KESK Üyesi Bir Kamu Emekçisinden: Yeni Süreçte KESK’e Düşenler
Kamu emekçilerinin ve emeklilerinin toplu sözleşme görüşmelerine iki aydan az bir zaman kaldı. Erdoğan’ın seçimlerden önce “En düşük memur maaşı 22 bin lirayı bulacak” sözüyle duyurduğu vaat milyonlarca emekçide beklentileri artırmıştı.
TÜİK’in açıkladığı mevcut verilerle Ocak-Mayıs ayları arasındaki enflasyon %15,26 olarak gerçekleşirken; kamu emekçileri ve emeklilerinin maaşlarına yansıtılacak enflasyon farkı %7,26 olarak gerçekleşti. İktidarın enflasyon farkını da baskılamak için TÜİK eliyle gerçekleştirdiği manipülasyonlardan burada tekrar tekrar bahsetmeye gerek yok, geçmiş yıllarda olduğu gibi bu oranda emekçilerin ücretlerinden çalmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir.
TL’deki değer kaybının hızlanmasıyla birlikte emekçilerin ücretleri günden güne erimeyi sürdürüyor. Özellikle kamu emekçileri yıllardır iktidar ve yetkili sahte sendika arasında oynanan toplu görüşme tiyatrolarıyla ücretleri en fazla baskılanan kesimler arasında yer alıyor.
Kamu emekçileri şimdi ne yapacak? Seçim öncesi bol keseden dağıtılan vaatlerin lütfedilmesini mi beklemeliyiz? Üstelik Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesi ve kemer sıkmaya doğru yol aldığımız bugünlerde… İktidarın uyguladığı emek düşmanı ekonomi politikalarını ve yetkili sahte sendikanın oynayacağı işbirlikçi rolü yeni bir fiyaskonun bahanesi olarak kullanmak üzere kenarda izleyici olma lüksümüz kalmadı. Burada özellikle kamu emekçilerinin mücadelesinin halen en önemli aktörü olan KESK’e büyük sorumluluk düşmektedir.
KESK bugüne kadar, yaşanan krizin emekçilerine sırtına yıkılmasına ve ücretlerin erimesine karşı elindeki önemli imkanları kullanmaktan uzak kaldı. Sendikanın tabanda yer alan üyelerle arasındaki bağlar zayıfladı. Kamu emekçileri hareketi de zayıfladığı ölçüde sendika iç demokrasisinin zayıfladığı, yönetimlerin tabanın katılımından ve taleplerinden ziyade sendikal anlayışların pazarlıkları etrafında şekillendirildiği bürokratik bir kabuğa dönüştü. Öte yandan KESK bir emek örgütü gibi hareket etmekten ziyade bir sivil toplum kuruluşu gibi hareket etme alışkanlığına sürüklendi. Bunda elbetteki KESK yönetimini elinde tutan Kürt ulusal hareketi ve Sendikal Birlik gibi anlayışların postmodern-kimlikçi veya düzen partilerine bel bağlayan tutumları etkili olmuştur. Son seçim döneminde de bu aktörler konfederasyonun potansiyelinin harekete geçirilmesi konusunda atıl kaldılar; büyük ölçüde iktidarın nasıl olsa gideceği yanılsamasına kapıldılar. Kamu emekçileri gerektiği ölçüde harekete geçirilemedi ve neticede Türkiye’de son otuz yılda sınıf mücadelesinin en önemli damarı bir nevi by-pass edildi.
Artık seçimler kaybedildi. Beklenecek başka bir seçim yok. Bundan böyle emek düşmanı politikalar tam hız devam edecek, zamlar arka arkaya yağacak ve belki de sıra emekçi sınıfların kalan son tarihsel haklarının gasp edilmesine, elde kalan para edebilecek son kamu kurumlarının haraç mezat satılmasına gelecek. Bunlar kehanet değil, şimdiye kadar bizzat yaşadığımız süreçler…
KESK Ne Yapmalı?
- Dolayısıyla KESK için kaybedecek vakit kalmamıştır. Bugünden tezi yok konfederasyon bir teyakkuz durumuna geçmelidir. Yıllar içindeki erimeye rağmen KESK’in emek mücadelesinde harekete geçirebileceği önemli olanaklar bulunmaktadır. Sayısal azlık bir bahane olmaktan çıkarılmalıdır. Şunu tecrübelerimizle biliyoruz: İşyerlerindeki nitelikli ve mücadeleci bir tek kadro bile sayısal gücünün üzerinde bir etki yaratabilir. İşyeri bazında kamu emekçilerinin sorunlarını gündeme taşıyabilir, mücadeleye ayak direyen sendikaların atıllığını kitlelere gösterebilir ve mücadele etmeye istekli olan unsurları yanına çekebilir. Böyle küçük kaynaklar birleşerek kamu emekçilerinin genel mücadelesini besler ve güçlendirir.
- KESK ve bağlı sendikalar TİS’le birlikte yeni bir genel kurul sürecine giriyor. Bu süreçte sendikal anlayışların delege gücü üzerinden matematiksel hesaplar yapmak yerine sendikaların genel merkez ve şube yönetimlerine mücadele içinde sınanmış, tabanla güvenilir bağlar kurabilmiş, akıntıya karşı yüzebilecek ve KESK’in bugüne kadar devredilen mücadele mirasını geleneğini geleceğe aktarabilecek genç kadrolara alan açılmalıdır. Ancak böyle inşa edilen bir KESK tabanla somut ilişkiler kurup, yukarıda belirttiğimiz şekilde tabandan bir mücadeleyi örgütleyebilir; işyerlerinde mücadeleye açık unsurları KESK’in mücadele geleneğini devam ettirmek üzere kadrolaştırabilir. Eski alışkanlıklarla, küçük olsun bizim olsun anlayışıyla devam edilmesi durumunda erimenin durdurulamayacağı ortadadır.
- Buna paralel olarak yaklaşan TİS sürecine dair mücadele programı acilen gündeme taşınmalıdır. TİS süreci, işyerlerinden taleplerin toplanıp masada gündeme getirildiği veya cılız basın açıklamarıyla/toplantılarıyla duyurulduğu teknik bir süreç olarak görülmemelidir. Aksine talepler politik bir kampanyaya dönüştürülmeli ve sadece kamu emekçilerini ve emeklilerini değil genel emekçi kamuoyunun da dikkatini çekecek şekilde sokak sokak çalışması yapılmalıdır.
- Ek olarak kitlesel mitinglerle, yerellerde yapılacak fiili eylemlerle kamuoyu gündemine taşınmalıdır. Birleşik Kamu-İş ve BASK gibi muhalif sendikal konfederasyonlarla da eylem birliktelikleri zorlanmalıdır.
KESK kaybettiği heyecanı ancak bu sayede yeniden kazanabilir.