natural Gas Discovery Offshore Cyprus, https://corporate.exxonmobil.com/news/newsroom/news-releases/2019/0228_exxonmobil-makes-natural-gas-discovery-offshore-cyprus (accessed 3 April 2019 14:00), ExxonMobil Corporation, Texas, USA.

ExxonMobil-2, 2019. https://corporate.exxonmobil.com/news/newsroom/news-releases/2019/0228_exxonmobil-makes-natural-gas-discovery-offshore-cyprus [14.07.2019]

http://www.tpao.gov.tr/?mod=projeler&contID=92 [Erişim tarihi 15.07.2019]

Grohmann S., Roero-Sarmiento, M. F., Nader, F.H. Baudin. F., Littke, Ralf, 2019. Geochemical and petrographic investigation of Triassic and Late Miocene organic-rich intervals from onshore Cyprus, Eastern Mediterranean, International Journal of Coal Geology 209, 94-114.

ETİKETLER