Ken Loach: Ülke ve Özgürlük (Anıl Ersoy)

1930’lu yıllar… 1929 buhranının getirdiği yıkım tüm dünyada emekçileri açlığa ve on milyonlarca insanı işland_and_freedom (1)sizliğe mahkûm etmişti. Temellerinden sarsılan kapitalizm, krizden kurtuluş yollarını ararken ilk önce yükselen sınıf hareketini ve devrim tehlikesini yok ederek kendini güvence altına almaya çalışmış ve dünyanın çeşitli ülkelerinde karşı-devrimci güçleri ve faşist hareketi yükseltmişti(Almanya’da Hitler, İspanya’da Franco, İtalya’da Mussolini). Emekçilerin birikmiş öfkesi öylesine büyük ve öylesine direngendi ki ancak sermaye destekli karşı-devrimci saldırılar ve faşist iktidarlar bu mücadele ruhunu bastırabilirdi. (Fakat bu noktada belirtmekte fayda var ki faşizmin başarılı olmasının sebebi bu öfkeyi bastırabilecek kabiliyette olması değil, işçi sınıfının güçlü bir devrimci örgütlenmesinin olmamasıdır.)

Bu dönem İspanyası’nın durumunu biraz daha açmakta fayda var. İşçi sınıfı özellikle 1931 yılından sonra ülkeyi sarsan büyük grevler yapıyor; toprak reformu isteyen köylüler parlamentodan bir türlü gelmeyen reformlar karşısında toprakları işgal ediyordu. Üst üste değişen hükümetler ve istikrarsızlık ortamı hali hazırda zayıf olan burjuvaziyi daha sert tedbirler almaya sevk ediyordu. İşçiler ve köylüler her fırsatta saldırılara karşı gerekirse canı pahasına sokaklara çıkıyor, katlediliyor, sonra yeniden grevler örgütlüyordu, mücadele dalgasının ardı arkası kesilmiyordu. Bu rüzgâr öylesine sert esmeye başlamıştı ki emekçiler için artık mesele iktidarı almak ya da tümden ezilmek noktasına gelmişti. İspanya’da olacak olan bir devrimin dünya devrimine giden yolda bir yeniden diriliş anlamına geldiğini bilen kapitalistler iktidarı ellerinden bırakmamak için her türlü yönteme sıkı sıkıya sarılacaklardı.
İşte tam bu noktada Ken Loach’ın 1995 yapımı Ülke ve Özgürlük filminin ele aldığı dönem başlar. Film, 1935-1936 yılları arasında, yükselişte olan Franco’nun faşist güçlerin de içinde yer aldığı karşı-devrimci orduları sınıf mücadelesinin kökünü kazımak için adımını atmış ve büyük direnişlerle karşılaşmıştır. Milisler İspanya’nın dört bir yanında karşı-devrimci güçlere karşı büyük direnişler sergilemektedir.
Filmin ilk sahnesi İngiltere’de, İspanya’ya ait bir filmin gösterim sahnesiyle başlar. Filmde milisler, faşistler ve iç savaşla kasıp kavrulan İspanya gösterilmektedir. Amaç, İngiltereli devrimcilerden İspanya’da faşizme karşı birlikte direniş çağrısı yapmaktır. Bu çağrıdan etkilenen Liverpool’lu, Britanya Komünist Partisi’ne üye genç bir işsiz olan David, İspanya’ya giderek POUM (Birleşik Marksist İşçi Cephesi) milislerine katılır. Bu milisler çok sınırlı imkânlarla vur-kaç taktikleriyle faşistlere ve karşı-devrimci güçlere karşı savaşmaktadır: savaş koşulları çok ağır, imkânlar kısıtlıdır. (16 kişilik bu milis grubunda bir İngiliz ve bir İtalyan’ın da bulunması bu mücadelenin yalnızca İspanyanın değil, tüm insanlığın mücadelesi olduğunu açıkça ortaya koyar.)

O dönemlerde gözünü yardım için Stalin Rusya’sına diken İspanya, bekledikleri yardımı bir türlü alamamakta ve mücadele kimi noktalarda gerilemeye başlamaktadır. Sonunda beklenen yardım çok sınırlı olsa da gelir fakat Stalin’in bir şartı vardır: milislerin düzenli orduya katılması. David, bir türlü sonuç alamayan milislerden ayrılıp bu düzenli ordulara katılma kararı alır. Stalinist İspanya Komünist Partisi devrimci hareketi hiçbir muhalefete mahal vermeksizin yürütmek ve adım adım gelmekte olan devrimi Stalin’in emirlerine göre yönlendirmek ve boğmak için eline geçen bu tarihi fırsatı değerlendirmeye koyulur. POUM’u yasadışı ilan eder, gazetelerini kapattırır; liderlerini tutuklatır ve milisleri zorla dağıtmaya çalışır. Bunun üzerinde David, Stalinizmin açık ihanetini görür ve POUM milislerine geri döner. Milisler tasfiye edilmeye karşı direnmeye çalışırlar. Artık savaştıkları yalnız faşistler değil aynı zamanda Stalinizmdir.

Ülke ve Özgürlük filmi, POUM milislerinin savaştığı bir cepheyi yansıtırken sadece bu yerelliği değil iç savaşın genel panoramasını oldukça etkileyici bir şekilde vermeyi başarıyor. Film, sadece İspanya iç savaşının nasıl yaşandığını değil, yapılan ihanetleri, ardındaki teorik tartışmaları doğal akışı içinde yansıtırken bu süreçte bir taraf da alıyor. Filde olayların akışı içinde derin teorik tartışmaları yakalamak mümkün oluyor. İşte böyle bir sahne… Milisler, faşistlerin elindeki bir köyü çatışarak geri alır. Köylüler, köyün faşistlerle işbirliği yapan büyük toprak sahibinin evini alır, onlara ait ne varsa yakar ve evi ortaklaştırırlar. Bu büyük zengin ev artık herkesin ortak malıdır. Evin salonunda köylülerin toprak mülkiyeti üzerinde yaptıkları tartışma filmin ve gerçek anlamda bir devrimin bağlı olduğu temel konuyu “mülkiyeti “ ele alması bakımından oldukça kritiktir. Küçük toprak sahibi, topraksız köylü, anarşistler, Troçkist ve Stalinistlerin de dâhil olduğu bu tartışma bir turnusol kâğıdı gibi her bir unsurun devrimde tutunacakları tavrı net bir dille ortaya koyar. Sonunda oylama yapılır ve toprağın kolektifleştirilmesinin devamına ve ortak topraktan herkesin eşit bir şekilde yararlanmasına; böylelikle milislere de yiyecek kaynağı sağlanmasına karar verilir.

Filmlerinde sistemi teşhir etmek amacıyla hareket eden başarılı yönetmen Ken Loach, Ülke ve Özgürlük filmiyle dünya devriminin bu çok kritik dönemeci üzerine sözünü esirgemeden söylüyor. İzlendikten sonra uzun süre akıllardan çıkmayacak sahneleri, müzikleri ve tüm çarpıcılığıyla bir tarihi önümüze koyuyor: İspanya iç savaşı… Filmi izledikten sonra bir kez daha anlıyoruz; gerçek bir devrimci önderlik altında ilerlemeyen devrim yenilmeye mahkûmdur.

bolsevik.org

 

KATEGORİLER
ETİKETLER