Kemal Okuyan Kautsky’nin İzinde: S-400 Tartışması – V.U.Arslan

Kemal Okuyan Kautsky’nin İzinde: S-400 Tartışması – V.U.Arslan

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 sistemlerini satın alarak ülkeye getirtmesi, AKP cephesinde büyük bir zafer olarak sunuluyor. Propaganda makinası tam gaz işliyor. Güya dik duran, bağımsız ve güçlü Türkiye’nin başarısı… Bakarsanız Türkiye’nin ulusal güvenliği sağlandı ve bu arada ABD’ye kafa tutup Türkiye’nin bağımsızlığını dosta düşmana gösterildi! Bu gazla şovenizmin yelkenleri şişsin, AKP yeniden yükselişe geçsin isteniyor. Söz konusu olan “milli” mesele olunca CHP de tabi ki derhal “ulusal güvenlik” ve “bağımsızlık” korosuna katıldı.

S-400 alımına (gayet utangaç) bir destek de TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’dan geldi. Kemal Okuyan yazısında S-400 alımını“halk yararına bir gelişme demiyorum, halk çıkarına değerlendirilebilecek bir gelişme diyorum”şeklinde yorumluyor. Desteğini de “batılı emperyalist ülkelerin, NATO ve Avrupa Birliği gibi kurumların etki ve müdahale yeteneğinin kırılması” ve “Türkiye’de ABD emperyalizminin etkisini sarstığı için” gibi gerekçelerle açıklıyor.

Kemal Okuyan AKP ile arasına fark koymaya çalışırken meseleyi bir “devlet politikası” olarak tartışmamaya özen gösteriyor, aynı şekilde en önemli gerekçe olarak sunulan ulusal güvenlik konusu ve bu kavramın emekçiler için anlamını da görmezden geliyor. Okuyan’ın odak noktası “NATO’nun zayıflaması”. Okuyan yanlış bir antiemperyalist perspektif etrafında dolanarak tartışılması gereken asıl konuları geçiştiriyor.

Oysa meseleye sadece bu perspektifle bile baksak ortada yine büyük sakatlıklar var. Diyelim ki gerçekten S-400 alımı Türkiye’deki ABD etkisini sarsıyor, ama Türkiye üzerinde büyüyen Putin gölgesini ne yapacağız?

Kaldı ki AKP’nin Rusya ile “iş” tutarak kendisine Suriye’de alan açtığı ve bunu da ABD ile ilişkilerinde pazarlık kartı olarak kullanmaya çalıştığı ortada değil mi? Kemal Okuyan ise meseleyi NATO’nun zayıflaması olarak okumaya çalışıyor. ABD ile AKP arasındaki akbaba pazarlıklarında kısmi çelişkiler oluştu diye Türkiyeli emekçi sınıflar ulusal güvenlik ideolojisi altına mı toplansın!

Şimdi Suriye’den devam ederek soralım: AKP iktidarının Suriye’de İdlib ve Rojava’da izlediği siyaset alt-emperyalist bir siyaset değil midir? Ya Libya’da, Irak’ta, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de yapılanlar… Listeyi uzatabiliriz. Yani mesele emperyalizm karşıtlığı ise devrimciler işe önce içeriden başlar. Sahte bir antiemperyalizm bahanesi ile dış düşmana karşı ulusal birlik korosuna katılmak gerçek komünistlerin işi olamaz. Kemal Okuyan yazısında yurtseverlik güzellemeleriyle tarihsel geleneğini ortaya koyuyor. Yurtseverlik ile milliyetçilik arasındaki sözde büyük farkları anlatan bu boş lafları biz Karl Kautsky’den hatırlıyoruz. Kemal Okuyan’da Kautsky’nin çizgisinden çok şey var. Gerçek komünistlerin geleneği ise Bolşevikler ve Rosa’ların geçmişte Kautsky’lere karşı yaptığı çağrıdan doğru yola devam eder: Asıl Düşman İçeride! Sömürücü zorbalar, tarih boyu her ülkede dış düşmana karşı ulusal birlik çağrısı yapıp emekçileri uyutmak istemiştir. Devrimciler de bu zırvaları çürütüp sadece aynı ülkedeki işçileri değil tüm dünyadaki işçileri aynı amaç için birleştirmeye çalıştırmıştır.

ABD-NATO’ya karşı çıkmayacak mıyız? Bize böyle saçma sorularla gelenler olacaktır. Elbette ki dünyanın bir numaralı teröristi ABD’nin düşmanıyız, ama antiemperyalist mücadele özü itibariyle ancak devrimci liderliğin sürüklediği bir mücadele olabilir. Ancak o zaman Okuyan’ın bahsettiği emperyalistler arasındaki çatlaklardan istifade edebiliriz. Yok onların oyununa dahil olacaksak zarar gören biz oluruz. Bunun bir ucunda sınıf düşmanımızı meşrulaşmak varken diğer ucunda işçi sınıfının kafasını karıştırmak, bilinçleri bulandırmak vardır. O yüzden komünizm adına konuşan Okuyan gibi bilinç bulandıranların rolü son derece menfidir.

Altını çizelim: Emekçileri ve gençleri antikapitalist bir içerikle kendi yönetici sınıfına karşı birleştirmeye çalışmayan bir mücadele anti-emperyalist olamaz, olsa olsa milliyetçi olur. Bu milliyetçiliklerin peşine takılanlarsa sınıf düşmanımız olan burjuvaları güçlendirirler. 

Egemen sınıfın ya da milliyetçi iktidarların sahte anti-emperyalizm şovlarının peşinden gidilirse sınıf düşmanımız güçlenir, ileri işçilerin bilinci geriletilir, işçiler sınıf düşmanlarına karşı silahsızlandırılır. Şimdi de S-400 hikayesinde, ulusal savunma ve o çok övülen sözde bağımsızlık üzerinden AKP güçlenirken emekçiler ulusal birlik havasına kapılmıyor mu?

Son olarak, emekçilerin tarih boyu belki de en ağır darbeleri sözde antiemperyalist burjuvaların elinden aldığını unutmamak gerekir. İsteyen 1979 İran derslerini ya da daha az bilinen ama çok daha çarpıcı olan Endonezya politik soykırımını inceleyebilir.