Kapitalizm ve Suç- Barış Deniz Kuş

Kapitalizm ve Suç- Barış Deniz Kuş

Suç, yasalara aykırı davranışları nitelendirmek için kullanılan genel bir olgudur. Fakat kapitalist düzende bu yasalar, kapitalistlerin özel mülkiyetlerinin güvenliğini ve kendi devamlılıklarını garantiye almanın toplumsal kılıfı olarak sıklıkla önümüze koyulur. Çünkü kapitalizmde üretim araçlarının sahibi olanlar, olmayanlar üzerinde bir kontrol gücüne sahiptir. Birçok yasa, özel mülkiyeti korumak ve sistemin devamlılığını sağlamak için vardır. Bu yazının konusunu da -suç motivasyonlarından biri olarak görülen- yoksulluğun ve kapitalist sistemin suçla ilişkisini irdeleyerek kapitalizmin suçu nasıl ürettiği ve neden ihtiyaç duyduğu oluşturuyor.

Suç Teorileri ve Yoksulluk

Tüm suç teorilerinde yoksulluk, bir suç motivasyonu ve nedeni olarak sıklıkla karşımıza çıkar. Modernleşme teorisyenlerinin birçoğu da hızlı kentleşme, sanayileşme, ekonomik gelişme ve nüfus artışı gibi faktörlerin, suçluluk üzerinde etkisini ortaya koymaya ve kişi başına düşen milli hasıla, gelir dağılımı, eşitsizlik ve nüfus yoğunluğu ile suçluluk arasındaki ilişkiyi irdelemeye yönelmişlerdir. Doğal olarak bu teorilerin suçun azalmasına yönelik yaklaşımları da yoksulluğu yani aradaki sınıf uçurumunu azaltmak üzerinde yoğunlaşır. Fakat çoğu suç teorisyeni dünyadaki sömürü, kadın sorunu, ırkçılık, ulusal sorun, savaşlar ve yaşadığımız dünyanın tahribatı gibi tüm insanlığı derinden etkileyen sorunlara dair bir yaklaşım sergilememişlerdir. Geniş kitleler için yoksulluğun yaratıcısı olan kapitalizmi hedef tahtasına oturtanların sayısı sınırlı kaldığı gibi suça sürüklenen yoksulların kendisini suçlayan muhafazakar-sağcı yaklaşımlar, özellikle toplum içinde oldukça popülerdir.

Suç üzerine üretilen teorilerin bir kısmı (örneğin Elias) suç ile moderlik ve ekonomik gelişmişlik arasında tam bir korelasyon olduğu iddiasındadır. Bu teorilerin kapitalizmle suç arasındaki çok yönlü ilişkiyi kavramak konusunda yetersiz kaldığını yapılan araştırmalar da ortaya koymaktadır: İngiltere, Hollanda, Belçika, İskandinav ülkeleri, Almanya, İsviçre ve İtalya bazında 13. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk yarısına kadarki süreçte cinayet oranlarında düşüş olurken 1950 sonrasında oranların giderek arttığı görülmektedir (özellikle 1990, bakınız Eisner-2001). Otomatik bir ilişkiyle ekonomik gelişmişliğin herkes için refah ve bilinç aydınlanması (!) getireceğini düşünüyorsanız gelişmiş ülkelerdeki bireysel şiddete dayalı suç oranlarının giderek artmasını veya Amerika’daki bireysel katliamların giderek artan sıklığını da açıklayamazsınız. Ayrıca gelişmiş ülkelerde belli dönemlerde bireysel şiddet suçlarında düşüşler olsa da bu ekonomik gelişmelerin toplumda eşit yayılmamasından ötürü mala yönelik suçlar 2. Dünya savaşından bu yana gelişmiş tüm ülkelerde artarak kayıtlı tüm suçlar içerisindeki oranı % 60’ın üzerine çıkmıştır. Kaldı ki bireysel katliamlar gibi suçların kapitalizmin yarattığı aşırı yabancılaşmayla da ilişkisi görmezden gelinecek gibi değildir.

Kapitalizm Suçu Nasıl Yaratır, Neden İhtiyaç Duyar?

“darasıdır suç oysa

yaşadığımız dünyanın”

(Metin Altıok – Hançerin Sapı)

Kapitalizm, kendi çelişkilerini çözmek ve devamlılığını sağlamak için şiddeti (savunma sanayi, savaşlar, polis, ordu vb) yaratır. Bu yaratım sürecinde de şiddeti giderek normalleştirerek topluma yayar.

İngiliz yardım kuruluşu OXFAM, 2017’de küresel çapta gelir adaletsizliğinin giderek arttığını ve dünya nüfusunun %1’inin mal varlığının %88’e denk olduğunu açıkladı. Kapitalizm, zaten yarattığı eşitsizliklerle sınıf uçurumunu ve çatışmasını giderek arttırır; bu yetmezmiş gibi bir de sürekli olarak tüketim çılgınlığı pompalayarak bu imkandan mahrum olanların yoksunlukları gözlerine sokulur. Bu büyük çelişkiler, derin bir yabancılaşmanın şekillendirdiği toplumların bağrında daha da keskinleşen sonuçları beraberinde getirir. Kısacası kapitalizm suç yaratmaya mahkumdur. Çünkü eşitsizlik ve çelişkilerden dolayı bireydeki sıkışmışlığın giderek artan öfkesi insanları suça yöneltir. Suç, kapitalizmin yarattığı çelişkilerden ortaya çıkar ve aynı zamanda o çelişkileri de besler.

Mevzu bahis suç olduğunda vurgulanması gereken önemli bir nokta da suçun tanımının ve suça yönelik cezaların belirlenmesinin aslında onların gerçek yaratıcıları tarafından yapılmasıdır. Karlarına kar katacak veya sistemin devamlılığını sağlayacak konularda kendilerini yasalardan muaf tutarak bunları “suç” olarak görmezler veya yaptırıma maruz kalmazlar. Bu eylemlerin sonucunda da işledikleri suçlar sistemin çelişkisini derinleştirir.

Kapitalizm kendi doğası gereği daima suç yaratır, aynı zamanda da suça ihtiyaç duyar. Bu suçlarla toplumda korku mekanizmasını diri tutarak kolluk kuvvetleri, yargı gibi araçlarının meşruluğunu sağlamaya devam eder. Yeri geldiğinde o insanlara ibretlik cezalar vererek “adaletin” ve “güvenliğin” sağlandığı izlemini yayar.

Kaynakça

Blau, J. R., and Blau, P. M. (1982), “The Cost of Inequality: Metropolitan Structure and Violent Crime”, American Sociological Review, 47: 45–62

Eisner, Manuel (2001) “Modernization, Self- Control and Lethal Violence. The Long-Term Dynamics of European Homicide Rates in Theoretical Perspective”, British Journal of Criminology , 41 (4 ): 618-638

Spierenburg, Pieter (1995), “Elias and the History of Crime and Criminal Justice: A Brief Evaluation”, AHCCJ Bulletin, No. 20, p. 17-30

Richard Quinney, “Class, State and Crime: On the Theory and Practice of Criminal Justice” kitabının tanıtım yazısı.

Wozniak, Cullen & Platt’ın “Richard Quinney’s The Social Reality of Crime: A Marked Departure from and Reinterpretation of Traditional Criminology” makalesi.

KATEGORİLER
ETİKETLER